1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. YALANCI ZAFERLER DÜNYASI
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

YALANCI ZAFERLER DÜNYASI

A+A-

Başkalarıyla kıyas içinde yaşanan bir hayat söz konusu… Bu kıyasla değer biçiliyor yaşanana. Çok düşünmüşümdür bunu… Bazı yoksunluk algıları ne kadar bedenin ve ruhun gerçek ihtiyaçları ile ilgili, ne kadar başkalarıyla yarıştaki dereceye bağlı diye… Bu yarışa sokuluruz çünkü bir biçimde. Kim daha yükseklere tırmanacak, kim daha çok pay alacaktır dünyadan? Âlemin kralı kimdir? En güzel, en akıllı, en başarılı olmak hırsı öğretilmiş bir şey midir, yoksa ontolojik bir tutku mudur?

Durup düşününce hüzünleniyorum. “Neredeyim?”, “Hayatta neler yapmışım?”, “ Nereye gidiyorum?” soruları dehşet verici… Bu soruların ardından istisnasız gelen o sınıfta kalmışlık değerlendirmesi başkalarıyla yapılan kıyasla mı ilgili acaba? Ne yapsan böyle yetersiz hissetmek neyin nesi?

Bu sabah da böyle bir yenilmişlik duygusuyla uyandım nedense. Düşündüm sonra, bunun sınırı ne, hayatta bir olmuşluk, bir bütünlük haline ulaşmak mümkün mü diye… Bazı insanlar çevrelerinde kendi varlıklarını onaylayacak müritler yaratıyorlar. Bir aileden, bir partnerden başlayarak, mesleki vb. alanlara doğru yayılıyor bu… Birtakım ittifakların, karşılıklı yarar ve çıkar hallerinin sürmesi için bir yardakçılar ordusu da gerekiyor bazen… Yanıltıcı bir öz imaj oluşuyor çevredekilerin tuttuğu aynada. Üflendikçe patlayasıya kadar şişiyor yalan balonları…  Alemin bir sürü şişman kralı var. Bize tepeden bakıyorlar. Bizim onayımızı da talep ediyorlar kendi başarıları için.

Bu başarı denen şeyin nasıl bir pazarlama taktiği, nasıl bir intihal ile elde edildiği sırıtıyor bazen. Alkış tutanların büyük bölümünün şatafatlı gözbağları var. Bir kısmı ise kendi çıkarları için gerekli bir eylem olarak katılıyor alkışa.

En acısı gerçekten yetenekli ve değerli olanların da en yüksekte olmak hırsıyla kendilerini şişmanlatıcı luna park aynalarına teslim etmeleri.

Başarı o kadar kirlenmiş bir şey ki artık her zirve kuşku yaratıyor.

Başkalarını ezerek, çalarak, kalp kırarak, yalan ve hırsla elde edilmiş zaferlerin tahtında oturanların dünyasındayız sonuçta. Başarının bile pazarı oluşmuş durumda. Başarılı insan imajı parayla satın alınacak bir şey artık. Birileri bir yerlerden hava atıp duruyor bize. “Sen neymişsin be abi?” hallerinin işgali alında yaşıyoruz.

Gerçekten değerli olan sahtenin yanında parlıyor kuşkusuz. Ama orijinal taş ortada yoksa sahtesi sürüyor hükmünü…

Bazen beklemedik biçimde birileri yaralıyor beni... Şaşkınlıkla bakıyorum durduk yerde gelip kalbime saklanan oka. “Ben savaşta değilim ki!” diyemiyorum. Sessizce var olmaya çalışmanın bile bir tehdit oluşturduğunu fark ediyorum sonra. Ne olursa olsun yarışa dahil ediliyorsun. Başkalarının senin hakkındaki algıları ve fikirleri yarış alanında. Bundan bir kaçış yok.

Hepimiz bir onay bekliyoruz kendi varoluşumuza dair. Önce bir anneden bekliyoruz bunu.  Sonra bir toplumsal yarış arenasının ortasına bırakılıyor beşiğimiz. Tutunabilmek için gerekli binbir türlü taktiği öğrenmeye başlıyoruz. Eşitsizlik ve adaletsizlik içinde başlıyor yarış. Kimimiz tutunamamayı seçiyoruz bütün bunları protesto etmek için.

Bu sabah niye böyle kırık uyandım bilemiyorum. Bellek odalarımda hiç istemediğim kapılar açıldı nedense. Dehşetli kırılma anları vardır. Bir sözün bir bakışın sonsuza kadar çoğaldığı, iyileşmez yaralar açtığı anlar. Unuttum, uzaklaştım sanırsın ama birden bir şey hatırlatıverir sana onu.

Birilerinin beni tanıştırırken kullandığı şatafatlı sözlerden hiç hoşlanmam. Kimileri iyi niyetle yapmaktadır bunu. Tanışma anında fırlatıldığın arenada sana zırh ve kılıç vermektedir. Kimileri senin üzerinden kendi değerini yükseltmeye çalışmaktadır.

Sabah sabah neden bunları düşünüyorum bilemiyorum. Zamanda bir yanlışlık var ve yine sahteliklerle didişeceğim bir güne uyandım sanki.

Masum, temiz bir yere doğru akmak istiyorum. Mümkün mü bu? Bunca kirlenme içinde böyle bir yer kaldı mı bilemiyorum.

Yeni bir gün başlıyor işte. Belki de dalga geçmek lazım sırıtan sahteliklerle. Kalbin ağırlığından kurtulmak için absürt olanı görüp hayata yenik düşmemeli…

İçimdeki bu olmamışlık, yönsüzlük hali nasıl geçer acaba? Günün içinde ne gibi sürprizler var kim bilir? 

Kalbimin kırık kanatlarını onarmaya mı başlasam, kendime yeni yollar mı bulsam, bilemiyorum. Belki birden bir şiir gelir ve bütün bu düğümleri çözer. Gelsin artık! Bunca şiirsizlik yeter!

Not: Bu son hafta söz veriyorum. Haftaya yepyeni bir yazıyla burada olacağım. Bu da BirGün’de yayımlanmış eskilerden.

Bu yazı toplam 2716 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar