1. YAZARLAR

  2. Yücel Vural

  3. Yargı ve Kıbrıs Sorununun Çözümü
Yücel Vural

Yücel Vural

SALAMİS TARTIŞMALARI

Yargı ve Kıbrıs Sorununun Çözümü

A+A-

Aşağıdaki görüşler, Nadia Kornioti’nin, ‘Kıbrıs Türk Toplumu için Yardım Programı’ kapsamında, Avrupa Birliği tarafından finanse edilen "Anayasal Konularda Ortak Fikirler Geliştirmek" başlıklı iki toplumlu araştırma projesine sunduğu katkının bir bölümünü içermektedir.

Bilindiği üzere, demokrasinin temel ilkelerinden birisi  yürütme, yasama ve yargı organları arasındaki kuvvetler ayrılığıdır. Ancak Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik kamusal tartışma neredeyse yalnızca yürütme ve yasama organlarına odaklanıyor ve yargıyı görmezden geliyor veya bir kenara itiyor.

Yargının çözümün bir parçası olarak kamuoyunda tartışılmamasının iki olası yorumu vardır: birincisi, vatandaşların yargıçların seçimine aktif olarak katılmaması ve ikincisi, yargının doğası ve yargıçların tarafsızlığına duyulan ihtiyaç, ki bu da sıklıkla siyasal konularla ilgili tartışmalara sınırlı düzeyde katılımına yol açar. Bununla birlikte, yargı işleyen bir demokrasinin ayrılmaz bir parçası olmaya devam etmektedir ve dolayısıyla Kıbrıs sorununun çözümü ve iki bölgeli, iki toplumlu bir federasyon  çerçevesinde yeni bir anayasa taslağı hazırlanması konusunda kamusal tartışmanın dışında tutulamaz.

Kıbrıs'ta bugüne kadar, 1935'te sömürge yasası  tarafından adada kurulan İngiltere Örfi Hukuku'na dayanan karma bir hukuk sistemi olagelmiştir. Ancak, 1960'ta Cumhuriyet'in kurulmasının ardından Kıbrıs hukuk sistemi, Yunanistan ve kıta Avrupası'ndan kaynaklanan etkilerin sonucunda  Medeni Hukuk'un özelliklerini de bünyesine katmıştır. Yargı, hem ‘emsal’ ilkesi hem de yargı kararlarının hukuk kaynakları olarak tanınması yoluyla yasaları yorumlama ve şekillendirmede birincil bir rol oynamıştır. Kıbrıs hukuk sisteminin temel ilkelerinin, Kıbrıs Türk toplumunda bugüne kadar uygulanmaya devam etmesi dikkat çekicidir.

Kıbrıslı yargıçların siyasi durumdan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen davalarda sürekli olarak karar almaya çağrıldıkları bir gerçektir. Ancak bu davaların hiçbiri, Kıbrıs hukuk sisteminde bir hukuk kaynağı olarak “Gereklilik Doktrini”ni kuran “Başsavcı v. Mustafa İbrahim ve Diğerleri” davasının ağırlığını taşımamıştır. Kasım 1964'te yeni kurulan Yüksek Mahkeme'nin üç Rum yargıcı tarafından verilen karar, Aralık 1963'te patlak veren toplumlararası silahlı çatışmanın sonuçlarını ayrıntılı olarak açıklayan birkaç birincil tarihsel kaynaktan biridir.

1964 İbrahim davasından önce bile, yargıçların kendi toplumlarının siyasi önceliklerine aykırı hareket edemeyecekleri zaten belliydi. Yine de, Yüksek Mahkeme'nin o dönemdeki kararlarının geriye dönük bir analizi, Yargı'nın kendi yargı alanındaki gelişmeleri ne kadar ciddiyetle takip ettiğini ve durumun potansiyel olarak kötüleşebileceği konusunda uyardığını ortaya koyuyor. Bu nedenle, Yargı'nın rolü günlük anlaşmazlıkları çözmekle sınırlı değildir, aynı zamanda, özellikle kriz zamanlarında kurumları ve vatandaşların haklarını koruma sorumluluğunu da içerir. Bu nedenle, Kıbrıs sorununu çözmeye yönelik kamusal diyalog, devlet içinde üçüncü kuvvet durumunda olan yargı organını dışlayamaz.

Yeni Anayasa yazımında yargıyı ilgilendiren temel sorular daha ziyade mahkemelerin yargı yetkisi üzerinde yoğunlaşmaktadır: dava açma hakkı kimdedir (locus standi), mahkemelerin hiyerarşik yapısı nasıl olacaktır ve hangi prosedürler izlenecektir. Ayrıca, kesinlikle anayasal bir konu olmasa da, yargıçları kimin ve hangi kriterlere göre atadığına önemli ölçüde dikkat edilmelidir. Bu konuda izlenmesi gereken amaç, güven uyandıran ve özellikle kriz zamanlarında, yargının rolünü, yürütme ve yasama organlarının çalışmalarını daha doğrudan etkileyen siyasi meselelerden açıkça ayırabilen mahkemeler kurmaktır.

Federal devletlerde, her bir kurucu devletteki yürütme ve yasama organlarının ayrı yapısı sıklıkla genel bir eğilim olarak ortaya çıksa da, yargı için durum her zaman böyle değildir. Güney Afrika gibi bazı federasyonlarda, mahkemeler daha etkili merkezi denetim ve koordinasyon sağlayan birleşik bir hiyerarşiye sahiptir. Ayrıca, hukuk otoritelerine göre, en yüksek yargı makamlarına yargıçların atanması için beş ana model vardır. Bu modeller ya belirli bir otoriteye veya görevliye özel atama yetkisi verir ya da diğer dalların temsilcilerinden değişen derecelerde katılım içerir. Örneğin, Almanya'da, Federal Anayasa Mahkemesi (Bundesverfassungsgericht) yargıçları hem Bundestag (Parlamento) hem de federal yasama organının ikinci kanadı olan Bundesrat (Federal Konsey) tarafından seçilir. Başka bir örnek de, tüm dalları temsil eden kurumların atama sürecine katıldığı İtalya'dır.

Kıbrıs’ta son dönemlerde (2016-17) gerçekleşen toplumlararası müzakereler sırasında, yargı temsilcilerini pratik bir şekilde dahil etme çabalarının bir kısmı başarısız oldu . Buna ek olarak yargı bölümündeki yakınlaşmalar, yargının yapısı hakkında derinlemesine bilgi vermiyor. Ancak bu konuyla ilgili metinlere bakıldığında, o sırada varılan uzlaşmalara dayanarak, yargının (yasama ve yürütme gibi) hem kurucu devlet hem de federal düzeyde ayrı ayrı çalışacağını ve her kurucu devletinn kendi yargı yapısına sahip olmasının öne sürüldüğü anlaşılıyor. Aynı zamanda, federal yasayı yorumlamak ve uygulamak için ayrı federal mahkemelerin oluşturulması öngörülüyor. Sonuç olarak, en yüksek otoritenin Federal Yüksek Mahkeme olduğu üç düzeyli yargı yapısı öngörülüyor. Bu mahkeme, kurucu eyaletler arasındaki anlaşmazlıklar üzerinde münhasır yargı yetkisine sahip olacak ve hem eyalet hem de federal düzeyde yasaların anayasaya uygunluğuna karar verecek. Yargıçların atanmasıyla ilgili olarak, tek gösterge, adayların “yüksek mesleki yeterlilik ve dürüstlüğe sahip” avukatlar arasından seçileceğidir.

Yargı, hukukun üstünlüğünün korunmasının garantörüdür ve yargı sistemi, bu görevin yerine getirildiği ortamdır. Tarih, üyelerinin gerekli iradeye ve mesleki özgürlüğe sahip olması koşuluyla, çatışan siyasi çıkarların dışında kalabilen tek organ olarak yargının önemini göstermiştir. Vatandaşlar, yargı ile ilgili gelişmeler hakkında bilgilendirilmeli ve performansını değerlendirme hakkına sahip olmalıdır. Bu temelde, Kıbrıs sorununun çözümü ve ülkenin gelecekteki yönetimiyle ilgili müzakereler, yargı önmsizleştirilerek, yürütme ve yasama organlarına öncelik vermemelidir. Sonuçta, kriz zamanlarında, yargı, yeniden birleşmiş bir federal Kıbrıs'ın yaşayabilirliği için etkili bir iç garantör olarak hareket edebilecek tek organdır.

Nadia Kornioti, PhD


A blue flag with yellow stars Description automatically generated

Bu makale, AB tarafından desteklenen ve yukarıda bahsi geçen proje kapsamında hazırlanmıştır. Bununla birlikte, bu makalede dile getirilen görüşlerin tüm sorumluluğu yazarına aittir ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmayabilir.

Bu yazı toplam 731 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar