1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. 'Yakın dönem, devrimci dalgalanmalara sahne olacak'
Yakın dönem, devrimci dalgalanmalara sahne olacak

'Yakın dönem, devrimci dalgalanmalara sahne olacak'

“Önümüzdeki yakın dönem dünyanın dört bir yanını yeni devrimci dalgalanmaların sardığı yeni bir sürece sahne olacaktır. Ülkemizde de tüm dünya devrimcileri ile birlikte yeni devrimci kalkışmalara hazırlanmak en önemli sorumluluğumuzdur.”

A+A-

Devrimci Komünist Birlik Temsilcisi Yusuf Alkım Yunanistan'daki SYRİZA'nın zaferi ışığında Kuzey Kıbrıs siyasetini YENİDÜZEN’e yorumladı

 


YENIDÜZEN (ÖZEL)

Önümüzdeki yakın dönemin, dünyanın dört bir yanını yeni devrimci dalgalanmaların sardığı yeni bir sürece sahne olacağı görüşünü belirten Devrimci Komünist Birlik Temsilcisi Yusuf Alkım, ülkemizin gerek güneyinde gerekse de kuzeyindeki rejim karşıtı güçlerin en önemli görevlerinin tüm Kıbrıs’ı kapsayacak olan kendi “SYRIZA”mızı yaratmak olduğu görüşünü belirtti.

 

• YENİDÜZEN: 'SYRİZA benzeri bir ittifak Kıbrıs’ta neden mümkün olamıyor? Sol niye işbirliği yapamıyor?
• Yusuf ALKIM: SYRIZA
benzeri ittifakları doğuran etkenlere bakıldığında, ülkedeki toplumsal sorunların doruğa ulaştığı ve sokakta oluşan halk hareketlenmelerinin, muhalif güçleri birlikte mücadele etmeye zorladığı koşulların ortaya çıktığı görülmektedir. Bu tip ittifaklar ülkemizde de  uzun yıllardır farklı mücadele alanlarında ve farklı yapılanmalar biçiminde yapılmaktadır. Annan Planı dönemindeki 41 parti ve demokratik kitle örgütünün oluşturduğu Bu Memleket Bizim Platformu ve onun devamında 3 siyasi parti ile bir dizi sendikanın Kıbrıs sorununda Annan Planı çerçevesinde bir anlaşmaya ulaşılabilmesi için oluşturduğu Barış ve Demokrasi Hareketi buna örnektir. Yine daha yakın dönemde Toplumsal Varoluş Mitingleri ve sonrasında gerçekleşen genel seçimlerde bizim de Devrimci Komünist Birlik olarak içerisinde yer aldığımız Toplumsal Varoluş Güçleri, daha sonra yerel seçimlerde yine bizim içerisinde yer aldığımız Ortak Muhalefet Alanı ya da bu güç birliği dışında kalan TDP, BKP ve Baraka’nın oluşturduğu ittifaklar benzer oluşumlardır.

Yine bunlar dışında 14 Ağustos vesilesi ile yapılan işgal karşıtı ortak etkinlikler, dönemin TC Başbakanı Erdoğan’nın Kuzey Kıbrıs’ı ziyareti sırasında örgütlenen ortak protestolar ve daha bir çok ortak eylem süreçleri gösteriyor ki, aslında ülkemizdeki samimi olan muhalif güçler her fırsatta ortak paydalarda bir araya gelebilmekte ve kısa erimli veya uzun soluklu ortak direnişler gerçekleştirebilmektedirler. Bu konuda sorunlu olan yapılar ise daha çok TC egemenleri tarafından bizlere dayatılan işgal ve asimilasyon politikalarına karşı halkın direnişini örme derdi taşımayan ve rejimle barışık bir şekilde kendi örgütsel çıkarları temelinde daha çok koltuk elde etme kaygısında olanlardır.

Bu konuda üzerinde durulması gereken sorun, neden bu ittifak ya da güç birlikteliklerinin kalıcı olamayışıdır. Bu süreçlerin uzun soluklu olmaması; bu ittifak ya da güç birlikteliklerinin muhalif halk kesimlerini ne kadar kapsayabildiği ve mücadeleye dahil edebildiği ile alakalıdır. Bu Memleket Bizimdir Platformu, BDH ve Toplumsal Varoluş Mitingleri gibi örnekler göstermektedir ki muhalif kitlelerin sahiplendiği güç birliktelikleri ve ittifaklar tıpkı SYRIZA gibi başarılı olabilmektedir. Ancak SYRIZA’nın gelişim süreci incelendiğinde görülen ve yakın gelecekte bu oluşumu bekleyen en büyük tehdit olan ayrışma ve bölünmeler bu tip güç birlikteliklerinin ve ittifakların en büyük sorunu olmaktadır. Farklı siyasi akımların bir araya gelmesi ile oluşan bu tip oluşumlar, onları oluşturan ve besleyen muhalif kitlelerin beklentilerine ne kadar sadık kalırlarsa ve daha da kitleselleşmek pahasına temel prensiplerinden vazgeçmeden mücadelelerini sürdürürlerse o kadar sağlam ve sürekli olurlar. Ancak çoğu örnekte olduğu gibi bu tip ittifaklar giderek daha geniş kitleleri etrafında toplayan bir çekim merkezine dönüştükçe, içlerine de o oranda menfaat ve çıkar kaygısıyla hareket eden kesimler dahil olmaktadır. Ve bu kesimler ittifaklar içerisinde güçlendikçe giderek rejimle daha fazla uyum içerisinde hareket etmekte ve kitlelerin muhalif tepkileri sayesinde elde edilen gücü kendilerine menfaat elde etme aracına dönüştürmektedirler. Ve bu gelişme, muhalif kitlelerin desteği ile oluşan ve güçlenen ittifakların giderek kitlelerden kopmasına ve dağılmasına neden olmaktadır. Dahası ülkemizde de daha farklı bir şekilde Annan Planı sürecinde barış yanlısı kitlelerin büyük desteği ile hükümete gelen CTP’nin günün sonunda kitlelerin beklentilerini karşılayamaması ile hem gücünü kaybetmesi, hem de kitlelerde büyük bir moral çöküntüye yol açması gibi sonuçlar da yaratabilmektedir. Bu nedenle bu tip güç birlikteliklerinin ve ittifakların dikkat etmesi gereken en önemli konu kendilerini var eden kitlelerle en sıkı şekilde bağ kurmak, onların istenç ve taleplerine bağlı kalarak hareket etmek olmalıdır. Taban örgütlenmelerine dayalı katılımcı bir demokratik yapılanma ile muhalif halk kitlelerini güç birlikteliği yada ittifakın yönetilmesi ve denetlenmesine katmak gerekmektedir.

• YENİDÜZEN: Siyasetimizde ‘ideolojik’ farklar icraatlarda ortaya çıkıyor mu?
• Yusuf ALKIM:
Farklı siyasal ve ideolojik yapılanmaların bir araya gelerek iktidarı ele geçirme hedefiyle oluşturduğu ittifaklardaki en önemli sorunlardan bir tanesi iktidara gelindikten sonra hayata geçirilecek olan icraatlardır. Bu nedenle ittifaklar daha başta oluşurken temel prensiplerini net bir şekilde belirlemeli ve yukarıda da belirttiğimiz gibi daha da kitleselleşmek pahasına da olsa bunlardan kesinlikle taviz vermemelidir. Aksi takdirde yine yukarıda belirttiğimiz gibi tıpkı Annan Planı sürecinde, özellikle 26 Aralık Mitingi’nde İnönü Meydanı’nı dolduran onbinler önünde deklere edilen ortak manifestoya sadık kalınmaması ve gerek bu manifesto temelinde ortak mücadele platformu olarak oluşturulan BDH’yı daha o hedeflere ulaşılamadan kendi dar menfaatleri için parçalayarak “sosyal demokrat bir program temelinde bir partiye” dönüştürmeye kalkan Akıncı gibi, gerekse de yine meydanlarda, rejime karşı uzlaşmaz bir şekilde mücadele etme yönünde halka verdiği sözleri unutarak önce DP, daha sonra da AKP’nin operasyonu ile oluşturulan ÖRP ile hükümet kuran ve halkın beklentileri yerine, TC egemenlerin beklentileri yönünde hareket ederek, halk desteğini kaybeden CTP gibi bir sonla karşılaşmaktan kurtulunamaz.

• YENİDÜZEN: Kıbrıs’ta ezber bozmak için ilk atılması gereken adımlar nelerdir?
• Yusuf ALKIM:
Ülkemizde yıllardır bir çok örgütlü yapı tarafından ezber bozan çeşitli adımlar atılmakta ve mücadeleyi TC egemenleri ya da AB, ABD gibi dış emperyalist güçlere dayanarak değil, halkın örgütlü öz gücüne dayanarak yükseltmek için büyük bir özveri ile hareket edilmektedir. Ezber bozan bu adımlar henüz geniş halk kitlelerini kapsayan güçlü bir örgütlü harekete dönüşmüş değildir. Ancak bu yöndeki kararlı ve uzlaşmaz duruş korunmalıdır. Bundan daha birkaç yıl önce, hemen hemen her kesimde “artık bu halktan bir şey olmaz” fikri hakimken, kuzeyde on binlerce halk kitlesinin meydanlara akarak devasa Toplumsal Varoluş Mitingleri’nin gerçekleştirilmesini sağladığını, güneyde Troyka dayatmalarına karşı onurlu bir direniş sergilediklerini akıllarda tutmak gerekir. Dahası kuzeyde giderek radikalleşen ve TC egemenlerine karşı daha net bir duruş sergilediklerini, bu nedenle de rejimle barışık hareket eden kesimlerin korkuya kapılmasına neden olduklarını, sokaktaki bu muhalefeti kendi kontrollerine alarak hükümete gelmeye ve koltuk elde etmeye çalıştıklarını unutmamak gerek. O süreçte rejime karşı net tavır almaya başlayan muhalif halk kitlelerine önderlik getirebilecek güçte bir siyasal yapılanmanın bulunmayışı en önemli sorundu. İşte bugün ülkemizin gerek güneyinde gerekse de kuzeyindeki rejim karşıtı güçlerin önünde duran en önemli görevlerin başında bu temelde tüm Kıbrıs’ı kapsayacak olan kendi “SYRIZA”mızı yaratmak gelmektedir. Kıbrıs’taki işgal ve bölünmüşlük ezberi bozacak olan ve Kıbrıs sorununun halkın kendi öz örgütlü gücüne dayanarak devrimci bir şekilde çözecek olan adım budur.

• YENİDÜZEN: İşsizler ve fakirlik için politikalar geliştirilmeye nereden başlanmalı?
• Yusuf ALKIM:
İşsizlik, fakirlik, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeteri kadar yararlanamama dahası barınma gibi sorunların ortaya çıkmasının temelinde özel mülkiyete dayalı kapitalist üretim ilişkileri ve buna bağlı Kıbrıs sorununun ortaya çıkmasının koşullarını yaratan ülkemiz üzerindeki emperyalist politikalardır. Bu tip sorunlarda emperyalist kapitalizm koşullarında kısmi iyileştirmeler elde etmek elbette mümkündür. Bugün SYRIZA’nın yapmaya çalıştığı da tam da bu tip reformlardır. Bu yapılabildiği oranda, yani sermaye sınıfının kapitalist iktidarı nedeniyle yoksullaştırılan işçi, emekçi kitlelerin yaşam koşullarının bir nebze de olsa iyileştirilmesini sağlayacak kazanımlar önemlidir. Ancak bu kazanımlar elde edilirken, işçi, emekçi kitlelerin bu tip reformların kalıcı olamayacağını görmelerini sağlamak ve kapitalist üretim ilişkileri ortadan kaldırılmadığı müddetçe, muhalif halk kitlelerinin örgütlü gücü azaldığı oranda, gerçek iktidarı elinde tutan sermaye çevrelerinin karşı saldırıya geçerek bu kazanımları yeniden geri alacaklarının bilince çıkarmak gerekmektedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı bu sorunların köklü çözümü, iktidarın örgütlü işçi, emekçi kitlelerin eline geçtiği ve üretim araçlarının toplumsal mülkiyete dönüştürülerek tüm üretimin, toplumun her bir bireyinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde yeniden örgütlendiği sosyalizmin inşası ile mümkündür.

• YENİDÜZEN: Köylerin isimlerinin iadesi, militarist törenlerin kaldırılması, genel sağlık sigortası, işsizlik ödeneği (bu örnekler çoğaltılabilir) gibi uygulamalar hayal mi?
• Yusuf ALKIM:
Bu tip uygulamalar hatta daha da ilerilerinin kapitalizm koşullarında elde edilmesi yukarıda belirttiğimiz diğer reform temelli kazanımlar gibi mümkündür. Bu tip kazanımlar geçmişte bir çok kapitalist ülkede işçi, emekçilerin örgütlü mücadeleleri sayesinde kazanılmıştır. Ancak sermaye sınıfının iktidarına dayanan kapitalizm, iktidar sahiplerinin maksimum kar odaklı plansız, anarşist üretim ilişkileri nedeniyle sürekli bir şekilde periyodik olarak krizler yaşamaktadır. Bu kriz dönemlerinde sermaye sınıfının iktidarına dayanan hakim yapı, krizi işçi, emekçilerin sırtına yüklemeye ve örgütlü mücadele ile kazanılan hakları budamaya çalışmaktadır. 2008’de ortaya çıkan son kriz de bu krizlerin en büyüklerinden bir tanesidir ve farklı biçimler alarak hala devam etmektedir. Bu krizlerin ortaya çıkmasını engellemek ve başta işçi, emekçiler olmak üzere tüm insanlığın her türlü ekonomik ve sosyal gereksinimlerinin karşılandığı kalıcı bir yapıyı oluşturmak ancak sosyalizm ile mümkündür.

• YENİDÜZEN: SYRİZA örneğinde görme özürlü bir bakan dikkat çekti. Ülkemizde engelliler ya da pozitif ayrımcılığa ihtiyaç duyan kesimlerin temsiliyeti niçin sağlanmıyor?
• Yusuf ALKIM:
Sermaye sınıfının azami kar elde etmesini temel alan kapitalist düzenlerde milletvekili, bakan, bürokrat vb makamlara kimlerin seçileceği, seçilecek olan kişinin bedensel ya da fiziki yapılarına bağlı olarak değil, düzenin çarklarının en iyi şekilde döndürülmesi ve toplumun ezici çoğunluğunun ezilerek sömürülürken, küçük bir azınlığının servetlerine servet katmalarının devamının sağlanmasına en verimli şekilde hizmet edip edememekle alakalı bir olgudur. O makamlara getirilecek kişiler eğer iktidardaki sermaye çevrelerine yeteri kadar hizmet edebilecekse, herhangi bir bedensel ya da fiziki eksikliğinin olmasının önemi yoktur. Özürlü de olabilir, herhangi bir cinsiyette de. Ama şurası kesindir ki; kesinlikle işçi, emekçi kesimlerin çıkarlarını koruyan ve sömürüsüz, adil bir düzen kurmak için çalışan birisi olamaz.

Bizler Devrimci Komünistler olarak insanlığın ezici çoğunluğunu oluşturan işçi, emekçilerin iktidarına dayanan ve kendi kendilerini yönettikleri, sömürüsüz, adil bir düzen için mücadele ediyoruz. Ve önümüzdeki yakın dönem dünyanın dört bir yanını yeni devrimci dalgalanmaların sardığı yeni bir sürece sahne olacaktır. Ülkemizde de tüm dünya devrimcileri ile birlikte yeni devrimci kalkışmalara hazırlanmak en önemli sorumluluğumuzdur.

Bu haber toplam 3091 defa okunmuştur