“Yabancı gençler ‘Kıbrıslı’ kimliğinden habersiz”
“Gençler, adanın Türkler ve Yunanlılar arasında paylaşıldığına dair bilgi sahibidirler”
Prag Model Birleşmiş Milletler Organizasyonu İnsan Hakları Konseyi’ne eş başkan seçilen 22 yaşındaki Kıbrıslı Türk Oben Kaya:
“Yabancı gençler ‘Kıbrıslı’ kimliğinden habersiz”
Ayşe GÜLER
Prag Model Birleşmiş Milletler Organizasyonu İnsan Hakları Konseyi’ne eş başkan seçilen 22 yaşındaki Kıbrıslı Türk Oben Kaya, Kuzey Kıbrıs’ta mülteci ve göçmen hakları korunmadığını söyledi.
Ülkemizin Anadolu’dan ve Orta Doğu’dan göç alan bir ülke olduğunu kaydeden Kaya, devletin görevinin insanlara sahip çıkmak, vatandaşı olmasa da insan hakları çerçevesindeki çalışmaları hayata geçirmek olduğunu vurguladı.
Kaya, özellikle ortaokullarda ve liselerde insan hakları konusunda dersler verilmesinin önemine işaret ederek, “Ama bu dersler, teorik değil pratik olmalıdır. Gençlerimize, çocuklarımıza, insanımıza hakkını arama alışkanlığı kazandırılmalıdır” dedi.
YENİDÜZEN’e konuşarak, yaptığı çalışmaları anlatan Kaya, Prag Model Birleşmiş Milletler Organizasyonu İnsan Hakları Konseyi’ne eş başkan seçilmesinden dolayı gurur duyduğunu söyledi.
Kaya, yurt dışında katıldığı konferanslarda genç nesillerin “Kıbrıslı” kimliğinden haberdar olmadıklarını vurgulayarak, “Gençler, adanın Türkler ve Yunanlılar arasında paylaşıldığına dair bilgi sahibidirler” dedi.
Kaya, bununla birlikte birçok kişinin de çözüm sürecinin çok uzadığı, ülkenin ve durumdan doğan ekonomik, sosyal, politik bir istikrarsızlıkla sarsılarak, zarar gördüğü düşündüğünü sözlerine ekledi.
• Ayşe GÜLER: Prag Model Birleşmiş Milletler Organizasyonu İnsan Hakları Konseyi’ne eş başkan seçildiniz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Oben KAYA: Gurur ve onur duydum. Bildiğim kadarıyla Kıbrıslı Türk gençleri arasında bu dalda bu kadar ilerleyen bir arkadaşımı duymadım. İlgilenen biri varsa haksızlık etmek istemem ama uluslararası diplomasi ve ilişkiler dallarında kariyer planlayan, bu yolda ilerlemek isteyen fakat bu kadar detaylı bir çalışma yapan pek fazla kişi yoktur. Kıbrıslı Türklerin yanı sıra Kıbrıslı Rum ve Yunanlı arkadaşlarım var. Hatta benimle aynı konferansta, aynı komitede ve aynı panelde Yunanlı bir ikinci eşbaşkanımız bulunuyor. Yaptığımız çalışmaların daha fazla genci motive etmesini ve bu gibi konulara ilgi duymalarını umuyorum. Böylelikle gençler, hayalini kurduğumuz çözüm için nasıl adım atabileceklerini ve neler yapabileceklerini somut bir şekilde araştırmaya ve uygulamaya başlarlar. Benim böyle bir noktaya gelmem tabiki bir gecede olmadı. Uzun, meşakatli ve aynı zamanda masraflı bir süreç yaşadım. Bu tür çalışmalar çok bilinmediği ve dikkat çekmediği için, bugüne kadar ailemiz ve arkadaşlarımız dışında pek bir maddi ve manevi destek bulamadığımızı söyleyebilirim.
Bu yolculuğu ben ilk olarak 2012 yılının Ağustos ayında Avusturya’nın Viyana şehrinde gerçekleştirilen Vienna International Model United Nations (VIMUN)’la başladım. Orada BM Güvenlik Konseyi simulasyonunda bulundum. Konferans, New York (ABD), ve Brüksel (Belçika)’yla beraber Viyana (Avusturya)’da bulunan BM’nin üç ana ofisinden biri olan merkezde gerçekleşti. Dünya’nın dört bir yanından International Atomic Energy Association (IAEA) çalışmaları için Viyana’da bulunan gerçek diplomatlarla sohbet etme fikir alışverişinde bulunda ve geleceğimiz için yol haritası çizmemizde yardımcı olmaları gibi fırsatlar yakaladık. Daha sonra Prag MUN 2013’le devam eden bu serüvende en son Almanya’nın Münih eyaletinde Aralık 2013’te gerçekleşen ve Tutzing bölgesindeki Akademie Für Politische Bildung enstitüsünün ev sahipliğiyle gerçekleşen IsarMUN 2013’te BM 1. Genel Kurul – Silahsızlanma ve Uluslararası Güvenlik Komitesindeki başarılı ABD’yi temsiliyetimizle devam etti. Programımızda, sizinde dediğiniz gibi önümüzdeki ay gerçekleşecek olan PragueMUN’daki İHK eşbaşkanlığı göreviyle çabalarımızın ve emeklerimizin taçlanacağına inanıyorum.
--------------------------------------------
“Basın güvenliliğinin sağlanmaması insanlık ayıbı”
• Ayşe GÜLER: Şubat'ta gerçekleşecek Konsey'de “Silahlı çatışmalarda basının güvenliğini artırmak” ve “Zorunlu askerlik için vicdani ret” konuları gündeme gelecek. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
Oben KAYA: Aslına bakarsanız pozisyonum gereği bu konuda, konferans esnasında bir görüşüm olmamalı takdir edersiniz ki, tüm delegasyonlara ve tüm delegelere karşı eşitlik ve objektiflik ilkesi çerçevesinde. Basın güvenliği daha doğrusu basın mensuplarının sağlanamayan güvenliği tam bir insanlık ayıbıdır. Zaten halihazırda, günümüzde tarafsız yayıncılık yapmak isteyen basın mensuplarımızın üzerinde bulunan patron ve politik figürlerin baskıları büyük bir tartışma konusuyken, bir yandan da böyle saygın bir meslekle uğraşan insanlarımızın üstünde oluşun psikolojik baskının yanında fiziksel güven eksikliği bulunan bir ortamda iş yapma baskısı çok acı bir durumdur. Böyle bir ortamda habercilik adına yapılan işten sağlıklı çıktılar elde edilmesi beklenilmemelidir. Bu insanların insan hakları bildirgeleriyle ve uluslararası hukuk kurallarıyla elde ettikleri özgürlüklerin yanı sıra güvenceler, böyle bir fiziki güven unsuru bölgesel, ulusal ve uluslararası yönetimler tarafından sağlanılamayınca katledilmektedir.
Benim annemde bir basın mensubu, TAK Haber Ajansı çalışanı olduğundan, çok uzun zamandır, özellikle son zamanlarda silahlı çatışma ortamı olmamasına rağmen bu meslek çok stresli, kendi içinde psikolojik ve fiziksel baskı dinamikleri bulunduran bir meslek dalıdır. Hem ofis içerisinde hem de alan görevleri esnasında devletler ve yönetimler tarafından huzur ve güven ortamı acilen sağlanmalıdır. Öte yandan vicdani ret ise tamamen bir Evrensel İnsan Hakları Bildirgelerinin (EİHB) barındırdığı maddelerin yorumlanma aşamaların ortaya çıkan farklılıklardan oluşan sıkıntılardır. Bu sıkıntılar genellikle zorunlu askerlik uygulaması bulunan ülkelerde yaşanmaktadır. Bunların arasında Kıbrıs, Türkiye, Yunanistan, Azerbaycan ve Ermenistan gibi ülkeler bulunmaktadır. Vicdani ret talebinde bulunan insanlar bunları dini sebeplerden talep ediyor olabilirler, yahutta EİHB’nce tanınan fikir, vicdan ve din özgürlüğü maddesine dayandırılarak da öne sürmektedirler. Fakat bu bir tür yorumdur. Aslında bildirge açıkça bu konuda bir çerçeve çizmese de, başlatılan davalar ve tartışmalar sonucunda bu isteği bahsedilen madde çerçevede kabul edilmesini defalarca tavsiye etmiştir. Fakat sonuç olarak bu tür bildirgelerin taraf devletlere hiçbir fiziki yaptırımı olmadığı için, bu tür taleplerin reddedilmesi durumunda hiçbir işlem yapılmamaktadır. Ama taleplerin reddi yanı sıra cezalandırma ve şiddet uygulama örnekleri sonucunda insan hakları ihlali gerekçesiyle Yunanistan, Türkiye ve Ermenistan gibi ülkeler defalarca cezalandırılmıştır. Fakat Türkiye hükümetleri hiçbir zaman bu cezalara itibar etmeyip sorumluluklarını ve hükümlülüklerini yerine getirmemiştir.
--------------------------------------
• Ayşe GÜLER: Ülkemizde özellikle "vicdani ret" yapan kişilerin sayısında artış yaşanıyor. Bu konuda davaları süren kişiler bulunuyor. Sizin "vicdani ret"e yaklaşımınız nedir? Bu konuda neler yapılabilir, hangi ülkeler örnek alınabilir?
Oben KAYA: Bu konu bazı ülkeler yasal düzenlemelerle sınırlamalar çizmektedir. Örneğin doğal afetler, savaş veya olağanüstü hal durumlarında böyle bir talepte bulunulması yasaklamıştır. Öte yandan Kanada 1. ve 2. Dünya savaşları sırasında uygulamayı yürürlükten kaldırdıysa da normal şartlarda böyle bir hakkı vatandaşlarına tanımaktadır. Finlandiya gibi bazı ülkeler vatani görevi zorunlu kılarken vicdani ret talebinde bulunanlara askerin kamusal çalışma alanlarında görevlendirilmek, savaşa veya silah eğitimine gönderilmemektedir.
Belçika, Avusturya, Almanya ve İsviçre gibi ülkeler, ülkeden ülkeye değişmekle beraber belirli bir süre boyunca kamu hizmeti alanında veya sosyo-kültürel organizasyonlarda çalışma zorunluluğu getirilmektedir. Tabi bu ülkeler bu tür düzenlemelerin suiistimal edilmemesi için bazı sınırlar çizmiştir. Bu sınırları da bazı sorulara verilebilecek cevapların çevresinde odaklamışlardır. Örneğin “vicdani ret talebinde bulunmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz, etkenleriniz nelerdir? Savaşa katılmaktan veya güç kullanmaktan korkuyor musunuz? Şiddeti tanımlar mısınız, saldırıya uğrasanız veya birine saldırıldığına tanıklık etseniz ne yapardınız? İnancınız size ne söylemektedir, şiddete karşı olmaktan başka hangi değerlere önem veriyorsunuz? Bir silahlı saldırı ihtimalinde çocuklarınız savunmasından kim sorumludur?” gibi sorularla uzayıp giden listeler vardır. Ben böyle bir talebin insani hak olup olmamasını bir kenara bırakın, böyle bir talepte bulunan bir vatandaşımızın cezalandırılması, şiddet görmesi, askeri veya sivil hapishanelerde yıllarını, ömrünü çürütmesi hatta en kötüsü böyle bir talepten dolayı vatana ihanetten yargılanması kesinlikle bir insanlık ve hukuk ayıbıdır. Kesinlikle ilk iş bu tür uygulamaların bir son bulmasıdır.
------------------------------------------
“Yabancı genç nesiller, Kıbrıslı kimliğinden habersiz”
• Ayşe GÜLER: Konsey'de dünyanın çeşitli yerlerinden gelen öğrenciler bulunuyor. Birçok konu ile ilgili fikir alışverişinde bulunulması mümkün. Bu ülkelerdeki öğrenciler Kıbrıs hakkında neler biliyor, bakış açıları nasıl? Görüşme şansınız oldu mu?
Oben KAYA: Katıldığım ya da bir şekilde haberim olan konferanslar arasında henüz Kıbrıs sorununu ele alan bir konferansla karşılaşmadım. Sanırım Kıbrıs Sorunu ajanda dışı kalarak, yerini “Suriye Sorunu’na bıraktı. Ama oturum aralarında veya kayıt dışı resmi olmayan sohbetlerimiz esnasında yabancı öğrencilerin Kıbrıs Sorunu’nu özellikle açıyor ve düşüncelerini öğrenmeye çalışıyorum. Aldığım en can sıkıcı reaksiyon ise genç nesillerin “Kıbrıslı” kimliğinden haberdar olmayışlarıdır. Gençler, adanın Türkler ve Yunanlılar arasında paylaşıldığına dair bilgi sahibidirler. Onun dışında tabii ki bilgili, araştırma yapmış hatta zaman zaman tartışmalara katılmış ve sunumlar yapmış gençlerle de karşılaştım. Genel kanı çözüm sürecinin çok uzadığı, ülkenin ve durumdan doğan ekonomik, sosyal, politik bir istikrarsızlıkla sarsılarak, zarar gördüğüdür.
--------------------------------
• Ayşe GÜLER: Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler bölümü öğrencisiniz. Ancak, eğitiminize Prag'daki Charles Üniversitesi'nde devam ediyorsunuz. Hedefleriniz nelerdir?
Oben KAYA: Dürüst olmak gerekirse hedef belirleme konusunda çok başarılı bir genç değilim. Lise hayalim pilot olmaktı, fakat onun yerine yüksek öğrenim hayatıma ve dolayısıyla kariyerime Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Havacılık ve Uzay Mühendisliği eğitimi alarak başladım. Fakat nispeten erken bir kararla alan değişiklik yaptım ve baştan bir hazırlıkla bu bölüme geçtik. Şu ana kadarki gidişattan memnunum. Kendimi ve yeteneklerimi keşfettikçe yaptığım işlerden daha çok keyif alıyor, daha büyük bir şevkle uğraşmaya devam ediyorum. Bu günlerde geleceği net bir şekilde görüp bir hedef belirlemek konusunda güçlük çekiyorum. Dünyaya at gözlüğüyle dünya’ya bakma hastalığından kurtulmak, etrafında olup bitenlere dikkat kesilmek, mümkün olduğunca çok insanla tanışıp deneyimlerini dinleyip kendi vizyonumu geliştirmek istiyorum. Açıkçası tek hedefim, ülkeme ve halkıma faydamın dokunmasını sağlamaktır.
--------------------------------
“Mülteci ve göçmen hakları korunmuyor”
• Ayşe GÜLER: Kuzey Kıbrıs'ta "insan hakları" ne kadar uygulanıyor? Bu konuda toplum ne kadar bilinçli? Siyasilerin "insan haklarına" yönelik adımları yeterli mi? Neler yapılabilir?
Oben KAYA: İnsan hakları dediğimiz olguyu, uçsuz bucaksız bir okyanusa benzetirsek sanırım yanlış olmaz. Asla yetmez. Bu konuda her adım, emek ve çabanın takdire şayan olmasına rağmen, hiçbir sonuçla yetinilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Halen daha ülkemizde sanal, görsel ve yazılı basına ve kaynaklara uygulanan sansürler ve kısıtlamalar söz konusudur. Ne yazık ki mülteci ve göçmen hakları korunmamaktadır. Kuzey Kıbrıs, Anadolu’dan ve Orta Doğu’dan göç alan bir ülkedir. Bu temelde devletin görevi insanlara sahip çıkmak, vatandaşı olmasa da insan hakları çerçevesinde söz konusu çalışmaları hayata geçirmektir. Özellikle ortaokullarda ve liselerde insan hakları ve haklarımız konusunda dersler verilmelidir. Ama bunlar diğer onlarca ders gibi teorik değil pratik olmalıdır. Gençlerimize, çocuklarımıza, insanımıza hakkını arama alışkanlığı kazandırılmalıdır. Biz utangaç bir milletiz. Herkesin bildiği ama bir şey söylemediği bir özelliğimiz var. Bizim halkımız da ne yazık ki“3 lira ya da 5 liranın peşine mi düşeceğiz” muhabbeti vardır. Aslında bu durum hakkını arama alışkanlığını kazanma meselesidir. Bununla birlikte hiçbir zaman hiçbir adım yeterli değildir. Her zaman atılan adımlar takdir edilmelidir ama asla yeterli görülmemelidir.
“Siyasete ve siyasetçiye güven yok”
• Ayşe GÜLER: Ülkedeki siyasi gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Vatandaşların, siyasete ve siyasetçiye olan güveni günden güne daha da azalıyor...
Oben KAYA:Doğrudur. İçten içe seviniyorum, zamanımız gelince belki biz gençlerin belki bir şansı olur diye düşünüyorum. Bizim insanımızın hayranlık duyduğum bir özelliğimiz vardır. Bu durum hangi platformda olursam olayım, gururla ve onur duyarak gösterdiğim bir örnektir. Bizim insanımız bakan, milletvekili ve parlamentonun sanal olduğunun bilincindedir. Oradaki her makam, her koltuk, her insan bizim yansımamızdır. Dünyadaki birçok ülkede toplumlar başbakandan vekillerden korkuyor, çekiniyorlar. Bizim ülkemizde seçilen temsilciler vatandaştan korkuyor. Çünkü bizim vatandaşımız elindeki gücün farkındadır. Vatandaşlar siyaset yapma ve yapmayacakta. Bizim halkımızın tek derdi hizmettir. Bizim halkımızın tek bir sloganı vardır. Bu slogan da “geldikleri gibi giderlerdir”. Ülkemizde ve komşu ülkelerde siyaset bataklığa dönüşmüştür. Siyasiler gerek parti içi sürtüşmelerle gerekse partiler arası sürtüşmelerle bataklıkta çırpınıp durmakta ve dönüşümlü olarak batmaktadır. Bizim toplumumuz orta sınıf diye tabir ettiğimiz kitlenin baskısı altındadır. Söz konusu kitlenin siyasete ve siyasetçiye güveni günden güne azalmıyor. Çünkü böyle bir güvenleri yoktur. Bu insanların beklentisi; temsilcilerin siyaset yapması değil, vatandaşa hizmet getirmesi ve en önemlisi dost ve düşman bildiğimiz tüm komşu ve çevre ülkelerin tüm çabalarına rağmen Kıbrıslı Türk onuru ayaklar altında ezdirmemesidir.