1. YAZARLAR

  2. Neşe Yaşın

  3. Yalnız uyananlar baladı
Neşe Yaşın

Neşe Yaşın

Yalnız uyananlar baladı

A+A-

Kendimle baş başa kalıp hayatıma ve başkalarının hayatına dair düşüncelerle boğuştuğum zamanlar, çoğunlukla uyku önceleri ve uyku sonralarıdır. Uyku önceleri, daha çok günün getirdiklerine dair bir yorgunluk ve karmaşa içinde, kaçıp gitme, rüyalara sığınma arzusuyla üstüme gelen kelimelerle görüntüler kargaşasına direndiğim; uyku sonraları ise, güne başlama cesaretini arayıp erken bir programım ve hemen kalkıp çalışma isteğim yoksa belleğin labirentlerinde çaresiz dolandığım zamanlardır. Bazen, içimde büyüyen anlatıların ve şiirlerin peşine düştüğüm, onları önce bulup sonra yitirdiğim, güncel ruh halimin girdaplarında savrulduğum da olur... Kimi zaman, dünya haritası üzerinde gezinir, değişik ülkelerdeki değişik arkadaşlarımı, kafamda onlara dair oluşturduğum hikâyeleri ziyaret ederim. Nedense, pek çok insanın da böyle anlarda benim gibi yalnız olduğunu düşünürüm. Bir arkadaşıma "yalnız uyananların hüznünden söz etmiştim ve o da "herkes yalnız uyanır" demişti bana. "Hem birisinin yanında yalnız uyanmak daha bile kötü olabilir."

Kaç aydır yeni bir şiir yazmadım. Bazen bir şiirin bana doğru gelmekte olduğunu hissettim ama ondan tedirginlikle kaçtım. Şiir hallerinin hayatımı daha da karmaşıklaştıracağı korkusuydu belki bu... Ama bazen bir şiir tam da tersi bir durum oluşturur. O yaratma cehenneminden çıkıldığında, hayatta yeni bir sayfa açılır. Suçluluk duyguları, adaletsizliklere isyan, gönül kırıklıkları hep böylesi zamanlarda gelir yanıma. Bazı insanların neden hayatlarına çok yoğun bir tempo kattıklarını, günün her anını doldurduklarını anlayabiliyorum. Düşünmeye vakit bulamayınca hayat daha katlanılır oluyor belki de... Gevezelik halleri de biraz böyledir işte. İçindeki sesi susturmak, işitmemek için sürekli konuşmak... Durmaksızın çoğaltmak üzerine bir dünya var sanki. Daha çok çalışmak, daha çok yazmak, daha çok insanla görüşmek, girişimde bulunmak ve nefes nefese kalıp zirveye çıkmak… Her şeyi biriktirme çılgınlığı, her şeyin zirvesine tırmanma yarışı var günümüzde. Sonra? Zirvede yapayalnızsındır ve orada olduğun için hem aşağıdakilere yabancılaşmış hem de daha çok düşman kazanmışsındır. Bazen insan konuşur durur, yazar durur ama sanki esas içindekini, içindeki gerçek cümleyi unutmak için yapar bunu... Sayısız övgüler, sayısız sevgiler, aşk ilanları, takdirler alsa da hiçbiri fayda etmez, sadece tek bir insana doğru bakar, sadece onun söyleyeceği sözü önemser. Tek bir ret bütün kabulleri siler götürür.

Akıllı insanların hayatlarını istedikleri gibi yönlendirdikleri, hedeflediklerini elde edebildikleri söylenir. Ama bu aklın nasıl bir kalbi vardır? Bu aklın acıma duygusu, adalet anlayışı, başkalarının mutluluğuna dair bir kaygısı var mıdır? Kimi insanlar, belki somut anlamda yenik düşmüşlerdir hayatta. Bir servet, ün, mevki, mutlu birliktelik, külliyat vb. sahibi olamamışlardır ama belki aklın kalbi yenmesine de izin vermemişler, merhamet ve adalet duygularını başarı için feda etmemişlerdir. Belki de başkalarının daha doğuştan, hiç bir çaba harcamadan sahip oldukları olanaklara sahip olmamıştır onlar; hayatla birlikte yürümüş, düşüp kalkmış, kim bilir kendi koşulları içinde daha fazla şey başarmışlardır.

Bundan kime ne? Ömür kısacık ve hayat geçip gidiyor diyeceksiniz belki ama bütün bu şişkin birikimler neye yarar ki karşılığı bir huzur olmadıkça? İnsan aslında hayatta en çok da bazı anlar biriktirir gibi geliyor bana... Tatlı gülümseyişler, bakışlar, sevgi dolu kucaklaşmalar biriktirir. Bütün bu paha biçilmez görüntüler başka görüntülerle örtülse de bazen; ışıltılı gülüşleri silmeye çalışsa-da bazı anların öfkesi, onlar zamana kazınmış; bellek albümlerinde yerlerini almışlardır...

İnsan, aslında çaresiz, zavallı, bir kurşunla yok edilebilecek kadar hayata pamuk ipliğiyle bağlı bir yaratıktır. Elindeki en değerli şeyi, hayatını her an yitirme olasılığıdır sahip olduğu en katlanılamaz gerçek. Ama bir insan aynı zamanda başkalarının kalbinde de bir hayat sürerek "pek çok insan" olabilir. Gün boyu başkalarının aklından geçen ve onların içlerini ısıtan biri olabilir. Yalnız uyananlar, her sabah başka kalpleri ziyaret edebilirler. Varsın esas girmek istedikleri kalp kapalı olsun... Uzaklarda bir yerlerde merak ettikleri hayatlar, unutamadıkları sevgililer, içlerinde iflah olmaz kırgınlıklar olsun... Güneş doğmuştur ve gün sayısız olasılıklar ve sürprizlerle doludur. Her an, odamızı güzel bir müzikle doldurma, bir kitabın kapağını açıp başka bir hayata gitme, birisine gülümseyerek onu mutlu etme şansımız vardır. Ne kederli hikâyeler, ne kadar da çok yalnız ve mutsuz insanla dolu bu dünya... Yazık hepimize!

(Yoğunluk nedeniyle yeni bir yazı yazamadığımdan 24 Kasım 2007’de BirGün gazetesinde yayımlanan bir yazımı özür dileyerek tekrar yayınlıyorum)

Bu yazı toplam 3233 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar