“Yaptığım her şeyin özünde yaratıcılık var”
“Öteki mekanlar ve Manzaralar” ismiyle ilk kişisel sergisini geçtiğimiz günlerde Rüstem Kitabevi’nde açan Mustafa Batıbeniz’le resim ile başlayan mimarlık ve fotoğrafa evrilen sanat hayatını konuşuyoruz
Simge ÇERKEZOĞLU
“Öteki mekanlar ve Manzaralar” ismiyle ilk kişisel sergisini geçtiğimiz günlerde Rüstem Kitabevi’nde açan Mustafa Batıbeniz’le resim ile başlayan mimarlık ve fotoğrafa evrilen sanat hayatını konuşuyoruz. Özünde yaptığı her şeyin yaratıcılık olduğuna vurgu yaparken bunun bazen bir kalem bazen bir fotoğraf makinesi ile hayat bulduğunu söylüyor. Bu bağlamda ise her zaman farklı disiplinleri denemeye devam edeceğine vurgu yapıyor. İlk sergisinde objelerle çizimlerini birleştiren sanatçı oldukça ilgi gördü. Zaman içinde yapacağı yeni çalışmalarını da merakla bekliyoruz.
İlk olarak sanatçı Mustafa Batıbeniz ile resme olan ilgisini konuşuyoruz. Tahmin ediyorum ki resme olan ilgisi zaman içinde kendisini mimarlık mesleğine taşıdı, ardından da fotoğraf geldi.
“Çocukluktan bu yana çizim yapıyorum. Elbette çevrem de beni resim yapmaya motive etti ancak zaman içinde resim hobi olarak yapılmalı algısı ağırlık kazandı. Resim yanında “başka bir meslek seçmelisin” yönlendirmesiyle ben de mimarlığı tercih ettim. Daha sonra İngiltere’de fotoğraf üzerine
yüksek lisans yaptım. Her zaman farklı disiplinleri denemeye ilgim vardı. Resim de hayatımda her zaman bir şekilde oldu. Fotoğraf ise her zaman benim için mimarlığın ayrılmaz bir parçasıydı. Tabii o dönemlerde de fotoshopda manipülasyonlar yapmayı seviyordum. Görselliğe her zaman önem verdim. Böylece neden bu çabamı biraz daha profosdyonel olarak yapmıyorum derken fotoğraf üzerine yüksesk lisans yapmaya karar verdim. Benim için her zaman araç değişti ama özünde yaptığım hiçbir şey değişmedi. Her şeyin özünde yaratıcılık vardı. Bu bazen kalem ile oldu, bazen fotoğraf makinesi ile. Farklı disiplinleri denemeye devam edeceğim.”
“Mimarlığa ve fotoğrafa göndrme yapmaya çalıştım”
“Öteki mekanlar ve Manzaralar” ismiyle geçtiğimiz günlerde Rüstem Kitabevinde Batıbeniz’in ilk kişisel sergisi hayat buldu. Öncelikle öteki mekanların neresi olduğunu soruyorum.
“Serginin İngilizce isminde Sapce and Scape olarak bir kelime oyunu, harf değişimi var... Ama Türkçe’de bunun tam karşılığı yoktu. Space İngilizcede boşluk anlamına geliyor scape hem bir kaçış hem de landscape manzara anlamına geliyor. Hem mimarlık anlamında mekana hem de fotoğrafa gönderme yapmaya çalıştım. Benim çalışmalarıma baktığınızda belki belirgin şekilde Kıbrıs dair bir şeyler olduğunu söylemek zor olabilir ama benim için çalışmalarımda Kıbrıs’a yönelik çok izler var. Çizimlerimde Kıbrıs’ın mimari detaylarına çok yer verdim. İngiliz koloni dönemine ait yuvarlak pencereler öne çıkıyor mesela. Bunun yanında çok göze batmayan ama var olan bazı dinsel sembollere de yer verdim. Yaşadığımız adanın kuzeyi de her zaman öte durumunda. Biz Kıbrıslı Türklerin de her zaman bir ötekilik durumu var ister istemez. Bu duruma da göndermeye yapmaya çalıştım.”
“Kıbrıs aslında çok eklektik geçmişe sahip”
Batıbeniz’in çizimlerine baktığımda sürrealizm etkisinin öne çıktığını söyleyebilirim. Çizimler yanında farklı materyallere de yer veren sanatçının obje seçimleri de dikkat çekiyor.
“Sürrealist veya fütüristik etkiler olduğunu belirtmek isterim tabii. Öte yandan oldukça fazla yirminci yüzyıl akımlarından da ilham aldığımı söyleyebilir. Dadaizm etkileri, pop art, sürrealizm olsun hepsinden etkilendim. Resimler için hepsinin karışımı diyebilirim. Bunun yanında Kıbrıs’ın 1950’li 1960’lı yıllarına da nostaljik bir gönderme var. Kıbrıs derken aslında biz çok eklektik bir geçmişe sahibiz. Adada her şeyden birşeler var. Ben de bu durumu bir şekilde biraraya getirmeye çalıştım. Eski burdaları kullandım. Eski mektup parçalarına, deri parçalarını kullandım. 1950’li 60’lı yıllar da mid-century dediğimiz, yüzyıl ortası modern zaman, modernizmin zirve yaptığı yıllar. O yıllara da gönderme yaptım.Benim mimaride de modernizme oldukça ilgim var. Doktora tez konumda da modernizm var. O yılların estetiğini seviyorum. Çizimlerimde de küçük de olsa bu detaylara yer verdim.O dönemin mobilyaları, ince ayakları gibi...Elbette tüm bunları bugün içinde yorumladım diyebilirim.”
“Çizimlerimde göz seviyesinden bakış olarak fotoğraf duygusu var”
Çizimlerde figürler öne çıkıyor, bu figürler daha çok fotoğrafın etkisiyle çizilmiş gibi. Öte yandan kareler, üçgenler ise mimarlığın etkisi gibi... Özünde ise her figür sanki bir mekana yerleştirme gibi... Bunun yanında tekrarlar da çok fazla karşımıza çıkıyor.
“İster istemez mesleğimin etkisi ile bir şeyleri mekanın içine yerleştirme, mekandan çıkarma derdim var. Mimarlıktan gelen aşırı steril durumlar. Perspektifler yanında gemotrik dil de ön plana çıkıyor. Geometri zaten ister istemez mimarlığın kaçamadığım detaylarından. Çizimlerimde ayrıca göz seviyesinden bakış olarak fotoğraf duygusu da var.. Aslında tekrarların çok da bir anlamı yok. Ama uzuv olarak göz tekrarım çok var. Göz benim için birçok anlama geliyor. Ancak ben çzimlerimdeki gözleri paralel bir evren üzerinden, bize bakan gözler gibi düşündüm. Bir anlamda bilgeliğe göndrme yaptım. Hayali bir göz. Tekrarı, eski çalışmalarımla bağlantı kurmayı seviyorum. Objelerle çalışmalarımı kurgulayı da seviyorum.”
“Sembolik ve ikonik detayları seviyorum”
Sergide objeleri görünce ilk aklıma gelen yazar Orhan Pamuk oldu. Batıbeniz’de obje biriktirmeye nasıl başladığını bizimle paylaşıyor.
“Koleksiyon yapmayı çocukluktan bu yana çok sevdim. Dedem de obje biriktirmeye meraklıydı. Tabii çöp evim yok. Benim için anlamı olan nesneleri biriktiriyorum. Bana ilham verebilecekleri biriktirerek, daha sonraki bir çalışmamda kullanabiliyorum. Bu sergide de onu yaptım. Büyük bir Mickey Mouse koleksiyonum var. Bazı çizimlerimde de yer verdim. bu şekilde sembolik ve ikonik detayları kullanmayı seviyorum.”