Yağmurun sesine bak!
Şu bizim coğrafyada ağız tadıyla aşk yaşamak bile zor...
Ne demişti Erkin Koray?
“Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor...”
Ah Erkin Baba ah!..
Yağmurun sesi uzaktan hoş geliyor maalesef bize...
Hatta hiç hoş gelmiyor.
Duyduk mu ‘tıp, tıp’ çiseleyişini, bir korkudur alıyor bizi, sorma gitsin!
Hele gök gürlediyse...
Sağanak başladıysa, değil aşk-meşk, yemek bile gelmiyor aklına insanın!..
**
Erkin Koray’ın şarkısını bilmezden önce de, yani çocukken ne güzeldi yağmur...
Yoksa hala güzel de bize mi ters geliyor?
Küçükken de şarkımız vardı yağmur için...
“Yağmur yağıyor, seller akıyor
Arap kızı camdan bakıyo-o-or...”
Hoştu, değil mi?
Kimdi acaba o ‘Arap kızı’ diye çok düşünürdük gerçi...
Tek gailemiz oydu muhtemelen yağmurlu havalarla ilgili...
Şimdi yağmur demek korku demek!
Biz büyüdük de kirlendi dünya gerçi de, acaba biz büyüdükçe korkularımız da mı çoğaldı eş zamanlı?
**
Savaşta, yani 1974 Temmuzu’ndan 1975 Şubatı’na kadar Leymosun’a bağlı Paramal köyünde ‘göçmen kampı’nda yaşadık.
6 yaşındaydım o zaman...
Çadırlarda yaşadık 6 ay boyunca...
Yaz neyse de...
Kış kolay değildi hiç...
Denize yakın bir ovaydı yaşadığımız bölge...
Esen her sert rüzgar, demir kazıklarla toprağa tutturulmuş branda bezlerini şişirir şişirir, bir süre sonra yerden söker, alır uçururdu.
Kaç gece böyle oldu, kaç kez söküldü çadırlar, bilmiyorum.
Ama galiba yağmurdan Paramal’da bile bu kadar korkmamıştık biz!..
**
“Yağmurun sesine bak” diyor Erkin Baba şarkıda...
Baktık Erkin abi...
“Aşka davet ediyor!..”
Yok abi!..
Varsın etmesin...
Hem, ‘Arap kızı’ da camdan bakmasın.
Çocukluk ve gençlik şarkılarımız öylece kalsın kulağımızda...
Bugüne bulaşmasınlar hiç...
Bir ‘hoş sada’ kalsınlar yalnızca kulaklarımızda...
Batıp çıktıkça her yağmurda ne ‘aşk’ kalıyor çünkü yaşanacak, ne de çocukluk hatırası falan...