Erdinç Gündüz

Erdinç Gündüz

Yalak

A+A-


Türkiye’nin bir yerlerinde Vali, törenle ‘yalak’ açmış. Yanlış okumadınız ‘yalak’...  Şu hayvanların su içmesi  için özel olarak  yapılan,  taş veya ağaçtan oyma şu veya bu büyüklükteki  kap veya havuzcuk.

Bölgenin ileri gelenleri yalağın önünde toplanmış, (muhtemelen)  konuşmalar da yapılmış ve yalağın bölgeye getireceği yararlar, yalağın nasıl  fedakarlıklarla inşa edildiği de anlatılmıştır...  ‘Kırmızı kurdele’ kesilmezden önce İstiklal Marşı, ve belki de dualar da okunmuş  ‘yalağın’ memlekete ve millete hayırlı olması dilenmiştir.

Bu ülkede de, kasap dükkanı, konfeksiyon mağazası, restoran, meyhane v.s. açılışlarında da ‘büyüklerin’ törende (!) hazır bulunduklarına, kurdele kestiklerine tanık olmuştuk ve oluyoruz hala. Hep düşünmüştüm, bu hastalık nereden geldi diye.  Geç de olsa (!) anladım.

 

 IŞİD ve Kuzey Kıbrıs

Dünyanın büyük gazetelerinden Daily Mirror’un haberine göre IŞİD’in geçiş yolu Kuzey Kıbrısmış.
Belli ki haberi yazan kişi sadece IŞİD’in peşindeymiş.  Biraz daha geniş bir araştırma yapmaya kalksaydı,  Kuzey Kıbrıs’ın sadece IŞİD değil, mesela, uyuşturucu tüccarları;  mesela,  kara para aklayıcılarının da geçiş yolu olduğunu yazacaktı herhalde.

21. Yüzyıl ve Ezan

‘Ezan’ konusu gene gündemde... Yasaklandıydı, yasaklanmadıydı... Ses kısıldıydı, kısılmadıydı v.s.
Ve  ‘düşündürdükleri’...

Çağdaşlaştık ya, artık geleneğe uygun olarak, günde beş kez minareye çıkıp ezan okuma yok.  Minarelere  ses yükselticiler, hoparlörler konuluyor.  Hatta ve hatta son teknoloji ile ezan, merkezi bir yerden tüm camilere  dağıtılıyor.  AMA ezan’ın sadece dinin geleneksel  bir ibadete çağrı şekli olduğu;  bu çağda insanların elinde + iş yerinde + evinde mutlaka saat  denen bir aletin var olduğu ve de  insanların tümünün namaz vaktini ezbere bildiği bir türlü kabul edilemiyor.  Hal böyleyken, günde beş kere insanlara ,  zorla  ve de yüksek sesle ezan dinlettirmenin mantığını anlamak zor.

     

Çözümsüzlük ve sonrası

Bir önceki yazımla ilgili birkaç yorum geldi e-mail ile. Bazıları ciddi ciddi, çözümsüzlük halinde daha neler olabileceğine ilişkin varsayımlar ekledi benim yazdıklarıma.  Bazıları ciddi ciddi eleştirdi.  Bazıları ise küfretti açık açık. Tehditler sallayanlar da var.

Ciddi ve uygarca eleştiriler yapanlara diyeceğim pek fazla bir şey yok. En azından uygarca, çözüme karşı olduklarını vurguladılar. Aralarında çözümsüzlüğü çözüm olarak görenler de var.  Benimsemem. Ama saygı duyarım.

Küfür yağdıranlar takma isimli,  her zaman olduğu gibi. Ne savunduklarını yazmadılar ama küfürlerinden ne istedikleri belli.  Bir çözüm olması halinde, silahlanıp dağa çıkacaklarını, çok kan dökeceklerini söyleyenler de var.  Onlara söyleyecek bir sözüm olabilir mi benim ?

Bu yazı toplam 3305 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar