1. YAZARLAR

  2. Cenk Mutluyakalı

  3. Yağmurun sesiyle
Cenk Mutluyakalı

Cenk Mutluyakalı

Yağmurun sesiyle

A+A-

yagmur.gif

 

Yağmurun sesi geliyor.
Yastığı kolumla başımın arasına alıyor ve göğe yumuluyorum.
Dünyanın en güzel şehri uyanıyor içimde.
Hiç büyümediğimi düşünüyorum.
O afacan çocuğum halen, o mahcup ergen, o umarsız genç.
Eğer aynalar olmasa, bir de hayata dair sızılar, hiç büyümemiş gibiyim, gece ve yağmur varken…

Camın yüzeyi sisli, gece keskin, bulut telaşlı, o ne tarifsiz bir ahenk öyle!
Yağıyor…
İçime “bütün” bir memleket çiseliyor.
O memleket ki “yarım” sevmeyi öğretmişler.
Yıkık bir yurdun orta yerinde yitik bir özne gibi sırılsıklam titrerken!
 

 

Yağmalanmış sokaklarda bölük pörçük hayatlar uyuyor.
Yağmura hayaller katıyorum.
Bu ahengi iki farklı sahil kentinde hissetmiş olmalıyım.
İlkinde bebektim sanırım…
Çanlar çalarken uykumuzu kaçırdılar.
Bir başka sahile yürüdüm büyürken…
Sabah ezanında bizden bizi çaldılar.

 

Yağmurun sesi geliyor.
Usul usul düşüyor yine...
Pencerem deniz görmüyor, dağ görmüyor, insan görmüyor.
Buğulu camlara adını yazdıklarım akıyor içime birer birer…
“Tek gecelik pişmanlıklarım” uyanıyor.
Göz göze geliyoruz.
Bakamıyorum yüzlerine…

 

Denizine “kan”, mülküne “ah” sızmış memleketim…
İnadına “büsbütün” sevdiklerim!
Yağmurun altında, tüfeğini ters asıyor bir evlat!
Namlunun ucu kuru, evladın yüreği ıslak…
Toprağa usulca sığınmış bir sarmaşık paslı bir tele dolanıyor.
Bir ana sıcak yatağında yarım sevinçlerle ürperiyor.
Bir diken düşüme batıyor.

 

Yastığı kolumla başımın arasına alıyor ve göğe yumuluyorum.
O afacan çocuğum, o mahcup ergen, o umarsız genç…
İstemiyorum büyümek…

 



 

grev.gif

 

Eğer…

 

Okullarda eylem vardı yine... Ve aldığım telefonlar şunu diyordu: Özel okulların değirmenine su taşıyorlar.
Örneğin "09.00-11.30 arası grev" nedir?
Öğrenci mi gider bu durumda okula, 09.00'a kadar ders mi yapılır, ya 11.30'dan sonra?
Peki niye "tam gün" değil de böylesi, sizce ne kadar samimi?
Doğru, yanlış bilmiyorum.
Ama "sendikacılığı" ve "örgütlü mücadeleyi" önemsediğim için de sürekli tekrar ediyorum.
Geleneksel sendikacılık anlayışı değişmelidir.

Ve...
l Grev kartını bu kadar kolay harcarlarsa...
l Kamuda ikinci iş konusunda "etkin" mücadele yapmazlarsa...
l Tek bir kez de "asgari ücretli" için yığınsal mücadele vermezlerse...
l Özel sektör emekçisi ve güvencesiz asgari ücretlinin yüreğine dokunmazlarsa…
l "Kamu - özel mesai saatlerinin dengelenmesi" için çalışmazlarsa...
l Bütçe paylarını "altyapı yatırımı" da içerecek şekilde okumazlarsa...
l Eğitim ve sağlığın "ticarileşmesine" karşı başkaldırmazlarsa...
l Elektrikte en azından "K ödeneği" denen "eşitsizliğe" iki kelam laf etmezlerse...
l "İşe gitmeden maaş alanları" sendikalarından uzaklaştırmaz, "yalancı" ek mesaileri deşifre etmezlerse...
Güven araştırmalarında “siyaset”in dahi gerisinde kalmaya devam edecekler...
 




sigara.gif
 

Sigara ‘içmeyenlere’ ceza!

Harika bir ironiyle anlatmış, Cenk Özdağ.
Hani derler ya, “Bu da kapak olsun…”
Tam öyle…

<<… Dün gece dostlarla gittiğimiz meyhanede çok ama çok korktum. Sürekli tedirgin ve tetikteydim çünkü bizim masa dahil tüm masalarda, benden başka herkes sigara içiyordu. Sağlık bakanlığımıza bağlı denetim memurları gelir de bir bana sigara içmediğim için ceza keser diye içim içimi yedi.>>

 




siyaset.gif

Her eve lazım!
 

Bir kaşık suda koparılmak istenen fırtınanın gerçek mahiyeti meğerse buymuş.
Oh be!
İnsan derin bir nefes alıyor.
İyi ki Ahmet Tolgay abimiz yazdı, biz de okuduk.
Sohbete çağrılan “bir grup gazeteci” içinde yer alamamıştık.
Böylece rahatladık.
“Evlendiğimizde, değeri 300 bin sterlin olan Bellapais’teki bir evi ortaklaşa aldık. Ayrılmamızın gündeme geldiği dönemde ise emlaktaki değer artışıyla bu evin fiyatı 500 bin sterlin dolayına gelmişti” diyor, eski Başbakan Özgürgün.
Ve ekliyor…
“Eski eşim ortaklaşa aldığımız evin yarı fiyatını, evin bana kalması kaydıyla tazminat olarak istedi ve ben de kabul ettim. O eve 150 bin TL borcum kalmıştı... Eşim kendi evini ipoteğe koymak suretiyle bu borcu kapattığından, o evi de onun adına tapuladım. Bir kaşık suda koparılmak istenen fırtınanın gerçek mahiyeti budur…”


Banka hesabına 31 dakikada girip-çıkan 4 milyon TL mi?
Bir kaşık suyla bu da yutulur böylece…


Nemelazım, en azından “emlak değeri” açısından her eve bir Özgürgün lazım!
 

Bu yazı toplam 3387 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar