“Yakınlaşmalara iki taraf da gözbebeği gibi bakmalı”
“Konuları tekrar sıfırdan açmak mantıklı değildir. Büyük emekler sarfedilerek oluşturulmuş yakınlaşmalara her iki tarafın da gözbebeği gibi bakması ve koruması gerekir. Bunun üzerine bir şeylerin inşa edilmesi gerekir. Sayın Anastasiadis’in de bu konuda s
Dışişleri Bakanı Özdil Nami, BM’nin müdahil olduğu bir süreçte üretilen ürüne daha fazla sahip çıkması gerektiğini vurguladı
Dışişleri Bakanı Özdil Nami, BM’nin müdahil olduğu bir süreçte üretilen ürüne daha fazla sahip çıkması gerektiğini vurgulayarak, “Konuları tekrar sıfırdan açmak mantıklı değildir. Büyük emekler sarfedilerek oluşturulmuş yakınlaşmalara her iki tarafın da gözbebeği gibi bakması ve koruması gerekir” dedi.
Ödül Aşık Ülker
Kıbrıslı Rum lider Nikos Anastasiades’in Cumhurbaşkanı Eroğlu’na gönderdiği cevap mektubuyla ilgili Kıbrıslı Rum basınında yer alan haberlerdeki bazı unsurların doğru olmadığını da söyleyen Nami, Anastasiadis’in cevabıyla bir fırsatın kaçırılmakta olduğunu söyledi.
Göreve geldikten sonra ilk röportajını Yenidüzen’e veren Nami şunları söyledi:
“BM’nin de bununla ilgili üzerine düşen görevi yerine getirip, devamlılık ilkesinden hareketle, kendi gözetimlerinde sağlanan bu yakınlaşmaların Kıbrıslı Rum tarafınca da geçerli kabul edildiğinin bilinmesi gerektiğini, aksi takdirde sürecin sıfırdan başlayamayacağını, BM’nin de bugüne kadar yapılanları yok sayan bir yaklaşımın parçası olamayacağını net bir şekilde ortaya koyması beklenir”.
Maraş’ın kapsamlı çözümün bir parçası olduğunu söyleyen Nami, ilk aşamada yakınlaşmaların karşılıklı teyitleşmesinin, daha sonra da 4 ana konu başlığı altında oluşturulan yakınlaşma kağıtlarının gözden geçirilip, bu başlıklarda henüz uzlaştırılamamış olan konularda daha ileri uzlaştırmaları sağlayarak, konulararası bir al-verin gerçekleşeceği nihai aşamaya geçilmesi gerektiğini söyledi.
Nami, “Disiplinli bir yaklaşımla, bu süreç rahatlıkla önümüzdeki yılın ilk yarısında tamamlanabilinir ve kapsamlı çözümle ilgili referanduma da gidilebilinir. Böyle bir noktadayken, toprak düzenlemesi, Maraş gibi konuların gündeme getirilmesi kapsamlı çözüm gündemi olmayanların gündemidir” diye konuştu.
“Kıbrıs konusuyla ilgili tavrımız çok net”
• Soru: Öncelikle yeni göreviniz hayırlı olsun. Hükümet programıyla ilgili meclisteki tartışmalar sırasında muhalefet partilerinden bazı eleştiriler geldi, hükümetin Kıbrıs konusundaki tavrının net olmadığı söylendi. Dışişleri Bakanı olarak bu eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Nami: Kıbrıs konusuyla ilgili tavrımız programda çok net bir şekilde ifade edilmiştir. Bunu okuyan hemen herkes net olarak algıladı. İlk defa bir koalisyon hükümeti programında Kıbrıs’ta varılacak kapsamlı çözümün iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı federal bir çözüm olması gerektiği, bugüne kadar ortaya çıkarılan yakınlaşmalara saygı duyulması beklendiği, mevcut müzakere sürecinin desteklendiği, bulunacak çözümün ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun bir çözüm olması gerektiği net bir şekilde ifade edildi. Dolayısıyla herhangi birinin çıkıp da “Kıbrıs sorunuyla ilgili ifadeler açık değildir” sözlerine anlam vermek pek mümkün değildir.
“Bakanlığın yeteneği, kabiliyeti ve donanımı var”
• Soru: Görevi devralırken Kıbrıs müzakerelerine müdahil olmaktan, aktif olmaktan bahsettiniz. Siz daha önce 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın özel temsilcisi olarak müzakerelerde çok aktif görev aldınız. Dışişleri Bakanı olarak nasıl bir aktif rol oynamayı düşünüyorsunuz?
• Nami: Dışişleri Bakanlığı, her ülkenin Dışişleri Bakanlığı’nda olduğu gibi, bir ülkenin uluslararası camianın gündeminde olan sorunlarında aktif rol üstlenmek durumundadır. Bakanlığımızın da böyle bir yeteneği, kabiliyeti ve donanımı vardır. Şu anda Cumhurbaşkanlığı’na yardım eden ekibin hemen hemen tamamı Dışişleri Bakanlığı’ndan görevlendirilerek orada çalışmaktadır. Bugüne kadar bakanlığın daha yoğun bir şekilde devreye sokulmaması bu bakanlığı elinde tutanların siyasi tercihiydi. Halbuki şu anda farklı bir siyasi anlayış ilk kez bu bakanlıkta oluşturulmuştur. Federal bir çözüme “evet” diyen ve bunu ülkenin gelecek vizyonu olarak kurgulayan bir siyasi anlayış geçici hükümetle başladı ve şimdi hükümetimizle de devam ediyor. Bu önümüzdeki günlerde artan tempoyla doğal olarak kendini gösterecektir. Zaten göreve geldiğimiz ilk hafta içerisinde bu hissedilmeye başlandı. Cumhurbaşkanı ile Cuma gün iki görüşme gerçekleştirdik, daha önce başka vesilelerle de biraraya geldik. Sayın Downer ile 2 saati aşkın bir görüşme yaptık. Önümüzdeki hafta Sayın Cumhurbaşkanı’yla New York’a gidiyoruz, BM yetkilileriyle yapılacak toplantılara birlikte katılacağız. Bakanlık sürece, gerektiği şekilde, Cumhurbaşkanı’yla bakanlık arasında uyumlu bir çalışma çerçevesinde müdahil olacaktır. Biz böyle bir uyumlu çalışmanın mümkün olduğuna inanıyoruz çünkü gelinen noktada Sayın Cumhurbaşkanı ilgili BM Güvenlik Konseyi kararlarına saygılı olacağını, bugüne kadar varolan yakınlaşmaların sahiplenildiğini yazılı olarak BM’ye ve Güney’deki muhataplarına bildirmiştir. O açıdan benzer bir zemin üzerinde olduğumuzu söyleyebilirim.
“Eroğlu’nun BM Genel Sekreteri’ne verdiği taahhütler var”
• Soru: Cumhurbaşkanı Eroğlu “federasyon” ve “federal bir çözüm”den bahsetmediği için zaman zaman eleştiriliyor. Oysa yeni hükümet ve Dışişleri Bakanı olarak siz sürekli buna vurgu yapıyorsunuz. Cumhurbaşkanı’nın bu tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
• Nami: Cumhurbaşkanı kendi açıklamalarında hangi kelimeleri kullanacağına kendi karar verir ama bizim bakanlık olarak baktığımız resmi yazışmalardır. Bu resmi yazışmalarda Cumhurbaşkanı’nın BM Genel Sekreteri’ne karşı verdiği taahhütler ortadadır. Bunlar da desteklediğimiz ve Türkiye ile paylaşılıp ortak oluşturulan tavırlardır. Dolayısıyla bizi bağlayan unsurlar bunlardır. Bu çerçevede de kendisiyle bir işbirliği içerisinde müzakere masasında daha etkin bir Türk tarafı yaratabileceğimize inanıyoruz. Elbette Cumhurbaşkanı müzakerelerde Kıbrıslı Rum liderin muhatabıdır, bununla ilgili farklı bir düşünce yoktur ama oradaki müzakere heyetinin çalışmalarının daha fazla desteklenmesi ve onların da bu tip katkıları alması Türk tarafının elini güçlendirecek olgulardır.
Müzakere heyetinde yer alma...
• Soru: Sizin bakan olarak müzakere heyetinde yer almanız söz konusu olabilir mi? Daha önceleri de bu tür tartışmalar vardı...
• Nami: Bu konular henüz görüşülmüş, tartışılmış konular değil. Bugün itibarıyla öyle bir ihtiyaç yok çünkü liderler seviyesinde bir görüşme yok. Eğer şartlar onu gerektirirse bu Sayın Cumhurbaşkanı’nın da değerlendirmesine bağlı olarak şekillenir. Biz bugüne kadar müzakere sürecine katkı yapabilecek her türlü katkıyı koyduk, bundan sonra da koymaya hazırız. Şu anda sahip çıkılan yakınlaşmaların oluşmasında da önemli sorumluluklar üstlendim. Sürece olumlu katkı çeşitli şekillerle olabilir, ifade ettiğiniz de onlardan bir tanesidir. Bugün itibarıyla böyle bir ihtiyaç henüz hasıl olmamıştır. Ama eğer ihtiyaç doğarsa ve Cumhurbaşkanlığıyla bizim aramızda böyle bir müşterek tespit yapılırsa, o da günü geldiğinde değerlendirilir.
“BM postacı değil”
• Soru: Az önce BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Danışmanı ile bir görüşme yaptığınızdan bahsettiniz. Son günlerde Maraş da gündemde, bu konu sizinle de görüşüldü mü? Downer’in bu konuyu Ankara’ya taşıyacağı da basında yer almıştı. Maraş konusunun Ankara ile tartışılıyor olunması ve Kıbrıs Rum tarafının Maraş konusundaki görüşlerinin oraya aktarılacak olmasını nasıl değerlendirirsiniz?
• Nami: Sayın Downer ile iki saati aşkın gayrı resmi bir görüşme yaptık. Bizim görüşmemiz daha çok şu anda kesilmiş durumda olan kapsamlı çözüm müzakerelerinin en sağlıklı bir şekilde devamının nasıl sağlanabileceği, nasıl bir method izlenmesi gerektiği, şu anda bu sürecin devamıyla ilgili yaşanan sıkıntıların nasıl aşılabileceğine dair fikir egzersizi şeklinde geçti. Maraş’la ilgili yaratılmaya çalışılan suni gündem çok da fazla bir konu başlığı olmadı. Ancak basına yansıdığı şekliyle bir gündemleri olup olmadığını sorguladık, kendisi de onlara Maraş’la ilgili resmi bir Rum talebi veya belge gibi tarif edilen birşey olmadığını söyledi. Maalesef basına olay olduğu boyutun dışında abartılarak yansıdı. Anladığım kadarıyla bir Kıbrıslı Rum gazetecinin “Size Maraş konusundan söz edildi mi, bu konuları Türkiye’de konuşacak mısınız?” şeklindeki bir soruyu Sayın Downer “Bir çok konu söz edildi, Maraş da bunlardan bir tanesi, elbette bana ifade edildiği şeklinde Türkiye ile de konuşabilirim” diye cevap verdi. Ama bu sanki “Maraş’la ilgili bir öneri var, BM de bunu aldı, sahiplendi ve Türk tarafında Rumlar’ın adına bir nevi postacı gibi götürecek” gibi yansıtıldı. BM postacı değil, böyle bir konunun içerisinde de olmayacaklarını net bir şekilde zaten ifade ediyorlar.
***
“2014’de referanduma gidilebilinir”
“Maraş kapsamlı çözümün bir parçasıdır, şu anda da hedefimiz kapsamlı çözüme gitmektir. Bununla ilgili bugüne kadar çok büyük ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu BM tarafından hazırlanan 77 sayfalık belgeyi okuyan herkesin de kendi başına görüp değerlendirebileceği bir gerçektir. İlk aşamada önümüzdeki görev, yakınlaşmaların karşılıklı teyitleşmesini sağlamak, daha sonra 4 ana konu başlık altınca oluşturulan yakınlaşma kağıtlarının gözden geçirip, henüz bu başlıklar altında uzlaştırılamamış olan konularda daha ileri uzlaştırmaları sağlamak ve bu aşama bittikten sonra da konulararası bir al-verin gerçekleşebileceği nihai aşamaya geçmektir. Disiplinli bir yaklaşımla, böyle bir süreç rahatlıkla önümüzdeki yılın ilk yarısında tamamlanabilinir ve kapsamlı çözümle ilgili referanduma da gidilebilinir. Böyle bir noktadayken, toprak düzenlemesi, Maraş gibi konuların gündeme getirilmesi kapsamlı çözüm gündemi olmayanların gündemidir.”
“Federal çözüm her iki tarafa büyük çıkarlar sağlayacak”
• Soru: Yapılan bir ankete göre Mağusalılar Maraş’ın açılmasından yana olduklarını çok net bir şekilde ortaya koydular. Bölge insanının böyle bir talebi olmasını konusunda ne düşünüyorsunuz?
• Nami: Elbette anket firmaları almak istedikleri neticeye göre soru sorabilir. Maraş’ın açılmasıyla ilgili herkesin anlayışı farklı. Hangi şartlarda açılacak? Mesela “Kapsamlı çözüm ihtimalini azaltma riskini de göze alarak, kayıtsız, şartsız Maraş’ın Kıbrıslı Rumlara iadesini kabul eder misiniz?” diye bir soru sorulsaydı, belki de sonuç tam ters çıkardı. Bu tip arayışlar içinde olan arkadaşlarımızın çabalarına saygı duyuyorum, tabi ki Mağusa’yı Maraş’ı sevdikleri için, bu adadaki mevcut statükonun değişmesiyle ilgili çok arzulu ve istekli oldukları için böyle bir çalışma içerisindedirler. İyi niyetlerinden de kesinlikle en ufak bir şüphe duymuyorum, kimsenin de duymaması gerekir. Ancak bizim değerlendirmemiz ve tecrübemiz farklı yöndedir. Biz sadece o bölgenin değil, tüm adanın, hem Kıbrıslı Türkler’in hem Kıbrıslı Rumlar’ın, artık Kıbrıs sorunundan kurtulmasını ve kapsamlı çözümün yararlarından faydalanmasını istiyoruz. Çünkü ekonomi ne adanın kuzeyinde, ne de güneyinde iyi, insanların alım güçleri sürekli düşüyor. Böyle bir durumda askeri harcamalar her iki tarafta da devam ediyor. Gençlerimizi hala daha askere gönderiyoruz. Bu akıl, mantık işi değil. Akıl ve mantık, Kıbrıs’ın çok süratli bir şekilde bilinen BM parametreleri çerçevesinde birleşmesini ve federal Kıbrıs’ın tamamıyla AB’de hak ettiği yeri almasını, Türkiye ile AB ilişkilerinin bundan olumlu etkilenmesini ve tüm bunlardan herkesin kazanç sağlamasını gerektirir. Bu önümüzde bir fırsattır, bir imkandır. Bunun üzerine odaklanmak yerine bu tip tali projelerin üzerine gitmek bunu tehlikeye atar. Bizim her türlü tehlikeyi bertaraf etmemiz ve son derece kırılgan olan bu süreci dış etkenlerden korumamız gerekir. Riskleri minimize ederek yolumuza devam etmemiz gerekir. Eğer bütün bu çabalar hiç arzu edilmeyen şekilde akamete uğrarsa, BM de federal çözüm bulma çalışmalarına son verirse, o zaman “statükonun devam etmemesi için neler yapılabilir” gibi konular gündeme gelir ve bu tip projeler öyle bir senaryonun parçası olarak gündeme alınır. Nitekim 90lı yıllarda müzakereler çok farklı noktadaydı ve o noktayı değiştirmek için bu tip projeleri her iki taraf da gündeme almıştı. Özellikle, biz de dahil olmak üzere, Türk tarafındaki çözüm güçleri bu tip projeleri gündeme almıştı. Ama o zaman ne Annan Planı, ne Talat-Hristofyas görüşmelerindeki ilerlemeler vardı, ne de Green Tree zirveleri yapılmıştı ama şu anda hepsi var. Tıkanılan nokta nedir? Rum tarafında bir lider değişikliği oldu. Yeni Rum lider, iç siyasi nedenlerden dolayı, mevcut yakınlaşmalara onay vermekte mütereddit davranıyor, bundan kaynaklanan bazı gecikmeler var. Bunun aşılmasıyla hızlı devam edecek bir yeni süreç önümüze çıkacaktır. Ben bu konuda karamsar değilim.
Biz çok daha karamsar noktalarda olan müzakere sürecini ne noktalara getirdik. Unutmayalım Talat-Hristofyas görüşmelerinde, Talat’ın muhatabı, her ne kadar da AKEL’in bir lideri olsa da Papadopulos ile birlikte Annan Planı’na “hayır” demiş. “Annan Planı kesinlikle müzakere odasında tutulamaz” diyen bir liderdi. Ama o liderle çok büyük mesafe katedildi ve aslında bunlar Annan Planı zemininde yapıldı. Onun için bugün yaşanan zorlukları aşılamaz zorluklar olarak görmüyorum. Elbette her iki tarafın dönemsel olarak iç hassasiyetleri artabilir. Rum tarafı da böyle bir dönemden geçiyor. Ancak Rum tarafının bunları daha açık yüreklilikle ve dürüst bir şekilde Türk tarafıyla paylaşması, birlikte üstesinden gelmenin yolunu açması daha iyi olurdu. Oysa bunun yerine, daha çok iç kamuoyuna yönelik bazı söylemlerin ön plana çıktığını görüyoruz. O zaman bu da Türk tarafının bazı tepkileri ortaya koymasını tetikliyor. Maalesef şu anda böyle bir kısırdöngü var. Biz, Dışişleri Bakanlığı olarak, bu kısırdöngünün kırılıp, sonuç odaklı bir yaklaşımın hakim olması için elimizden gelen her türlü olumlu katkıyı yapacağız. Az önce de söylediğim gibi federal bir çözümün adanın her iki tarafına da sağlayacağı çok büyük çıkarlar var. Kıbrıslı Rumların bunu görmemesi mümkün değil, mutlaka görüyorlardır. Bu yolda daha kararlı bir şekilde yürünmesi gerekiyor. Gündeme gelen doğalgaz gibi konular var. Bunlar da kapsamlı çözümün neden gerektiğini bize hatırlatan unsurlardır. O yüzden umarım kısa bir süre sonra liderler seviyesinde biraraya gelme gerçekleşir ve süreç kaldığı yerden, referanduma gidecek şekilde planlanır.
***
“Anastasiadis’in mektubu hayal kırıklığı yarattı”
• Soru: Rum basınında Anastasiades’in görüşlerini içeren bir mektubun Eroğlu’na iletildiğine dair bir haber yer aldı. Habere göre mektupta müzakerelerin Ekim ya da Kasım’da başlamasının değil, ön hazırlığın iyi yapılmış olması gerektiği, sıkı takvimlerden uzak durulması gerektiği, BM kararları, 1977-79 Doruk Anlaşmaları ve 8 Temmuz 2006 anlaşmalarından bahsediliyor. Ayrıca müzakere sürecine AB’nin temsilcisinin atanmasından yani AB’nin sürecin içine çekilmek istendiğinden bahsedildiği söyleniyor. Bunları doğrulayabilir misiniz?
• Nami: Sayın Cumhurbaşkanı’nın Sayın Anastasiadis’e bir mektup yazdığı ve Sayın Anastasiadis’in de bu mektuba cevaben bir mektup gönderdiği bilgisi doğrudur. Sayın Cumhurbaşkanı, Anastasiadis’e gönderdiği mektupta çok açık ve net bir şekilde bir soru yöneltmişti, “bugüne kadar varılan yakınlaşmaları kabul ediyor musunuz, etmiyor musunuz? Bununla ilgili pozisyonunuz nedir? Tarafımıza bildirin çünkü bunu bilmek bundan sonraki süreci planlamamıza yardımcı olacaktır”. Üzülerek ifade etmem gerekir ki Sayın Anastasiadis’in gönderdiği mektupta bu soruya cevap bulunmamaktadır, soru cevapsız bırakılmıştır. Bu Türk tarafında bir hayalkırıklığı yaratmıştır. Sayın Anastasiadis bu soruya cevap vermek yerine bilinen Rum tezlerini tekrar eden bir mektubu göndermiştir. Bu mektubun içeriğinde sizin bahsettiğiniz unsurların bazıları yer almamaktadır. Örneğin 8 Temmuz anlaşması, AB temsilcisinin atanması gibi konular yoktur. Mektupta müzakerelerin zeminin BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla zaten belirlenmiş olduğu ifade edilmekle birlikte bunun yanında AB kurallarının tam olarak uygulanacağı bir federal çözümden söz edilmektedir ve tabi Rumların klasik yaklaşımı olan federal çözüme Kıbrıs Cumhuriyeti’nin evrimleşmesi yoluyla gidilebileceğine yönelik bazı ifadeler bulunmaktadır. Gönül arzu ederdi ki taraflar birbirlerine gönderdikleri mektuplarda bilinen klasik pozisyonlarını tekrar etmek yerine geleceğe yönelik ve mevcut sürecin nasıl canlandırılabileceğine dair bazı görüşlerini net bir şekilde aktarsınlar. Açıkçası Annan Planı’na “evet” deme cesaretini göstermiş bir lider olarak Sayın Anastasiadis’ten daha farklı bir yaklaşım bekliyorduk. Bizde bir hayal kırıklığı yarattı çünkü çok açık ve net olan “Bugüne kadar varılan yakınlaşmalarla ilgili görüşleriniz nedir?” sorusuna yanıt olarak Sayın Anastasiadis “şu kısımları onaylıyorum ancak şu konuları sizinle tekrar ele alma ihtiyacı hissediyorum” deseydi, o zaman şu anda çok daha olumlu bir noktada olurduk. Ama maalesef öyle bir cevap gelmedi.
“Bir fırsatın kaçırıldığını hissediyorum”
Anastasiadis’in cevabıyla bir fırsatın kaçırıldığını hissediyorum. Eğer az önce tarif ettiğim şekilde bir cevap gelseydi o zaman sürecin daha iyi planlanması için yol şimdiden açılmış olacaktı. Ama onun yerine bilinen, klasik Rum görüşlerinin tekrarlanması ileriye doğru adım atılmasını şu anda mümkün kılmamıştır. Taraflar birbirlerine gönderdikleri mesajlarda karşı tarafı cevap vermeye, kendi pozisyonunu tekrar etmeye itecek tetikleyici ifadelerden kaçınmaya özen göstermelidir. Biz Türk tarafı olarak buna büyük hassasiyet gösteriyoruz ve bundan sonra da daha büyük hassasiyetler gösterilecektir. Bu Dışişleri Bakanlığı’nı da kapsayan bir yaklaşımdır. Umarım bundan sonraki dönemde Rum tarafı da biraz daha yapıcı bir tavırla pozisyonunu netleştirir. Sayın Anastasiadis verdiği cevapta her ne kadar da mevcut yakınlaşmaları “kabul ediyorum” demese de “reddediyorum” ifadesini de kullanmamıştır. Ancak başka açıklamaları maalesef olumlu bir noktada değildir.
“BM’ye çok büyük görev düşüyor”
Burada BM’ye de çok büyük bir görev düşüyor. Çünkü bugüne kadar kaydedilen yakınlaşmalar BM’nin iyi niyet misyonu altında yapılan müzakerelerde oldu ve onların tutanaklarına girdi. BM Genel Sekreteri gelip bunları adada takdir etti ve hatta bunların bir anlaşma altında konsolide edilip halka açıklanmasını talep etti. Dolayısıyla BM’nin bu denli müdahil olduğu bir sürecin ürettiği ürüne, BM’nin daha fazla sahip çıkması gerekir. Unutmayalım, Green Tree’de son yapılan zirvede BM Genel Sekreteri müzakerelerde son aşamaya geçilebilmesi için ne yapılması gerektiğini kendi açıklamasında ifade etmiştir. Buna göre Genel Sekreter son aşamaya ve nihai al-verin yapılacağı aşamaya geçilebilmesi için federal yürütmenin başkanının nasıl seçileceği, vatandaşlık ve mülkiyet konularında veri alışverişi konularının taraflar arasında görüşülüp neticelendirilmesi gerektiğini net bir şekilde ifade etmiştir. Dolayısıyla şu anda önümüzde kalan iş budur. Bunun yapılması lazım. ondan sonra da konular arası al-vere geçilecek süreci yaşamamız lazım. Kıbrıs Rum tarafı şu anda bundan çok uzak bir pozisyon almıştır. BM’nin de bununla ilgili üzerine düşen görevi yerine getirip, devamlılık ilkesinden hareketle, kendi gözetimlerinde sağlanan bu yakınlaşmaların Rum tarafınca da geçerli kabul edildiğinin bilinmesi gerektiğini, aksi takdirde sürecin sıfırdan başlayamayacağını, BM’nin de bugüne kadar yapılanları yok sayan bir yaklaşımın parçası olamayacağını net bir şekilde ortaya koyması beklenir. Umarım önümüzdeki günlerde onlar da bu konulardaki tavırlarını daha kararlı bir şekilde ortaya koyarlar.
Konuları tekrar sıfırdan açmak mantıklı değildir. Büyük emekler sarf edilerek oluşturulmuş yakınlaşmalara her iki tarafın da gözbebeği gibi bakması ve koruması gerekir. Bunun üzerine bir şeylerin inşa edilmesi gerekir. Sayın Anastasiadis’in de bu konuda son derece rahat olması gerekir çünkü üzerine bir şey inşa etmesini beklediğimiz unsurları zaten muhalifi koymuştur. Yani bunlara saygı duyarak devam ederse bununla ilgili bir karşı duruş da gelmeyecektir. Belki küçük partilerden tepki gelecektir ama Kıbrıs meselesinde zaten ne yapsanız birileri mutlaka muhalif olacaktır. Herkesi memnun etmek de mümkün değildir.
Törenlerdeki askeri unsurlar...
• Soru: 1 Ekim bağımsızlık gününde Güney Kıbrıs’ta sadece yürüyüş yapılacak, askeri araçlar, tanklar yer almayacak. Kuzey’de de 15 Kasım törenlerine az kaldı. Dışişleri Bakanı olarak sizce benzer bir şey 15 Kasım törenlerinde söz konusu olabilir mi? İki tarafa kötü anılarını hatırlatan bazı unsurların törenlerden çıkarılması konusunda ne söylemek istersiniz?
• Nami: Böyle bir konuda Bakanlar Kurulu’nun karar üretmesi gerekir yani bu sadece Dışişleri Bakanlığı’nın görüşlerine bağlı bir konu değildir. 15 Kasım törenleriyle ilgili bizim bütçelerimiz hazırdır, parası da ayrılmıştır. Dolayısıyla ekonomik bir boyutu zaten yoktur, törenler genelde mütevazı bir bütçeyle gerçekleşmektedir ama diğer söylediğiniz unsur önemli bir unsurdur.
Karşılıklı iyi niyet jesti yapabilecek birçok unsur vardır. Türk tarafı bugüne kadar, örneğin Annan Planı’na “evet” diyerek en büyük iyi niyet jestini net bir şekilde göstermiştir. Dolayısıyla Rum tarafının bu iyi niyet jestlerini daha ileri bir noktaya götürmesinin zamanı gelmiş ve geçmiştir. Rum tarafı askeri tören yapmayacak olmalarını keşke ekonomik sebeplerden değil de iyi niyetlerine dayandırsaydı. O bizi daha da çok memnun ederdi.
***
Davutoğlu ile görüşme...
• Soru: Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile görüştünüz. Bu görüşme hakkında bilgi verir misiniz, Maraş da toplantıda gündeme geldi mi?
• Nami: Hayır, Maraş’la ilgili herhangi bir gündem yok. Maraş ne Türkiye’nin gündeminde var, ne de bizim gündemimizde var. Rum tarafının yaratmaya çalıştığı suni bir gündem olabilir ama bizim gündemimizde yok.
Toplantı son derece yapıcı geçti. Sayın Davutoğlu, ilk önce yeni hükümete başarılar diledi ve bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da KKTC hükümetlerine desteklerinin devam edeceğini söyledi. Sayın Davutoğlu ayrıca Kıbrıs konusunun geldiği kritik aşamada birlik ve beraberliğin tesisinin önemini vurguladı. Biz de kendisine bizim de buna büyük önem verdiğimizi, Kıbrıs’ta federal bir çözüme ulaşılması için her türlü çabanın gösterilmesinden yana olduğumuzu, bu konuda görüş birliğimiz bulunduğunu, Kıbrıslı Türklerin dünyadaki statüsünün artık belirlenmesi gerektiğini, mevcut durumun mutlaka kapsamlı çözümle neticelenmesini ümit ettiğimizi söyledik ve bu konuda desteklerini rica ettik. Onlar da bize her türlü desteği vereceklerini ifade ettiler. Görüşme bundan sonra müzakere sürecinde işbirliğimizin daha ileri nasıl götürülebileceği ve bundan sonra atılması gereken adımlarla ilgili görüş alışverişine odaklandı.
• Soru: 22 Eylül’de New York’a gidiyorsunuz, bazı temaslarınız olacak. Hangi çerçevede, ne tür görüşmeler olacak?
• Nami: New York’a gidiş hem BM Genel Kurulu nedeniyle orada birçok ilgili tarafın olması ve onlarla görüşme imkanı çıkmasını beklememizden, hem de İslam İşbirliği Örgütü’nün Bakanlar Kurulu toplantısı orada olacak olmasından dolayıdır. İslam İşbirliği Örgütü’nün resmi davetlisiyiz ve o davete icabet etmek için New York’ta olacağız.
Şu anda BM yetkililerinden görüşme taleplerimizi yaptık. Sayın Cumhurbaşkanımız BM Genel Sekreteri’yle de bir görüşme talebinde bulundu. Buna olumlu bir cevap gelmesini umarız. Eğer olumlu cevap gelirse Cumhurbaşkanı’nın yapacağı o görüşmede ben de Dışişleri Bakanı olarak hazır bulunacağım. Ama onun ötesinde BM’de çeşitli seviyelerde görüşmeler yapacağız. Orada bulunan ülkelerin artık bize randevu vermeyi kabul eden Dışişleri Bakanı veya ona yakın seviyedeki görüşmeleri yüz yüze gerçekleştirme imkanı da bulacağımızı ümit ediyoruz.