Yargılamak mı istiyorlar, susturmak mı?
Bir insan polise çağrıldığı zaman geride kalanlar genelde şu sorguyu yaparlar.
- “Çaldı mı?”
- “Dövdü mü?”
- “Sövdü mü?”
Geride kalanlar bu üç soru yerine “susturulmak isteniyor” diyorsa…
“Şimdi sıra buna geldi.”
İşte o an korkmamız gerekir.
***
Kıbrıs bir avuç yer, insanlar birbirini tanırdı geçmişte…
Hani “ciğerinin içini bilirim” derler ya öyle tanırdı.
Şimdi o da değişti.
İnsanlar birbirine yabancılaştıkça, tadı kaçtı buraların…
Herkesin birbirini tanıdığı, bildiği ya da bildiğini sandığı zamanlarda tutuklamalar da daha kolay anlaşılırdı.
- “Filancayı tutmuşlar.”
- “Uyuşturucudandır!”
Ortada bir “bilinmez” varsa, o zaman büyüktü mesele!
***
Serdinç Maypa’nın “tutuklanacağı” epeydir konuşuluyordu.
Çaldığı, sövdüğü, dövdüğü değil “konuştuğu” için!
Bir toplum, bir insanın “konuştuğu” için tutuklandığına inanıyorsa, işte o zaman demokrasi, irade, özgürlüklerle ilgili ciddi sorun vardır.
Bunu da biliyoruz zaten!
Elbette kararı yargı verir ama kamuoyu algısı da son derece önemlidir.
***
“Hırsızlar dışarıda” deniyorsa…
“Hırsızı anlatanlar içeride…”
“Rüşvetçiler makamda” deniyorsa…
“Bunu ifşa edenler içeride…”
“Reziller yönetimde” deniyorsa…
“Rezilliği bağıranlar içeride…”
Bu düzen çökmüştür.
***
Bir tutuklama, sorgu, içeri alma varsa…
Suçlamanın niteliği de nedenleri de çok net olmalıdır…
Hele de toplumda bu kadar ses getiren birisiyse…
Şeffaflık daha da önem kazanır.
“Özel hayatın gizliliği” deniyor…
“Kişisel veriler…”
Şimdi soru şu: Gizli olan nedir?
Yargıyı takip edeceğiz…
Bir de “insan kaçakçılığı”na dair kimi konuşmalar var, kimi söylemler…
Serdinç Maypa'yı da sorumlu tutan ciddi iddialar...
Elbette onlar da ürkütücü…
Günün sonunda "adalet" isteyeceğiz hep birlikte…
***
“Sosyal Medya Aktivisti” olarak tanımlarım Serdinç Maypa’yı…
“Sosyal Medyada Yurttaş Hareketi” gibi görürüm kendini kabul ettirdiği yeri…
Tarzını, yöntemini, üslubunu onaylamam…
Gazetecilik yaptığını düşünmem…
Kimileri “araştırmacı gazetecilik” yakıştırması yapar üstelik...
Üzülürüm…
“Gazetecilik” mesleği böyle de anlaşılıyormuş diye…
Daha önce kimi panellerde de söyledim, bu tarz, bu biçim, bu yöntem gazetecilik olarak tanımlanmaz, mesleğe de fayda sağlamaz… Üstelik “kopyalandıkça” düzey düşer. Belki akademik bir tartışmadır bu ve neyse ki gazetecilik mesleğinin tanımı, biz Kıbrıslılardan önce yazılmıştır.
Elbette hem biz gazeteciler hem de Mali Polis, Başsavcı ya da Sayıştay gibi denetim kurumları şunu düşünmelidir… Muhalif partiler de düşünmelidir bunu vekiller de…
“İnsanlar elindeki belgeleri neden bu kişiye gönderiyorlar.”
Niye ona güveniyorlar da gerisine değil?
***
Şimdi tek derimiz tüm bunları tartışmak değil…
Ne herkes beğenmek zorundadır, ne de izlemek.
Kimi “kahraman” görür, kimi “çığırtkan.”
Burada mesele “ifade özgürlüğü”ne sahip çıkmaktır ve hakikatin peşine düşmek.
Bu adamın bir suçu varsa, insan hakkı ihlali yapmışsa, yasaların dışına çıkmışsa, en temel özgürlükleri çiğnemişse, soruşturma açıklıkla yürütülür, adil yargılanır, şüpheye yer bırakılmaz.
“Neymiş kusuru” herkes de anlar.
“Sesini kessin” diyeyse süreç…
İfade tutsaklığı başlar, o zaman…
Özel hayat ve ifade özgürlüğü
İnsanların özel hayatına, ailesine, özel alanlarına, konutuna, yazışmalarına, kişisel verilerine saygı her daim üzerine titrediğim değerler oldu.
Bu haklara saygı duyulmazsa özgürlükler de olmaz…
Her yer bir hücreye dönüşür.
İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nde yeri var zaten, özel hayata saygının, kişisel verilere dair hassasiyetin…
Kamu yararı içeren çok yaşamsal bir belge, bilgi, konuşma, yazışma açıklanıyorsa, bunların da uluslararası mahkemelerde örnekleri vardır zaten…
Özel hayatın gizliliği ihlal edilmişse hiçbir tereddüde yer bırakmayacak deliller olur ortada… Pek çok şantaj, tehdit, taciz önlenmiştir bu sayede… Yeni teknolojilerle birlikte “özel hayatın ve kişisel verilerin” korunması çok daha önem kazanmıştır.
***
“Özel Hayat” korunmayı gerektirecek kadar önemlidir ve temel bir insan hakkıdır…
Bir başka temel hak da ifade özgürlüğüdür.
Her iki hakkı kendi özünde korumak önemlidir.
Bu iki hak birbiriyle rekabet etmez ya da biri ötekinin yerine geçmez.
Hem ÖZEL HAYATI korumalıyız, sonuna kadar, insan haklarına inanıyorsak...
Hem de İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ…
İkisinin “çatıştığı” bir örnek olursa o durumda yargı verecek kararını, “ifade özgürlüğü” mü var ortada yoksa “özel hayata” tecavüz mü?
Ortadaki iddialar ne olacak?
Sosyal medya aktivisti Serdinç Maypa tutuklandı ya…
Bir de “iddiaları” var bu adamın!
Polis yalnızca belgelerin değil iddiaların da peşine düşmeli…
Bilgi, belge, verilerin “gizliliği” tamam da…
“Yolsuzluk” iddiaları ne olacak?
Ortaya dökülen, saçılan, konuşulan, deşifre olan pek çok “iddia” var.
Ciddi yolsuzluklardan söz ediliyor, önemli şaibelerden…
Siyasilerin karıştığı karanlık işler anlatılıyor…
Hepsinin tek tek peşine düşmek gerekiyor.
Soruşturma sürecinde bu iddialar da “listelenmelidir” mutlaka!
Tek tek!
Başlık başlık!
Belge belge!
Mahkeme de bunu istedi aslında, bağlantılı konuların araştırılması emrini vererek.
Bu süreç epey “şenlikli” olacak galiba!