‘Ya Taksim Ya Ölüm’
Bizler “Taksim” çocuklarıyız vesselam.
1956 yılının sonlarına doğru dillere ve icraata düşen bu slogan, sadece bu alanlarda kalmamıştı.
Düşünüyorum da; bizim dönem ya da geçmiş ve yakın geçmiş dönemlerde Kıbrıs Türkü’nün yaşadığı siy
Bizler “Taksim” çocuklarıyız vesselam.
1956 yılının sonlarına doğru dillere ve icraata düşen bu slogan, sadece bu alanlarda kalmamıştı.
Düşünüyorum da; bizim dönem ya da geçmiş ve yakın geçmiş dönemlerde Kıbrıs Türkü’nün yaşadığı siyasal-toplumsal olayların etkilerinin bir göstergesi de, o dönemlerde dünyaya “merhaba” diyen ve aslında Kıbrıs’ın karmakarışık düzenine ve yaşanacaklara gözlerini açan çocukların isimleridir aynı zamanda. Bir tanıklık gibi.
Mesela ben 2 Aralık 1964’de Leymosun hastahanesinde doğduğumda, kurşunlar havada uçuşuyormuş. Acayip soğuk bir hava varmış ve babam ile diğer mücahit arkadaşları, “mutlu” haberi almak için hastahane avlusunda (eski Halkevi) bekleşiyorlarmış. “bir erkek çocuğunuz daha oldu” dendiği zaman ismim de radyodaki haberlerden gelmiş. O dönemin Dışişleri Bakanı (sanırım) Orhan Eralp, Kıbrıs konusunda BM’de müthiş bir konuşma yapmış. Bunun üzerine de babam adımı, “Eralp” olarak koymuş.
Sonra düşünüyorum da, mahalle arkadaşlarımdan, dostlarımdan nice isimler var dönemiyle örtüşen. Mesela “Taksim”...
Bu isimde birden fazla tanıdığım dostlarım var. Hele biri var ki Taksim Cemal’dir, sanırım 1959-60 doğumlu olsa gerek, Adnan Menderes’in 1957 Aralık tarihli “Kıbrıs’ta Taksim” tezinin de hararetinin yoğunlaştığı bir dönemde dünyaya gelmesi ve adının “Taksim” konmasının başka nedeni olmasa gerek.
Uzun yıllar ilk evimizin “bitişiğinde” olan sinemanın da “Taksim Sineması” olarak anılması hiç de gaipten gelme bir ses değildi. Lefkoşa’daki “Taksim Sineması”, “Taksim Sahası” gibi.
Bununla birlikte “Savaş”, “Ecevit” isimleri de havadan gelmedi. Tanıdığımız bu kişilerin doğum tarihlerine bakarsanız, bir savaşın ve bölünmüşlüğün, zaferin ve hüznün mutlak bir getirisi olduğu görülebilmektedir.
Yani aslında biz “çocuklar” doğduğumuz andan itibaren savaşla sözleşmeye başlamışız.
Fakat şu “taksim” meselesini hepimiz çok kez duymuş, yaşamışız da nereden çıktığı ve ilk çıkışında nasıl tepkiler verildiğini pek bilmeyiz, ta ki Dr.Filiz Besim’in “Tarihe Sözüm Var” kitabı okuyucuya sunulana kadar. En azından ben böylesi bir detayla ilk kez bu kitapta karşılaştığımı söyleyebilirim. Sözlü Tarihimize –ki bence en önemli ve yalın gerçeklerle dolu bir alandır- önemli katkılar sağlayacak olan “Tarihe Sözüm Var” kitabında Besim, “Faiz Kaymak, Mehmet Zekâ Bey, Ümit Süleyman Onan, Aydın Samioğlu, Nejat Konuk, Nail Atalay, İsmail Bozkurt, Mehmet Özeş, Kardeş Ocağı 100 Yaşında” başlıkları altında toplanan tarihi geçmişimiz içerisinde, Faiz Kaymak beyin anlatımları arasında yer alan “Yeni Sloganımız Taksim” başlıklı konu, Besim’in özetlemesiyle şöyle aktarılıyor bizlere...
“...O Yıllarda Kıbrıslı Türkler ne istediklerini bilemeden oradan oraya savrulurken ve ikide bir slogan değiştirirken, Kıbrıslı Rumlar hedeflerinden hiç şaşmadılar, hedefleri hep Enosis’ti.
1956’ların sonunda Ankara’ya çağrılan Kıbrıs heyeti Ankara’nın “Taksim” sloganıyla karşılaştı. Adnan Menderes heyete Kıbrıs’ın TAKSİM edileceğini söyledi. Faiz Kaymak, Menderes’e sorma gereği duyar: “Bu Taksim işi acaba ne zaman olabilir efendim?” “Bu Yıl!” diye cevaplar Menderes. Faiz Kaymak’ın Menderes’e ikinci sorusu “Taksim’in oranı ne olabilir?” Başbakan Menderes bir an düşünür ve “yarı yarıya” diye cevap verir. Daha sonra heyet Cumhurbaşkanı Bayar’la görüşür. Bayar heyetteki Dr.Fazıl Küçük’e “Sizler bu Taksim işine ne diyorsunuz?” diye sorar. Dr.Küçük “Fevkalade!” diye cevaplar. Bayar sonra Kaymak’a dönerek “Siz ne dersiniz?” diye sorar. Faiz Kaymak, “İngilizler ada’dan çıkarsa Kıbrıs’ın Türkiye’ye verilmesini isteriz. Ne ki, Türk Devleti bunu imkansız bulur ve uygun uzlaşma yolu Taksimdir derse, ‘ehven-i şer’ olarak kabul edeceğiz!” der. Bayar, “Evet, ehven-i şer! Kıbrıs Hatay’a benzemez... Kıbrıs’a self determinasyon muhtar yönetim verilince, her topluluk kendi kaderini tayin edebilecek ve ada’nın taksimine gidilecektir” der...”
İşte böyle başlamış “Taksim” işleri. Sözlü tarihimizden öğreneceğimiz daha birçok şey olduğu sanırım yadsınamaz. Elinize sağlık Filiz hanım...