Ya zanlılar tekneyle denizden gelmişse…
Bu konuyu, başka bir açıdan dün de yazdım…
Göçmen tekneleri açısından bakarak…
Okumayanlar, yeniduzen.com arşivinden bakabilir…
-*-*-
Bugün de aynı konuya, farklı açılardan değinmek istiyorum…
-*-*-
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (GKK), geçtiğimiz gün yazılı bir açıklama yaptı ve dedi ki; “… “Bazı kişilerce, geçtiğimiz hafta meydana gelen olaydaki (Falyalı cinayeti) canilerin denizden süratli bot ile kaçtığına dair söylemleri şaşkınlık ve hayretle takip edilmektedir. KKTC Sahil Güvenlik Komutanlığı mevcut gemileri, botları ve karada konuşlu radar birimleri ile ülkemizin 396 km kıyı şeridi ve 8807 km² deniz yetki ve sorumluluk sahasında 7 gün 24 saat kesintisiz olarak görevi başındadır”…
-*-*-
Mademki öyledir; dünkü yazıda da belirttiğimiz gibi göçmenleri taşıyan tekneler nasıl yaklaşabiliyor?
Birileri görmezlikten mi geliyor?
-*-*-
Bu arada yaklaşık bir buçuk yıl kadar önce, Alsancak’taki bir plajda hizmet veren bir dalgıçlık okulunun teknesini bir arkadaş çalıp Taşucu’na götürmüştü…
Daha doğrusu, bu arkadaş her kimse, tekneyi kaptığı gibi, Girne’den Anadolu’ya yol bağlamış, orada terk etmişti.
Tekne, bir yıl sonra geri getirilebildi…
-*-*-
Bazı kişiler demek ki görülemeyebiliyor, görülse bile “ne olacak ki!” denilip geçilebiliyor…
Yani her tekne görülse, fark edilse bile, demek ki kontrol edilmiyor…
-*-*-
Ve yine aynı açıklamada, “… İddiaların aksine, saldırı sonrasında deniz alanında keşif ve gözetleme faaliyetlerinin en üst seviyeye çıkarıldığı vurgulanırken”, denizin o gün fırtınalı, sahile yakın yerlerde 1,5-2 metre, açık denizde ise 2-2,5 metre dalga olduğunu ve bu durumda küçük/süratli teknelerin seyre çıkamayacağına dikkat çekildi…
-*-*-
Oysa gerçek hiç de öyle değil…
Çok küçük olmayan tekneler; özellikle de büyükçe zodyaklar, bahsedilen dalga yüksekliğinin iki kata kadar çıktığı ortamlarda dahi seyahat edebilirler…
-*-*-
Kısacası, “zanlılar kesinlikle botla gelmedi veya botla kaçmadı” iddiası, Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın “çok kesin bilgi” gibi paylaşabileceği bir şey değildir diye düşünmekteyim.
-*-*-
Bence Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, çok ciddi bir halkla ilişkiler hatası yapmıştır…
Çok gereksiz ve hatalı bir açıklama söz konusudur…
-*-*-
Paranoyak mıyım?
Bilemem!
Ama her gazeteci mutlaka az ya da çok paranoyak olmak zorundadır!
-*-*-
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nın “kesinlikle botla gelme veya gitme yoktur” demek yerine, “konu araştırılmaktadır, polisimiz olayı her açıdan incelemektedir, yargı süreci devam etmektedir” demiş olsaydı, “paranoyak” olma durumum oluşmazdı.
Ama “kesinlikle bot yoktur, olsaydı görürdük, yakalardık” gibi bir açıklama yapmak, en basit ifadeyle “hata”dır!
-*-*-
Şimdi, mahkemede, sanıklardan biri, “evet tekneyle geldik”, “silahlar da tekneyle geldi” diye itirafta bulunursa ya da o şekilde bir açıklama yaparsa veya polis öyle bir delil elde ederse; “yargı” yerine, “Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı” mı karar verecek?
“Yalan” söylüyorsunuz mu diyecek?
-*-*-
Kısacası; devletin güvenliğinden sorumlu komutanlığın soruşturma, kovuşturma ve yargı süreci devam eden çok çok çok önemli bir dava ile ilgili yaptığı açıklama, hangi tarafından tutarsanız tutun, üzgünüm ama fiyaskodur!
Hükümeti meselesi!
Bu satırları, 17 Şubat Perşembe günü saat 14.00 gibi yazdım…
Henüz, Faiz Sucuoğlu başkanlığında bir hükümet şekillenmesi yoktu…
Görüşmeler ve dedikodular devam ediyordu…
-*-*-
Efendim, Faiz Sucuoğlu bu hükümeti kimle kurmalı?
Bence UBP, DP ve YDP bir yanda; HP öte yanda; CTP ise daha öte yandadır…
En kolay kurulacak hükümet, UBP – DP – YDP koalisyonuydu ama Fikri Ataoğlu en baştan “bana bir koltuk yeter” deyiverince, haklı olarak DP’liler kızdı…
“Üç bakanlık iste, bir teklif etsinler, ikide anlaşırdık” diyenler oldu…
“Peee Serdar abi (Denktaş) olsaydı, ortalığı parçalardı” diye yorum yapanlar da…
-*-*-
Ama yine de bu üç partinin hükümet kurma olasılığı yüksektir…
Ancaaaak; DP tek bakanlıkla idare ettiği anda, Ataoğlu’nun genel başkanlığı çok tartışılır hale gelecektir… Çünkü “güven sarsılması” yaşanacak; eleştiri bombardımanı yükselecektir…
YDP çok rahat…
-*-*-
Gelelim UBP – HP koalisyonuna…
Bence bu koalisyon, “yolsuzluk, usulsüzlük, çullisine vatandaşlık, bedava arsa, kolay kredi, geri ödemesiz kaynak” gibi UBP’nin gelenekselleşmiş “halka hizmet!” yöntemlerinin frenlenmesi gibi açılardan önemlidir.
Çünkü hangi açıdan eleştirirseniz eleştirin, hesap verme, şeffaflık gibi konular HP’nin hala üzerinde titizlikle durduğu konulardır…
-*-*-
UBP – HP, 27 sandalyedir…
Yeterli değil midir?
Değildir!
Çünkü UBP’de kabine dışı kalacak 14 vekilden en az 4’ünün, kesin mızırlık çıkaracağından söz edilmektedir…
Neden 14?
Çünkü Faiz bey başbakan, sekiz vekil bakan, bir vekil de meclisimizin başkanı olacak ya!
10 eder!
14 vekil açıkta kalır!
Bunların 4 tanesi de kesin huysuzluk yapar, nisap sıkıntısı baş gösterebilir.
İkisini ikna etseniz, stres yine oralarda olur!
-*-*-
Neyse, UBP- CTP koalisyonu olamaz mı?
Öteki olasılıklar daha yüksek gibi…
İnşallah koalisyon bir an önce inşa edilir ve bu konuda başka yazı yazmayız…
-*-*-
Bu arada eklemek lazım; “yakın bir gelecekte, Ataoğlu’nun başkanlık meselesi gibi; UBP’de yeni bir genel başkanlık tartışması başlar mı?”
Kimse, “kesinlikle başlamaz” diyemez. Çünkü Ersan Saner meselesi hala kapanmamıştır ve umarım bu dipsiz kuyu meselesi, Sucuoğlu’nu da içine çekmez!
Kıbrıs yine savaşın ortasında olacak… Neyse, inşallah savaş falan çıkmaz… Ama Rusya, Ukrayna’ya girer ve NATO buna müdahale ederse, Limasol yakınlarındaki Ağrotur’daki İngiliz Üsleri, Rus hedefleri arasında olabilir… İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri, Ağrotur’daki üsse, dört Typhoon bombardıman uçağı daha konuşlandırdı (Fotoğraf)… Bu arada HMS Trent adlı İngiliz uçak gemisi de Doğu Akdeniz’e geldi… Üsler Komutanlığı’ndan bu konuda açıklama yapıldı. HMS Trent adlı geminin, İspanya, Kanada, İtalya ve Türkiye gemileri ile birlikte devriye yaptığı açıklandı…