YAN KAPIDAN!
“Resmi Tarih” gibi akıyor ekranda, sevgililer...
Uygun adım, marş, ileri!
Bu geçiş “kaz” adımlarıyla...
“Malumun ilanı” derler ya, meğerse herkesin en büyük aşkı yanı başında (!)
Ve resmi tarih “istediği yüzünü” gösteriyor yalnızca...
Gerisi “sırlarımız” aslında...
Bir hafta evvel “82’nci vilayet”e alkış tutanın, şimdi, 1950’lerin “ilhak”ına kızması gibi!
* * *
O halde kapatalım dükkanları...
Bitsin bu “gösteri” !
“Yaşasın Enosis” yazılı el ilanlarını sökelim tarihin müzesinden, silelim belleklerden “Ya Taksim Ya Ölüm” yaftalarını!
Ne kadar günah varsa, asalım ötekinin boynuna!
Islak mendillerle silelim, ötekinin boyalarını...
Kendi yüzümüzü bırakalım kapkara...
Dağdaki bayrak gibi “şavkarsın” aşkımız!
Ölenlerin ruhuna fişekler patlatalım...
Şarkılar söyleyelim şafak vakti!
‘Yavuz’un çıktığı yeri de satalım!
Sallayalım külahı, yiyelim pilavı!
Bu da geçer nasılsa...
* * *
“Bir varmış bir yokmuş”lar girdabında akarken hayat, timsah gözyaşlarına karışıyor, kırmızı gül sevdaları...
Herkesin herkesleştiği ve her şeyleştiği yerde hissediliyor hiçliğin sızısı...
Mahcup izleyelim olup biteni, gizli aşıklar gibi...
“Şimdi başkalarının vakti!”
* * *
Ne talihsiz bir ada’sın sen ya!
“Sever” gibi yapıyorsun, para yüterken...
“Tapar” gibi yapıyorsun, sövüşlerken...
“İster” gibi yapıyorsun, çaresizken...
Yüzün çok yüz, bin bir surat suretin!
Ve iyice kayboluyor, samimiyetin!
* * *
“Hikayemiz” şiirinde Neşe der ki, “Hayat başka bir hikaye yazardı, yan kapıdan çıksaydık eğer...”
Hep teselli verirdi büyüklerimiz...
Hatırlar mısınız?
“Bir kapıyı kaparsa Allah, ötekini açar...”
Yalanmış meğer!
Her kapıyı açarmış, kimi anahtarlar!
Ah bu “maymuncuk” sevdalar!
* * *
‘Resmi Tarih’ gibi boy boy sevgililer...
‘İlk aşk’ı unutmuş gibiler...
“Son”u derseniz, hiç bilemezler!