“Yahudi Selanik: Zorlukları aşan bir aşk hikayesi…”
BASINDAN GÜNCEL…
Leon Perahia ve Lina Capon İkinci Dünya Savaşı’nın öncesinde Selanik’te hiç tanışmadılar ve savaş olmasaydı hiç tanışmayabilirlerdi.
Alman askerleri 1941 Nisan’ında Selanik’i işgal ettiklerinde, şehrin Yahudilerinin sistematik yargılanışı hemen başlamış ve şehir bölünmüş gettolara dönüşmüştü. Mart 1943’te zorunlu göçler başladı. Bir yıl kadar bir sürede Selanik’in çok-kültürlü toplumunun yüzlerce yıllık mihenk taşı olan Yahudiler neredeyse tamamen yok edilmişti.
Leon Perahia Aushwitz’e gönderilmişti. Capon ailesi önceleri daha şanslıydı. Aynı baharda göçler başlarken, Lina Capon’ın kardeşleri Alice ve Benjamin değişik ulaşım yolları ve düzmece kimlikler kullanarak Atina’ya varmayı başardılar. Lina’nın annesi Vida ve babası Hasdai da kısa bir süre sonra onlara katıldı.
Aile önce deli taklidi yaparak bir tımarhaneye sığındı. Bunu yapan başka Yahudiler de olmuştu. Ancak biri onlara ihanet etti. Polis onları yakalamaya geldiğinde rüşvet verebildiler ve bir süre daha orada kaldılar. Durumlarının güvenli olmadığına karar verip Hasdai Capon’un bir iş arkadaşının onlara verdiği bir villada başka akrabalarıyla yaşamaya başladılar. Burada bir sene kaldıktan sonra yine ihanete uğradılar ve ihbar edildiler.
Geniş ailelerinin 13 üyesi kampa gönderildi. Bunların arasında Lina, kardeşleri, ve anne babası vardı. Anneleri geldiği anda Birkenau’da öldürüldü. Bunun aynısı Selanik Yahudilerinin yaklaşık dörtte üçüne olmuştu. Kurtuluştan biraz önce Hasdai ve Benjamin başka kamplara gönderildi ancak Lina ve Alice Birkenau’da kaldı.
Ocak 1945’te savaş bitmeye yaklaşmıştı ve Almanlar ölüm kamplarını boşaltmaya başladı. Amaçları hızlıca en çok Yahudi’yi yorgunluktan öldürmekti. Düşman askerleri gelemeden herkesi katledebilmek için ölüm yürüyüşleri başladı.
Birkenau 18 Ocak’ta boşaltılırken Lina ateşli tifo olmuştu ve revirdeydi. Kamptan dışarı yürürken bayıldı. Öldüğünü sanan bir koruma onu kenara iteledi. Alice başka bir taraftaydı ve kardeşine ne olduğunu bilmiyordu. Saatler sonra Lina kendine geldiğinde Birkenau bomboştu.
Üç kilometre uzakta, Auschwitz’te Leon ve birkaç arkadaşı boşaltım sırasında saklanmayı başarmışlardı. Fabrikada çalışıyorlardı ve böylece kampın şemasını çözmüşlerdi. Ayrıca fiziksel olarak da iyi durumdalardı. Ne buldularsa toplayıp Almanlar döner korkusuyla kampı ele geçirdiler.
Bu adamlardan Hollandalı olan ikisi hayatta kalanları bulmaya Birkenau’ya gittiler. Lina’yı buldular ve ona Auschwitz’de başka Selanik Yahudileri olduğunu söylediler. Lina kuvvetini topladı ve ne bulduysa üzerine örtüp onlarla birlikte karda yürümeye başladı.Arada küçük bir şişeden Cardiazol – bir kalp ilacı – içiyordu. Vardığında kapıdaki tutuklu-korumaya Almanca Yunanların nerede olduğunu sordu. Yunanca geri cevap veren koruma Leon Perahia’nın ta kendisiydi.
27 Ocak’ta Ruslar Auschwitz’i kurtardı. Herkesi kendi ülkesine geri yollamak mümkün değildi. Bu nedenle tüm kurtulanlar bugün Ukrayna’da olan Chernivtsi şehrine yollandı ve orada Leon ve Lina birbirlerine âşık oldular. Altı ay sonra beraber trenle Bulgaristan’a gönderildiler. İstasyonda onları başka Yahudiler karşıladı ve onlara çorba ve sigara verdiler. “Bizimle kalın. Selanik’te kimseyi bulamayacaksınız” dediler. Ama Lina ve Leon ikna olmadılar; hala umutluydular.
Yunanistan sınırındaki Sidirokastro’da bir karantina merkezinde Kızıl Haç’tan bir kadın Lina’yı tanıdı. Ona verdiği haber çok iyiydi: babası ve kardeşleri kurtulmuşlardı. Alice Bergen-Belsen’de Benjamin’le buluşmuş, babaları da Gross-Rosen’den kurtulmuştu. Aylardır Selanik’teki evlerinde yaşıyorlardı.
Lina’nın ailesi uzun süredir onun öldüğünden emindi. Selanikli bir kadın onlara Lina’nın nasıl Birkenau’dan çıkış yürüyüşünde kenara atıldığını anlatmıştı. Onun anısına Kadiş bile okumuşlardı. Mucizevi haber hemen onlara gönderildi: Lina hayattaydı ve yakında onlara dönecekti.
Haziran 1945’te Capon ailesi eski kiralık apartmanlarına geri dönmüştü. Şehrin çoğu Yahudisi bu kadar şanslı değildi. Yahudilerin yüzde 95’i asla geri gelemedi ve gelenlerin çoğunun evleri yoktu. Yahudiler göç ettirildikten sonra devlet evlerini Anadolu’dan gelen mültecilere ve Trakya’dan kaçanlara vermişti. Ev eksikliğinden Yahudi toplumuna ait bazı binalar toplu konutlara dönüştürüldü. Aile evini kaybeden Leon bir sinagogda yatıp kalkmaya başladı.
Selanik’e döndüklerinde Lina ve Leon hemen evlenmeye karar verdiler. Fakat sorunları vardı: Lina’nın babası evliliğe razı değildi. Ortada bir sosyal sınıf farkı vardı. Caponlar kalburüstü, zengin bir aileydi ve Perahialar değildi. Tek sorun bu da değildi. İkinci Dünya Savaşı bittikten hemen sonra, zaten Alman işgali bittikten beri kızışan Yunan İç Savaşı başladı. Leon 1947’de ve 1948’de savaşa yollandı. Bazı Yahudiler iç savaşta öldü ama Leon sağ salim eve döndü. Ancak döndükten sonra Lina’nın babası ikna edilmişti. 1950’de Lina ve Leon sonunda evlendiler.
1950’lerin sonuna doğru Leon ve kardeşi David ailelerinin evini geri almayı başardılar. David Amerika’ya taşınmaya karar verdiği için evi sattılar. Yunanistan Yahudilerin çalınan mallarını geri almasına izin veren bir yasa geçiren ilk ülke olsa da uygulamada tapu bulmak çok zahmetli ve pahalı bir işti. Bu nedenle birçok Yahudi savaş sonrası hayatlarını başka yerlerde kurmak istediler. Bazıları sonradan 1948’de İsrail olacak Filistin’e göçtü. Bazıları daha yakında olan Atina’ya giderken bazıları da uzak kıtalara yol aldı.
Leon da İsrail’de yeni bir hayat kurmayı düşündü ama Lina bunu hiç istemedi. Ailesiyle kavuşmuş olmak büyük bir lütuftu ve onlarla tekrar ayrılmaya katlanamazdı. Hasdai Capon hayatının geri kalanı boyunca kızı ve onun kocasıyla yaşadı. Torunları doğduğu ve yeni bir Selanikli Yahudi nesli yetişmeye başladığında oradaydı.
Bu hikâye yazara Lina ve Leon’un kızı Erika Perahia Zemour tarafından anlatılmıştır. Kendisi yakın zamanda Selanik Yahudi Müzesi’nden emekli oldu.
Bazı araştırmacılara göre Selanik’te şehrin M.Ö. 315’teki kuruluşundan beri Yahudiler var. Başkalarına göre Yahudiler önce İskenderiye’ye, Mısır’dan M.Ö. 140’da geldi. Milattan sonra ilk yüzyılın ortasında yerleşik bir Yahudi toplumu olduğunu Havari Paul’un sinagog ziyaretinden biliyoruz.
1492’de 15.000-20.000 Yahudi İspanya’da Engizisyon’dan kaçıp Selanik’e yerleşti. Selanik 1912’de Yunanistan’a bağlandığı zaman Yahudiler şehrin en büyük etnik grubuydu. Sayıları 61.000’le Müslümanların (45.000) ve Yunan Ortodoksların (40.000) üstündeydi.
Yirminci yüzyılın başındaki zirvelerinde Selanik Yahudilerinin sayısı 80.000 kadardı ve şehrin yarısını oluşturuyordu. Diğer yarısı Müslümanlar, Yunan Ortodokslar, Ermeniler, Slavlar, Bulgarlar ve diğer milletlerdi.
450 yıl boyunca Ladino (Judeo-Espanyol) şehrin başlıca dillerinden biriydi.
İkinci Dünya Savaşı başlarken Selanik Yahudileri’nin nüfusu 50.000’in üzerindeydi. 1946’da Yahudi toplumu ancak 2.400 kişiydi ve bunların yarısı kısa sürede şehri terk etti.
Bugün Selanik’te yaklaşık 1.000 Yahudi var: bunların yüzde 20’sinin kökleri şehirde, diğerleriyse Kavala, Katerini, Larissa, Didymoteicho gibi daha küçük yerlerden göç etti.
Selanik’in artık bir Yahudi Müzesi, yeni bir Yahudi mezarlığı ve iki sinagogu var. Toplum ayrıca bir ilkokul ve emekli yurduna sahip.
(AVLAREMOZ - Kaynak: greece-is.com, 31 Ekim 2018 Çeviri: Nesi Altaras – 11.2.2019)
BİR KİTAP…
“Arshile Gorky – Kara Melek…”
Dünyaca ünlü Vanlı ressam Arshile Gorky’nin hayatı, Nouritza Matossian’ın kaleminden Türkçe’ye kazandırılarak yayımlandı..
Aras Yayıncılık’ın Türkçeye kazandırdığı kitabı, bir başka ötekilik halini konu alıyor. Van’dan Amerika’ya uzanan bir yaşamın tanıklığı ve Ermeni bir ressamın sanatçı olarak ortaya çıkışındaki fırtınalı hayat hikâyesi tarihi arka planıyla okuyucuya sunuluyor. Yazar Nouritza Matossian, yirmi yılı aşkın araştır-malarına dayanan kitabında, doğumundan intiharla sonuçlanan ölümüne dek Gorky’yi ve sanatını bütün yönleriyle mercek altına yatı-rıyor. Van Gölü kıyısında geçen çocukluğu, savaş ve sürgün yılları, giderek parçalanan bir aile, Erivan, Tiflis, İstanbul ve nihayet Ame-rika’ya göç ile başlayan ressamlık mücadelesi, fırtınalı ilişkileri… Asıl adı Manug Adoyan’ı yüreğine gömüp Arshile Gorky adına sarılarak Yenidünya’ya tutunma mücadelesi…
Baştan sona bir ‘yolculuklar’ kitabı olan Gorky’nin yaşamöyküsünde okuyucu onun serüveniyle birlikte Kandinsky, Picasso, Mark Rothko, Jackson Pollock, Roberto Matta, Andre Breton vb. gibi kimisi Nazi işgallerinden kaçıp Amerika’ya sığınan birçok entellektüel ve sanatçının dünyasını, aralarındaki tartışmaları ve sanattaki yeni gelişmeleri izleme fırsatı buluyor.
Yazarın “Türkçe Basıma Önsöz”ü ile açılan ve Gorky’nin yaşamından siyah beyaz fotoğraflar, bazı önemli eserlerinin renkli baskıları ile görsel olarak zenginleşen kitabın sonunda bir Gorky kronolojisi ile geniş bir kaynakça ve dizin yer alıyor.
NOURITZA MATOSSIAN
Ermeni yazar, oyuncu, yayıncı ve insan hakları savunu-cusu. 1945’te Kıbrıs’ta doğdu. Eğitimini İngiltere’de aldı. Londra Üniversitesi, Felsefe bölümünden mezun oldu. On yıllık bir çalışma sonucu yazdığı Yunan besteci Iannis Xenakis’in yaşamöyküsü, Xenakis (1981), besteci-nin hayatı, mimarlığı ve müziği üzerine kaynak kitap niteliğindedir. Bu kitaptan yola çıkarak BBC2 için Something Rich and Strange [Zengin ve Tuhaf Bir Şey] isimli elli dakikalık bir belgesel hazırladı. Yirmi yıl süren araştırmaları sonucu ressam Arshile Gorky’nin hayatını kitaplaştırdığı Black Angel: A Life of Arshile Gorky (1998) adlı eseri ise Atom Egoyan’ın ödül-lü filmi Ararat için esin kaynağı oldu. Gorky’nin, hayatına girmiş dört kadın üzerinden yaşamını, müzik ve resimler eşliğinde sergilediği tek kişilik bir per-formans kaleme aldı ve bunu Londra, New York, Kıbrıs, Paris, Lübnan, İran, Romanya ve Gürcistan gibi dünyanın birçok farklı yerinde sergiledi. 2004-2007 arasında Hrant Dink ile yaptığı söyleşilerin video kayıtlarından oluşturduğu filmi Hrant Dink: Heart of Two Nations [Hrant Dink: İki Milletin Kalbi] ile 2008 Toronto Pomegranate Film Festivali İzleyici Ödülüne layık görüldü. The Inde-pendent, The Guardian, The Economist ve The Observer gibi çeşitli gazete ve dergilere yazılarıyla katkıda bulunan Matossian, 1991-2000 yılları arasında Londra’daki Ermenistan Büyükelçiliği Fahri Kültür Ataşesi olarak da görev yaptı.”
(ARSHILE GORKY KARA MELEK – Biyografi - ARAS YAYINCILIK)