Yağmurun altında uzlaştık
Ne geceydi ama…
Bereket vardı… Hem havada hem de sokakta… Gök boşalmıştı coşkudan… Hem de sokaklara taşmıştı insanlar…
Neden?
Demokrasi için…
Neden?
Barış için…
Neden?
Sinmediğimizi, sinmeyeceğimizi göstermek için…
Neden?
Bir yerden gelen emirlere kulluk etmediğimizi, etmeyeceğimizi göstermek için…
Neden?
Birey olduğumuz için… İnsan olduğumuz için… Sürü olmadığımız için… Kendi beynimiz olduğu için… Düşünebildiğimiz için… Özgürlüğe önem verdiğimiz için… Herkesin düşündüğünü söyleme hakkı olduğunu düşündüğümüz için… Hoşgörü sahibi olduğumuz için… Tartışmayı bildiğimiz için… Tartışmanın ardından kolkola girmeyi bildiğimiz için… Şiddeti sevmediğimiz için… Bayraklar ardına sığınmadığımız için… Geçmişe takılmadığımız için… Geleceğe baktığımız için… Huzur istediğimiz için… Gerilim istemediğimiz için… vs, vs, vs…
Yürüdük, ıslandık hem de rengârenk ıslandık… Birbirimize baktık, tanıdıktı bazılarımız, bazılarımızı ilk kez görmüştük orada… Sevgiyle baktık yüzümüze, tanıdıkla tokalaştık ama o eller yürüyüşe katılan veya katılamayan onbinlerce eli de sıktı. Yağmurda ıslandık, belki yüzümüz, elimiz suyun soğuğuna karıştı ama içimiz sıcacıktı. Mutluyduk. Ertaç Cüneyt’in fotoğrafına yansıyan anneyle çocuk gibi şendik.
***
Uzlaşalım deniyor… Tamam uzlaşalım… Ama bu uzlaşıyı insanlar yapar… Düşünenler… İpleri başkasının ellerinde olanlar değil… Bir emirle saldırıya geçenler değil… Uzlaşalım; oturup konuşabilenlerle, tartışabilenlerle, ortak bir yol bulmasını bilenlerle… Uzlaşalım; sevenlerle, sevmesini bilenlerle, düşünceye saygı duyanlarla, beynini örümcek ağı sarmayanlarla… Bir emirle saldırıya geçen, taş atan, cam kıran, balkona, dama tırmanan, tarihte kalmış bayrakları sallayan, gözü dönmüş, şiddeti keyif yapmış, insanlıktan çıkmış kişilerle değil.
***
Uzlaşıyı dilimize pelesenk yapıp da kendimizi kandırmayalım… Uzlaşılacak kişiler, şeyler var… Uzlaşılmayacak, kişiler, şeyler var. Güzel kelimeler her zaman doğruyu yaptırmıyor… Kelime güzeldir diye her zaman o güzel kelime ‘uygulanabilir’ olmuyor…
***
Ne güzel yazdı Ulaş Gökçe hocam sosyal medya paylaşımında; “Pardon ama uzlaşı çağrısı kime yönelik yapılıyor? Ben tam anlamadım. Kim kiminle uzlaşsın? UBP'li ile CTP'li mi uzlaşsın? CTP'li ile TDP'li mi uzlaşsın? DP'li ile HP'li mi uzlaşsın? Bunlar kavgalı mı? CTP'liler UBP'lilerin üzerine palayla mı saldırdı? HP'liler DP binlarını mı bastı? Kiminle uzlaşmamızı öneriyorsunuz? Partiler arası gerilim mi var? Ne UBP'li CTP'liyle, ne TDP'li DP'liyle kavgalıdır.
Aslında bize denilen şu: Şu eli baltalı gürûh var ya; işte onlarla uzlaşın. Germeyin havayı. Uzlaşmayın belki ama çok da germeyin ortamı.
Arkadaş biz kendi vatanımızdayız! Gazeteciyi öldürmeye çalışan eli baltalı adamla uzlaşacak değiliz. Yani kendi vatanımızda esirlik istemiyoruz.”
Son söz de bu cümleler olsun.
O da kolej, diğerleri de kolej
Çocukların ve de ailelerin büyük sıkıntısı Kolej sınavlarının birincisi yapıldı… Bazı çocuklar sevindi ilk alınan sonuçlardan, bazı çocuklar ise üzüldü. Ayların ve yılların emeğinin sınandığı bu iki sınav çocukların bundan sonraki yol haritasını çiziyor… Tartışmalar hâlâ sürüyor… Bu sınavlar olmalı mı olmamalı mı? Tartışmalar sürse de bu yarış yıllardır devam ediyor… Bir dönem sınavlar kaldırılsa da tekrar geri geldi ve çocuklarla aileler perişanları yaşamaya devam ediyorlar… Zamanlar gidiyor, huzur gidiyor, paralar gidiyor… Çocukların ‘iyi bir insan’ olmaları bu sınavlarla değerlendiriliyor… Ne çocuklar ne de ailelere suç bulmak doğru olmaz çünkü önlerine konulan seçenek bu. Başarı bununla değerlendiriliyor. Şimdi ikinci sınava daha da yoğun hazırlık çünkü %50+%50 olarak değerlendirilen ve sonunda iki sınavın ortalaması alınan sınavların bu ilk basamağında Lefkoşa, Mağusa, Girne, Güzelyurt, İskele kolejlerinde alt sınır 80 puanlarda olurken Hala Sultan İlahiyat Koleji’nde 54 olduğu görülüyor. O da kolej, diğerleri de kolej.
Posta Dairemiz Tatlısu’yu bulamadı
Posta Dairemizi ara sıra yazıyoruz… Neden? Akıl erdiremediğimiz işlerinden dolayı!!! Gazetemizin kuruluş yıldönümü için, yani 12 Aralık 2017’den bir hafta kadar önce “Hayri Orçan, Tatlısu Belediye Başkanı, Tatlısu-Mağusa” adresli bir davetiye zarfı gönderdik. İki gün önce zarf geri geldi. 1.5 ay sonra… Üzerinde İADE yazısıyla… Adres bulunmamış. Bereket üzerinde gönderen yerinde Yenidüzen mühürü vardı da nereye geri geleceğini bulabildiler!..
Bir seçim daha…
Dün Kıbrıs’ın güneyinde başkanlık seçimleri vardı. İlk turda Anastasiadis’in ikinci turdaki rakibi AKEL’in desteklediği Malas mı yoksa DIKO Başkanı Papadopulos mu olacak sorusu aranıyordu çünkü Anastasiadis’in ilk turda birinci çıkacağı belliydi. Sonuçlar dün akşam saatlerinde belirlenirken ELAM’ın adayı Hristu’nun alacağı oy da merak ediliyordu.
Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir. Düşünmek için aklın eğitilmesidir. Albert Einstein