Yahudi Muhacirler-36
Gemilerde aylardır bekleyen 4500 Yahudi Muhacir problemi devam ederken, dünyanın başka yerlerinde yaşayan Yahudilerin ve hatta Kıbrıs’taki Yahudi Muhacir kamplarında da bu durumu protesto etmek için açlık grevine başladıkları haberi, gazete sayfalarında yer almaya başlıyordu. Bu haberden başlayarak bundan sonraki haberlerde de görebileceğimiz “ilginç” olarak addedeceğim bir gelime daha vardır ki o da; gemilerde bekleyen Yahudi Muhacirlerin sayısının git gide düşmesi. Nitekim biraz sonra okuyacağınız haberde de, “4500” olarak sayısının aylardır belirtilmesine rağmen bu kez “4400” kişiden bahsedilmekte...
“27 Ağustos 1947-Hür Söz-s:1
Dünya Yahudileri Açlık Grevinde
Dünyaının her tarafındaki Yahudiler, 4400 (4500 ea) Yahudi muhacirin Almanya'ya götürülmesini protesto maksadı ile dün 12 saatlık bir açlık grevi ilân etmişlerdir. Haber alındığına göre bu greve Kıbrıs kamplarındaki Yahudiler de iştirak etmişlerdir. Ayni gün Kudüs'ün mukaddes Sinagogu'nda muhacirler için dualar yapılmış ve dinî ayetler okunmuştur. Hamburg yolundaki gemilerden gelen haberlerse Yahudilerin Almanya'ya çıkmamağa karar verdiklerini göstermektedir. Bu karar karşısında İngiliz mahfillerinin ne düşündüğü merak edilmektedir.”
Bu haberden Kudüs’teki artık “münferit” olarak bahsedebileceğimiz bir başka habere geçiyoruz. Bölgede Yahudilere karşı uygulanan kısıtlamalarla birlikte tutuklama ve sorgulamalar günü içerisinde yaşanılabilecek doğal olaylar şeklini almıştır. Diğer yandan Arablar ile Yahudiler arasında varılan anlaşmayla bir barış havası yaratılmış olmasına rağmen, Arablar içerisinde yer alan bazı kesimlerin Yahudi düşmenlığı farklı şekillerde de kendini göstermektedir...
“28 Ağustos 1947-Hür Söz-s:1
BİRKAÇ SATIRLAR
.....
*Kudüs'te polis ve askerler 250 Yahudiyi sorguya çekmiş ve iki kişiyi daha esaslı tahkikat için tevkif etmiştir.
*Kudüs'te bir Arab dükkanına bomba atılmış ve önü tahrib olunmuştur. Faillerin Arab olduğu ve sebebinde dükkân sahibinin, Yahudi mallarını alıp sattığı olduğu söylenmektedir.
.....”
Hür Söz gazetesinin yazarlarından biri de İrfan Hüseyin idi. Bugün soyadı kanunuyla soyadlarımız değiştiğinden maalesef kim olduğu hakkında pek bir bilgimiz yok ama kendisinin “Filistin Meselesi” üzerine bilgisi ve yorumu bulunmakta. Söz konusu gazete, sadece “Yahudi Muhacirler” ve Filistin’deki çatışmalar hakkında haber vermiyor, kimi yazarların görüş ve yorumları da Hür Söz sayfalarında, okuru bilgilendirmek için yer alabilmekteydi...
“03 Eylül 1947-Hür Söz-s:1
Filistin Meselesi Gene Haliolunmayacak
-İrfan Hüseyin-
Birleşmiş Devletler Konseyi'nin kararı ile Filistin'e gidib şeriati tetkik eden Komisyon, işini bitirmiş ve raporunu konseye sunmuş bulunmaktadır. Bu rapora göre Filistin için yegâne hal çaresi, memleketi ikiye bölmek ve onun bir kısmını Yahudilere diğerini de Arablara ayırmaktır, aynı zamanda Kudüs şehri de Güvenlik konseyinin himayesi altına konacaktır. İdari ve içtimai meselelerin tamamen ayrı olması şartı ileriye sürülüyorsa da iktisaden birliğin muhafazası istenmektedir.
Böyle bir plânın Filistin meselesini halletmekten çok uzak olduğunu hemen anlamak tamamen kolaydır. Çünkü her şeyden evvel Filistin bir Arab Yurdudur ve bu yeni çareye göre Arabların ellerinden zorla alınmış topraklarını Yahudilere devretmek istiyorlar. Senede 60 bin muhacirin Filistin'e sokulması, raporun karara bağladığı maddeler arasında bulunmaktadır. Arab sözcüleri bu hususta ne düşündüklerini vakit geçirmeden açıklamış bulunmaktadırlar. Onlarca; tetkik komisyonu bunca günlük emeklerini tamamen Yahudiler menfaatine çalışmakla geçirmiş ve neticede gene işi sadece Yahudi menfaatini göz önünde tutarak halletmiştir. Arablar bunu kabul etmemekle harb edib kan dökmekte haklıdırlar.
Hayret ve acı ile müşahede olunuyor ki insanlığın, can atarcasına saldığı Birleşmiş Devletler Konseyi bile hakkaniyetin yollarından ayrılmakta, kuvvet ve sempati tesiri altında kalmaktadır. Yahudilerin Filistin üzerinde hak iddia edişleri kadar boş ve yersiz bir davayı desteklemek bundan daha başka bir mana çıkarmıya yardım edemez. Kurulduğu günden beri azalarının yegâne prensibi kuvvetlerini alet edip arzularını yerine getirmek olan bir birlik artık daha fazla yaşamamalıdır.
Dünyadaki yersiz Yahudileri yerleştirmek için Filistini seçmek ne prensib ne de uzağı gören bir siyasi doktrin noktai nazarından doğru değildir. Eğer Birleşmiş Devletler Konseyi dünya meselelerini bir daha harb çıkarmayacak yahut hiç değilse harbı 40-50 sene öteye atacak şekilde halletmek isteniyorsa, tuttuğu yoldan dönmelidir. Bütün Avrupa kıt'asından geniş bir toprak parçası olan Avustralya'da sadece 11 milyon insan yaşarken, Türkiye'nin en ufak vilayetinin bile hacminde olmadığı halde 2 milyonu geçkin insanı olan Filistin'e daha milyonlarca Yahudi sokmaya gayret etmek mana ifade etmez.
Eğer her yerde olduğu gibi Orta Şark'ta da sulhun temini isteniyorsa, tatbik edilecek tek usul hakkı kuvvete karşı korumak olmalıdır. Bu da ancak Filistin'in Arab devleti olduğunu idrak edib ona göre hareket etmekle mümkündür.”