1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. YALNIZLIK KÖTÜDÜR… AMA…
YALNIZLIK KÖTÜDÜR…  AMA…

YALNIZLIK KÖTÜDÜR… AMA…

YALNIZLIK KÖTÜDÜR… AMA…

A+A-

 

Neriman Cahit


Yıllardır yalnız yaşıyor…
İlkokul arkadaşım olduğu için ne evimi ne de yüreğimi kapatmadım ona, verdiği onca sıkıntılara karşın…
Aslında O ve gittiğim ona benzer bazı kişilerden çok şey öğrendim… Ve altını kesinlikle çizdiğim bir sonuca da vardım kendimce: “Eğer, onlarla ilgilenilmezse: Tam bir toplum kaçağı olurlar…”
Hayalleri vardır, ne kadar uğraşılsa anlaşılamayan… Ağlamaları vardır, bir üzüntüye karşı gelmeyen… Uykusuzlukları vardır, bitmeyen… Korkuları vardır,  korkusuzluk gibi görünen…
Ve her zaman titrek sesle konuşup, cümlenin sonunu tamamlayamadan, başkalarının araya girmesiyle, susup dilsizleşirler… Bazen, ‘sözüm kesilmesin’ diye yutkunarak alelacele ve çok hazırlanarak konuşurlar.

BAŞARISIZ OLSALAR DA

Sürekli başarısız olsalar da…
Hayatlarının bir anında ya da uğraşında, ‘Çarpıcı bir başarı’ göstermişlerdir…
Sıklıkla, ağlamak onlara zevk verir, her ağlamadan sonra, tekrar tekrar yeminler edilir… Her yeminden sonra, sokağa çıktığı andan itibaren sabun kalıbı gibi yemininden döner, kendisini ezilmeye koyverir…
Bazen, kendi kendine söylenerek gider, içini bir utanma basar ve teslim olur… İçinden en çok hayallerini dışından da sıklıkla, tek bir şeyi sever ve çoğu kez bir kuş, bir kedi, bir balık olabilir bu…

***
Pazarlık edemezler, maaş artışı, borç isteyemezler. Hiçbir zaman iyi iş çıkaramazlar… Çalışamama nedenlerini zararsız yalanlarla açıklarlar…
Kırk yılda bir olur da düğünde dernekte, başkan seçilirse… Bazen, ‘ali kıran baş kesen, bazen patavatsız ya da dilsiz, sessiz… Bazen de ‘terkedip giden’ olurlar…
Bazen gittikleri yere olmadık pahada hediyeler götürebilirler… Ara sıra makamını tutturamadıkları şarkılar mırıldanırlar… Bazen kimseye göstermek istemedikleri yersiz tebessümlere saplanırlar. Yüzlerinde sık sık seğirmeler olur… Bu durum, en çok da kuyrukta sıra kendilerine geldiğinde, toplantıda, söz almak gerektiğinde… Ve de, bir kadınla laf etmek gerektiğinde…

YALNIZLIK…

Onları, kimi zaman bir sabah kahvesinde, eli çenesinde, iri gözleriyle dalmış bulursunuz. Hayli zaman sonra irkilip, kendilerinin farkında olmayan insanlara gülümserler… En çok da, kapıya gelen satıcıdan, para isteyen dilenciden… Ve, insan yanında, garsona seslenmekten korkarlar…

***
Yalnızlık kötüdür…
Ama, ne ilginçtir ki…
YALNIZ KALMAYI BİLMEMEK DAHA DA KÖTÜDÜR…
Çünkü…
Yanız kalmayı bilmeyen, başka bir insana mecburdur…
Hiç, bir insana, mecbur oldunuz mu?
Her söylediğine gülmenizi takdir etmenizi bekleyen…
Her sevdiğini tasdik ettiren…
Kendinden başka kimsenin konuşmasına izin vermeyen…
Her söylediğinizi düzelten…
Size bir iyilik yaptığında, özellikle de bir şeyler verdiğinde…
Bunları, burnunuzdan getiren böylesi İNSAN…
Ya da… İNSANLARA

Mecbur  oldunuz  mu…

----------------------------------------------------------------------------

YAŞANANLARA İSYAN…

Ve unutmak…
Öyle şeyler yaşıyoruz ki, değiştirmek, bizden de kaynaklanan olgulardan dolayı mümkün olmuyor… O zaman da tek olasılık kalıyor elde: Unutmak..
Evet, UNUTMAK… Yalnızca unutmak…
Olanları, olayları ve onları yaratanları…
Onu ve onları…
Kolay mı?
Değil elbet… Onları ve olayları bir kenara koymak…
Öyle, öyle de… Söylenmiş yıllar önce:
“Hafıza-i  beşer, nisyan ile maluldür…”
Günümüz Türkçesine göre: “İnsan hafızasıdır, unutur…”

***
Öyle mi, gerçekten kolay mıdır unutmak?..
Şöyle bir duralım; çünkü, her şey ikili ilişkilerin karmaşası kadar basit değil, evet, basit değil gerçekten de… Ve biz, buna alışmalı mıyız…
Kolay mı bazı şeylere alışmak…
Alışmalı mıyız bize aykırı gelen, kişiliğimizi / İnsan haklarımızı hiçe sayan onca şeye?
Alışmalı mıyız, günübirlik çıkarların ödünlerine...
Ben kendi hesabıma: HAYIR… diyorum…
***
Evet, biliyorum: Unutmak, insani bir eylemdir..
Ancak…
‘Anımsamak’ da hemen peşinden gelir ve de güçlü bir savunmayla…
Akıp giden zamanı – bu zamanda yaşananları – çirkinlikleri ve güzellikleriyle, iyilik ve kötülükleriyle yapılanları, söylenenleri, tutumları, tavırları, niyetleri…
Kısaca: Yaşananları önüne koymalı insan…
O zaman ‘daha insan’ oluyoruz çünkü…

***
SİYASETİN BİNBİR MASALI…
Evet, onun oyunları içinde sürekli rol aldığımıza göre, hala gereken dersleri alamamışsak… Diyetini de ödemeye devam edeceğiz… Hem de gün be gün ağırlaşan diyetini…
Neler yaşadık… Neler gördük… Ne diyetler ödedik… Ödüyoruz da…
Hesaplanmayan, ‘bu kadarı da olmaz’ denen, beklenmeyen olasılıklar, tek tek hayata geçti ve yaşatıldı…
Yaşatılıyor da…
Bazen şaşkınlık… Bazen tepki, öfke ve bazen de ders olarak…
Bazen kızdık umudumuzun törpülenmesine… Bazen daha da bilendi yarına dair umutlarımız…
Ama, nedendir bilinmez benim gibi çoğumuz da hala: “Umut, en son ölür pozisyonunda…”

--------------------------------------------------------------------

UMUT EN SON ÖLÜR…

Bazı günler, içimden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Ama, taa çocukluğumdan beri, bir taraftan okul, diğer taraftan ev – özellikle de annemin: “Olucu çocuk, önce derslerini yapan” dayatması, bir alışkanlığa dönüşerek yürüdü benimle…
Ben, bugün ‘Şiire evet’ diyorum…
Ve, size de armağan ediyorum…
Yüreğiniz biraz olsun kıpırdar niyetiyle…
•  “Ölüm, hiç de özenilecek bir şey değil / Ölümün güzeli yok sevgilim / Bir çirkin oluyor ki insan, görme / Unutuyor sevmeyi, düşünmeyi…
Ölecek misin… Ya, bir meydanda öl / Ya da dağ başında, kavgan için…” -Rıfat Ilgaz-

***
• Hayatı değiştireceğiz / Soyumuz yaşasın / Ve, özgürlük ışığını yaksın diye…”  Rablo Neruda…
***
• “Aynıdır yürekleri devrimcilerin / Güneşin, ırmağa ilk düşen ışıkları / Ve, dudaklarında, eksilmeyen gülüşleri…
Aynıdır yürekleri devrimcilerin / Ne kadın ne erkek / Hepsinin ateş içinde kanları…
Aynıdır yürekleri devrimcilerin / Gözleri yeşil, ela ve zeytin karası… Kafaları hep ‘değiştirmekten’ yana / Aynıdır yürekleri devrimcilerin…”

       Vecihi Timuroğlu

Bu haber toplam 1337 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 190. Sayısı

Adres Kıbrıs 190. Sayısı