1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Yakınlaşma
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Yakınlaşma

A+A-

Çok yabancıyız artık birbirimize…

İlerleyen yıllar, farklılaşan ihtiyaçlar, ekonomik koşullar artık insanların eskiden olduğu gibi iç içe yaşamasına engel oluyor…

Bu yıl Mart ayında hayatımıza giren ‘pandemi’den sonra zaten artık iç içe yaşamanın imkânı kalmadı ama onun öncesinde de insanların eskiden olduğu gibi iç içe-can cana yaşayamadığına tanık oluyorduk.

Ekonomik koşullar insanı bencilliğe itiyor…

İçinde yaşadığımız ekonomik sistem de zaten bunu dayatıyor…

Dayanışma, paylaşım eskisi gibi olamıyor maalesef…

Çeşitli nedenlerle bir zamanlar meydanları doldurup “Birlik, Mücadele, Dayanışma” diye bağırsak da aslında bu sözcüğün pek de fiiliyata geçtiğine çok tanık olamıyoruz…

Başta bir heyecan, bir yeni aktivite olarak başlayan ve birliği, mücadeleyi, dayanışmayı amaçlayan eylemler, hareketler yavaş yavaş o heyecanını yitiriyor…

İnsanlar erken bıkıyor, “bu kadar yeter” diyor, kendi yaşamına geri dönüyor…

***

“Her koyun kendi bacağından asılır”, “Gemisini kurtaran kaptan” ata sözleri yeni yaşamımızı iyi anlatan sözlerdir.

Ata sözü olduklarına göre, yani eskilerden gelen deyimler olduklarına göre demek ki aynı durumlar/davranışlar yeninin getirdiği şeyler değil. Eskiden de var olan olgulardı ama anlamları, anlatmak istedikleri sanırım bugüne oldukça olumlu yansımış ki artık çoğunluk bu davranışları sergiler olmuş.

Oysa ki “Her koyun kendi bacağından asılır” denirken bir noktaya dikkat çekilmek istenmiş, bu durumdan kaçınmak gerektiği anlatılmak istenmişti diye düşünüyorum ama belki de ben yanlış anlıyorumdur.

Tam tersi, başkalarını umursamadan, kendinin geleceğini bir şekilde garanti altına almak gerektiği, insanlara bencil olmak gerektiği anlatılmaya çalışılmış olabilir. Galiba da ikincisi.

Ondan dolayı da bunun gerekleri yerine getiriliyor olabilir.  

Ancak bu bencillik nereye kadar gidebilir?

Birey kurtulduğunda toplum da kurtulur mu?

Bireyin kurtuluşu topluma yansır mı yoksa toplumun belli bir seviyeye yükselmesi bireyin de ekonomik ve sosyal anlamda yükselişini mi sağlar?

Aslında bu soru ekonomik sistemlerin altında yatan temel uygulayışlar olmakla birlikte bireyin kurtuluşu gibi bir ekonomik sistem şimdilerde vahşi kapitalizmde uygulanan bir biçim olmuş gibi…

Daha demokrat kapitalist sistemler bireylerin yükselişini sağlamaya çalışırken sosyalist sistemin de uygulamalarını (sosyal hizmetler, sağlık, eğitim gibi) yaşamlarına bir şekilde yerleştirmiş durumdalar…

***

“Kapitalizm mi sosyalizm mi” gibi bir soru bu dönemde çok uygun olur mu bilemiyorum ama sözünü ettiğim gibi sosyal ve ekonomik anlamda bir yerlere gelmiş ülkelerin iki sistemin de olumlu yönlerini kullanmaya çalıştıklarını görebiliyoruz.

***

Peki yazının başındaki “çok yabancıyız artık birbirimize” sözünün buralara gelmiş yazıyla ne ilgisi var?

Ne kadar huzur, ne kadar ekonomik rahatlık, ne kadar sorunsuz bir yaşam, o kadar birliği de beraberinde getirir. Bir şey paylaşmamak için birbirinden uzak yaşamaya çalışan insanların tekrar birbirine yakınlaşmasını sağlar.

***

Bizim de buna ihtiyacımız var. Tekrar yakınlaşmak. Birbirimizi anlamak, birbirimizin yardımına koşmak, paylaşmak… Birlikte mücadele etmek.

Olur mu?

Denemeden bilemeyiz!   


Herse’nin anlamı

 ‘Gollik’ kitabında Hayko Bağdat, davetli olarak katıldığı Hatay’daki bir Ermeni köyü olan Vakıflı köyündeki bağbozumunu anlatıyor. Bölgedeki 7 Ermeni köyünden 1915 olaylarından sonra geride sadece Vakıflı köyü kalmıştır. Diğerleri Musadağı denen bölgeyi ya terk ettiler, ya da sürüldüler. 1939’a kadar Fransız idaresi altında yaşayan bölge Hatay Cumhuriyeti kurulduktan sonra referandumla Türkiye Cumhuriyeti’ne katılır. Eski yaşananlardan korkan çoğunluk Ermeni, bölgeyi terk eder, ya Beyrut’a ya da Ermenistan’a giderler. Orada sadece Vakıflı köyünde 70 aile kalmıştır. İşte orada Ağustos’un ikinci yarısında bağbozumu yapılır, etkinlikler düzenlenir. Hayko Bağdat şöyle anlatır;
“Bu geleneğin, Hıristiyanlık öncesinde, Paganizm’den geldiği söyleniyor. Adağı olan kişiler kurban kesiyorlar ve kesilen koyun etleriyle festivalin sembolik yemeği olan Herisa ya da keşkek (parçalanmış etlerle kaynatılmış buğday) pişiriliyor.”
Sözcüğü tanıdınız mı?
Herisa, keşkek.
Bizde ise herse.
Özellikle Baf yöresinin özel günlerde, dini bayramlarda, sünnetlerde, düğünlerde yaptıkları herse…
Ermenilerde herisa, Türklerde keşkek, Kıbrıs’ta herse.
Yemek aynı. Yapılış nedeni benzer. Özel günler.
Kim kimi ötekileştirebilir ki!


 

Su konusunda güvenilir açıklama yok

Çarşamba gün ülke genelinde başlayan 3 günlük su kesintisi şimdilik bitirildi. Gerçi bize su beşinci günün sabahında geldi ama olsun, şimdilik akıyor deyip şükredeceğiz!.. Geçitköy’e gelemeyen Anamur suyu nedeniyle yerel kaynakların devreye sokulması çalışması yapıldı ve 3 günlük su kesintisi yapıldı. Demektir ki bugünlerde çeşmelerimizden yerel suyumuz akıyor (anlayabildiğim kadarıyla) yine ama nereye kadar? Ağustos sonu verilebileceği söylenen Anamur suyu gerçekten söylenen tarihte gelir mi göreceğiz… Güvenilir bir açıklama olmadığı için ancak ‘göreceğiz’ diyebiliyoruz…

Bu yazı toplam 1477 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar