Yabancılaşma ve bölünme
Din kavramını, nereden baktığınıza bağlı olarak ‘birleştiren’ ya da ‘ayrıştıran’ olarak tanımlamanız mümkün.
Bu sizin siyasi ve sosyal değerlerinizle ilintili olarak geliştirebileceğiniz bir tavır, kuşkusuz.
Ve din, insanlık tarihi boyunca muhtemelen üzerinde en çok tartışılan kavramlardan biri olmakla birlikte, bu tartışmaların nihai ‘bir yere’ vardırılması ihtimali de, bir o kadar imkansız.
Çünkü bahsettiğimiz kavram somut bir gerçeklik değil.
Fakat günümüz çağdaş toplumlarının somut gerçekliklerinden bir tanesi de dinin; özellikle de siyasal ve hukuki bağlamda ‘belirleyenlerden’ biri olmaması.
Günümüzün bir diğer gerçekliği olan ‘çok renkli’ ve ‘çok çeşitli’ etnik ve dini bir aradalık da kuşkusuz bunu gerektiriyor.
Dini vurguların hoş karşılanmadığı seküler yapılar, her kim yaparsa yapsın, her ne sebeple yapılırsa yapılsın bu tür temayülleri derhal geri püskürtüyor.
Bunun son örneği, şu günlerde İngiltere’de yaşanmakta.
İngiltere Başbakanı David Cameron’un geçtiğimiz hafta kaleme aldığı bir makalede, ülkesinin ‘Hristiyan bir ülke’ olduğu şeklinde ifadelere yer vermesi, ciddi tepkilere neden oldu.
Aralarında Nobel ödüllü bilim insanlarının, filozofların, edebiyatçıların, insan hakları aktivistlerinin ve diplomatların da bulunduğu 50’yi aşkın aydın, Daily Telegraph Gazetesi’ne gönderdikleri açık mektupla Cameron’u, ‘toplumu bölücü ve çoğulcu bir toplum yaratma çabalarına zarar verici’ olmakla suçladılar.
Birleşik Krallık’ta 2011 yılında yapılan bir araştırma, halkın teknik olarak %59.5’inin Hristiyan olduğunu ortaya koysa da, bu oranın yaklaşık üçte ikisi, kendini ‘dindar’ olarak tanımlamıyor.
Söz konusu çalışmaya göre %25.7 ‘dinsizim’ derken, %4.4 oranında İslam ve %1.5 oranında da Hinduizm sonucu çıkıyor.
Geriye kalanlarsa kendilerini ya diğer dinlere ait olarak tanımlıyor ya da herhangi bir bilgi vermiyor.
Rakamlar bu şekildeyken, İngiltere’de yaşayan aydınların Başbakan’ın ‘Hristiyanlık’ vurgusuna bu denli tepki göstermeleri sanırım oldukça anlamlı.
‘Biz farklı perspektiflere sahip çoğul bir toplumuz. Bunun aksini iddia etmek, toplumumuzda yabancılaşmayı ve bölünmeyi teşvik eder. Ve bu aynı zamanda, Britanya halkının büyük çoğunluğunun hayatında yer almamasına rağmen, gereksiz biçimde mezhep tartışmalarını da körükler’ diyen aydınların bu tepkisi,
kendini ‘çağdaş’ addedip de her fırsatta gerek dini gerekse etnik kökler üzerinden kimlik inşa eden ‘toplumların aydınlarına’ verilmiş güzel de bir cevap olsa gerek.