Yangının başladığı o yer
Bir “dağ evi…”
Yangının vadi içinde o evde başladığı konuşuluyor.
Bir iş aracının alev alması sonucu, binlerce dönüm yanıyor, binlerce ağaç, binlerce canlı, bitki örtüsü…
Bir “dağ evi…”
İyi de burada yerleşime kim izin verdi?
Ormanlık alanın ve vadinin orta yerinde …
***
Muhtarlar, Kaymakamlar, belediye başkanlarına sordum, durdum.
Evin “ruhsatlı” olduğuna dair bir bilgiye ulaşamadım.
74 öncesinden kalma bir yapı varmış, orada…
“Motor Evi” dedikleri su motoru…
Tarlaymış önceleri..
Birisi almış, bir başkasına satmış, hatırlı birilerine göz yumulmuş…
Çevre ya da Orman dairelerinin onayı var mı, yerleşim ya da oturma izni, öğrenemiyorum.
“Sanmam” diyor, konuştuğum kim varsa…
İşin aslı pek de konuşmak istemiyor kimse…
***
Talan düzeni… Yaktı, yıktı bu ülkeyi…
Ateşleniyor yurdumun alnı
Ağaçlar yanıyor ve köklerine su veremiyoruz…
Kül ve is kokuyor.
İçin için yanıyor bölük pörçük bu ülke…
Ulusların bağırdığı yere bakmadan havalanmış uçaklar yeşertiyor umudu…
Diline, dinine, ırkına aldırmadan maviyi bütünlüyorlar…
***
Ağaçlar yanıyor ve onca aç gözlülük, hırs, gasp, talan yerli yerinde…
Milyon çiçek, böcek ölüyor…
Nefes almak istiyorsunuz, zehir geliyor…
Gecenin utançtan kıpkızıl kesildiği günün sabahında…
Yurtsuzluğun büyüdüğü yerde…
Ateşleniyor yurdumun alnı, göğsü, bileği…
Yine ateş yutuyor insanlığı…
Külliyen bir utanç büyüyor, yıkım kalıyor geriye, kentler gibi, tarih gibi, irade gibi…
***
Ağaçlar yanıyor ve birinin Akatu dediğine, beriki Tatlısu sesleniyor.
Mersinlik ya da Flamudi, Ardana ya da Ardahan ağaçlar kül şimdi, kömür, toprak yaslı…
Ağaçlar yanıyor ve köklerimiz kalıyor toprakta…
Kemiğe, kana, yalana direniyor…
Köklerimiz tutunuyor adaya…
Yangından beter
27 yıl önce Beşparmak yangınını tam ortasında yaşadım.
Genç bir muhabirdim…
Unutulmaz bir dehşetti...
Biz koşuyorduk ve ardımızdan alevler geliyordu, anımsıyorum.
Ilgaz'da başlamış, Beşparmaklar'a dayanmıştı o yangın…
Şimdi oralar hep yapılaşmaya açıldı.
İnşaat oldu…
Beton yuttu hayatı…
“Acaba” diyorum, o yangın, alçakça bir “proje” miydi?
***
Mersinlik köyüne gittik dün…
Geçitkale-Tatlısu yolu yeşil bir masal gibi…
Ormanlar harika… Elbette bakımsız... Yangına karşı tedbirler önceden alınmamış…
“Yandı, bitti, kül oldu” bir görüntü yok ortada…
Yeşil halen çok daha baskın ve maviye birleşiyor, göğe ve denize doğru…
Yangın yerleşim alanlarına yanaşmamış.
Tepelerde ve sarp kayalıklarda…
Bir gece önce "Tatlısu risk altında", "Alevler Geçitkale'ye geldi", "İskele de yanabilir" gibi sözleri anımsıyorum, abartı…
Yangının bilançosunu ancak hava araçlarından çekilen fotoğraflarda görüyorsunuz, tepelerde, vadilerde…
Elbette yüreğiniz burkuluyor, o güzelim tepeler kararmış, küllenmiş…
***
O ilk gece yaşanan panik tam da bu ülkenin yönetilmediğinin göstergesi aslında…
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Koordinasyon yok, telaş, panik, karmaşa var…
Cinayeti önlemek yerine, cinayet mahallini ziyaret etmeyi başarı gören bir yönetim zihniyeti var.
Başkanların gösteriş yarışı ve camilerden anonslar arasında samimiyetle yardım elini uzatmak isteyen ama ne yapacağını bilemeyen insanlar…
Yıllardır hem insanlar hem araçlar seferberliğe çağrılıyor oysa…
Böylesi acil durumlar için bir hareket ya da iletişim planı yoksa eğer bu seferberlikler ne işe yarıyor?
“Aracını kapan gelsin” noktasında ilerliyoruz, ne yazık…
***
Yine ders almayacağız, biliyorum.
Çünkü eğreti bir yapıda, adaletsiz bir düzende, kadroların kişisel yakınlıklara göre seçildiği, istihdamların siyasi akrabalıklar üzerinden yapıldığı, toprağa ve insana saygının olmadığı yerde, uluslararası toplumun ve hukukun dışında çok kolay değil…
Tatlısu’dan Geçitkale’ye yol alıyoruz, Mersinlik Piknik Alanı’ndan geçiyoruz dönüşte...
Olabildiğince yeşil yine de…
Yangına böylesine tepkili ya toplum…
Girne’yi, Mağusa’yı, İskele’yi böyle yitirdik…
Betonla…
Yangından beter…
İllaki alevlerin yükselmesi mi gerekiyor bağırmak için!