Yansıtma
Yansıtma
Çok tanıdık gelecek size yazdıklarım, eminim...
Psikolojide ‘yansıtma’ diye bir kavrammış bu...
Bir blogda Filiz Alev’den okumuştum detaylarını...
***
Epeyce ‘masum’ bir davranış gibi görünüyor...
Çok da öyle değil...
İlla ki başkalarına gönderme yapmıyorum sözümü...
Çünkü düşünüyorum da, hiç fark etmeden, hepimiz tekrarlıyoruz kimi zaman.
***
Mesele şu...
Kişiler aslında ‘kendine söylenmesi’ gerekeni, bir başkasına yakıştırıyor...
Böylece vicdanını deterjanla çitilemiş duygusu yaşıyor.
Kendine yakıştıramıyor...
Ama içinde de kalmış ya, bunu biliyor, karşı bir ‘hücum’la illa ki başkalarına giydiriyor ‘suçlu’ gömleğini.
Kusurunu, yanlışını, özrünü hep bir başkasına mal ediyor...
***
‘Çamaşır makinesi’ travması bu!..
Her ne kabahati, açığı, hinliği, cinliği varsa, başka adreslere yönlendirerek, kendi ‘kir’ini yıkıyor, güya rahatlıyor.
Ön yıkamalı... Yumuşatıcılı...
Püfür püfür bir ‘arınma’ hali bu (!)
***
Hep kendinden başkalarını kusurlu görürken, hiç fark etmeden aslında ‘ayna’ya bakıyor...
Öyle de...
Yine de ‘kendini’ görmüyor o sihirli aynada...
***
Saygı göstermeyen ama saygı bekleyen, ‘inkar’dan başka anlama gelmeyen sözlerini sıklıkla ‘övgü’ gibi sunan, hep ‘haklı’ çıkan ama bir türlü ‘yanlışını’ bilmeyen kaç kişi sayarsınız çevrenizde...
Yanılgı ve yanılsamalarını yansıtırlar mutlaka, bir başkası üzerine...
Size söylerler ya...
Aslında ‘kendilerine’ söyleyemedikleri için mesele!..
‘Katilin cinayet mahalline uğraması’ gibi bir yüzsüzlükle.
-----------------------------------------------------
‘İnsan hakkı’ dediğimiz
Birkaç hükümet önce denenmişti..
Sonra baskıya direnemediler.
Üç beş kez ileri, geri adım atıldı...
Yüze göze bulaştı!..
Vazgeçildi.
***
‘Özel sektör’de mesai saatleri!..
Öyle ya...
Kimseler “İskan Bakanlığı’nda işimiz var, cumartesi pazar da açık kalsın” demez mesela...
Ya da “Çocuklarımız cumartesi de okula gitmek istiyor...”
Mesai dediğin, yalnızca ‘kamu’da olur, gerisi ‘can’ değil adeta...
Marketteki tezgahtar pazar da çalışmalı, gece de...
Evi yoktur (!) Çocuğu yoktur (!)
Gezmeye, eğlenmeye hakkı yoktur (!)
***
Hemen de ‘mazeretimiz’ hazır...
“Hafta sonu alış-veriş ihtiyacımız var...”
‘Sermaye’ çevreleri ne demişti o dönem: “Alış-veriş güneye kayacak.”
Gördük işte... Kıbrıs Cumhuriyeti hükümeti karar aldı.
Meclis’te 31 lehte, 15 aleyhte ve 2 çekimser oyla genel mağazaların tüm yıl boyunca pazar günleri kapalı olmasına ilişkin öneri onaylandı.
Üstelik ‘muhalefet’ verdi öneriyi...
Gerçi sermaye orada da baş durmuyor, gürültü başladı bile..
- Başkan kararı geri iade edebilirmiş!..
- Pazar çalışan işçiler işsiz kalabilirmiş....
***
İnsan hakkı’ denen hak, herkesin hakkıdır...
Diyeceksiniz ki, “hak verilmez, alınır.”
Eğer ‘güvencesiz’ nefeslerin ‘mecali’ kalmışsa...
-------------------------------------------------------
Altını çizdim
"Sağcısı da solcusu da ‘yok olacağız’ diyorsa bunun tek sebebi olabilir: Var olmak üzerine bir gelecek hayal edemiyoruz"
Ş.Kıralp - Gaile'den
-------------------------------------------------------
İyi oran !..
‘TC’ yurttaşı nüfus Kıbrıs’ta da oy veriyor ya...
Şu hesap çıktı ortaya: 176 bin 912 seçmenimiz var... 94 bin de adada oy hakkı açıklanan TC yurttaşı.... (Çok büyük çoğunluk, KKTC-TC)
Yani ‘seçmen’ sayımıza oranı:
% 53.13
İyiymiş (!)
Sahi var mı böylesi başka bir coğrafya, bir başka benzer oran, acaba?
(Karikatür Zafer Tutkulu)
----------------------------------------------------------
Anne!
‘Baba’ daha kolay da..
Yine de ilk ‘anne’ der genelde çocuklar...
Kimse, annenizden daha güzel seslenmez size...
Daha güzel bir ‘lezzet’ sunamaz kimseler, anneniz gibi...
Dünyada milyonlarca güzel anne var...
Milyonlarca güzel çocuk...
Yine de en güzel çocuklar, mutlaka ve mutlaka kendi çocuklarıdır, her annenin...
Ve her çocuğun bir güzel annesi vardır...
Bir özel...
İyi ki var...
Analar...
---------------------------------------------------
Pehhhh !..
Bu İngilizler bir tuhaf (!)
Seçim oldu, bitti.
Seçmen oy verdi.
İşçi Partisi lideri Ed Miliband, Liberal Demokrat Parti lideri Nick Clegg ve UKIP lideri Nigel Farage istifa etti.
Hemen de ‘istifa’...
Yani çok mu zordu, “Halk bizi anlamadı” demeleri...
“Bir yol kazası yaşadık” yorumları...
Onca ‘komplo teorisi’ üretmek varken...
Onca ‘başka suçluyu’ aramak...
İstifa ediyorlar (!)
Peh....
Ne biçim demokrasi bunlarınki (!)
-----------------------------------------------------
O hep soframızda
Çok kızdığım özelliğimdir, kendimde.
Ama iş işten geçince zor tabii....
Hiç ‘arşivciliğim’ yoktur...
25 seneyi geçti gazetecilik öyküm, bir kenara koymamışımdır en güzel röportajlarımı, fotoğraflarımı...
“Bir gün, birileri, bir yerde bulur” derim!..
“Nasılsa hayata bırakıyoruz, doğrumuzu, eğrimizi, her bir notumuzu...”
Hani o devasa İnönü Mitingleri’ni sahnede sunmuştuk, tek bir fotoğrafım yok örneğin...
İyi ki Facebook var da orada arşivleniyor şimdi...
Yani o da ‘göçerse’ eğer, yandığımızın resmi.
***
Zeki Alasya ile röportaj yapmıştım, yıllar yıllar önce...
Şimdi ara da bul!..
Yok...
Kıbrıslı bir babanın oğlu...
İstanbul’da doğmuş, büyümüş...
Pek de Kıbrıs’la ilgisi olmamış...
Ama ilginçtir, Kıbrıs kültürünü, çok da ayırt etmeden yaşamış...
‘Alashia’ Kıbrıs’ın eski adıdır, yani ‘Alasya’...
Aslında Kıbrıs’la yaşamış...
***
Zeki Alasya gibi ‘alaylı’ kuşaktan sanatçılar, sahneye yansıyan hayatın içinden doğal birer figürdürler...
Mesela eski filmlerindeki ‘şapşal’ halleri, ‘sakarlıkları’...
Kendimize güleriz, izlerken...
Hep de ‘tertemiz’ ve ‘saf’ rollerde görürüz böylesi temiz karakterleri...
***
Kahramanlarımız azalıyor birer birer.
‘Zeki’lerle birlikte hayatın o ‘saf’ ilişkileri de kayboluyor giderek...
Biraz da buna ağlıyoruz.
‘Yasaklar’ gibi ‘siyasi mizah’ın ve aslında ‘başkaldırının en etkilisini sergiledi onlar, Devekuşu Kabare’de.
Teyplerde ezberledik repliklerini...
***
Ölümünün ardından Metin Akpınar dedi ki, “En sevdiği yemeği yapacak, götürecektim bugün... Mücendra pilavı... Kıbrıs yemeği, çok severdi yavrum...”
***
Bu akşam... Yarın... İlk fırsatta ‘mücendra’ yerken mutlaka...
Zeki Alasya’ya bakınız ve gülümseyiniz...
O hep soframızda...