1. YAZARLAR

  2. Sami Özuslu

  3. YARIM ASIRLIK MÜCADELE
Sami Özuslu

Sami Özuslu

YARIM ASIRLIK MÜCADELE

A+A-

CTP’nin Kurucu Genel Başkanı Ahmet Mithat Berberoğlu 1976 yılında Yenidüzen’e verdiği demeçte, partinin 5’inci kuruluş yıldönümüyle ilgili bakın neler diyordu:

“(…) 5 yıldır sürdürmekte olduğu özgürlükçü demokrasi mücadelesinde CTP, başta gençlik kuruluşları olmak üzere tüm demokratik güçlerden ve fedakâr halkımızdan gördüğü destek ve sempati için minnet ve şükranlarını tekrarlamaktan kıvanç duyar…”

Berberoğlu, CTP’nin özgürlükçü demokrasi mücadelesi verirken özellikle gençlik örgütleri ve demokratik kitle örgütleriyle işbirliği yapmakta olduğuna dikkati çekiyordu.

“(…) Geçtiğimiz beş yıldan söz ederken, geride bıraktığımız acılı günleri hatırlamamak elde değildir. O günleri bir sinema şeridi gibi gözlerimin önünden geçirirken, üzüntü ve sevinç karışımı bir duygunun etkisi altında kalırım. Üzüntü duyarım, çünkü Ecevit Hükümeti kuruluncaya kadar devamlı olarak CTP baskı altında tutulmuş, horlanmış, çeşitli kanun dışı, hatta insanlık dışı eylemlere hedef olmuş, itham, iftira ve tezviratla susturulmağa, halkımıza hizmet yolundan döndürülmeğe çalışılmıştır…”

CTP tarihi baskılara, tehditlere karşı direnişlerle doludur. TC Büyükelçiliği’ne çağrılarak 1973 seçimlerinde silah tehdidiyle ‘adaylıktan çekil’ baskısını bizzat yaşamıştı Berberoğlu… 12 Mart rejiminin uzantıları Kıbrıs’ta da işbaşındaydı, ama zaten ‘derin devlet’ hep buradaydı.

“(…) CTP’nin en büyük talihsizliği, kuruluşundan üç ay sonra Türkiye’de 12 Mart devrinin başlamış olmasıydı. Bütün bu baskılara, horlanmalara, kanun dışı işlem ve eylemlere rağmen CTP ayakta durmasını, direnmesini bilmiş, gençlikle ve halkımızla el ele vererek mutlu günler için, özgürlükçü demokrasi mücadelesine devam edebilmiştir…”

Berberoğlu’nun burada vurgu yaptığı tam da şuydu: Türkiye’deki rejimler değiştiğinde buraya da yansıması olur. Ama halkla bütünleşince, her türlü direniş gösterilebilir ve ilkelerden sapmadan mücadele sürdürülür.

“(…) Sevinç duyarım, çünkü bu olumsuz ortam ve zor koşullar içinde dahi CTP programındaki ilkelere büyük bir inançla bağlı kalarak yılmadan doğru bildiği yoldan ayrılmamış ve bugünkü ‘çok partili politik ortam’ın yaratılmasında etken olmuştur…”

CTP’nin bir programı, hedefleri, ilkeleri vardır ve aslolan bu yolda yürümesidir. Unutulmasın ki 1970’te CTP bir ‘dernek’ olarak kurulmuş, ama siyaset yapmıştı. Çünkü Siyasal Partiler Yasası yoktu. BEY Yönetimi başını kaldıran herkesi tertiplemeye çalışıyordu.

“(…) Beş yıl önce CTP, ‘çok partili rejim’ isterken ve ‘siyasal partilerin demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları’ olduğu ilkesini savunurken ‘siyasal partiler bölücülük getirir, çok partili rejim topluma zararlıdır’ diyenleri, bugün toplumumuzda üçüncü siyasal partinin kurucuları arasında, çok partili rejimin ‘meddahı’ olarak görmekteyiz…”

İlericilik böyle bir şey değil midir zaten? Çoğunluklar ‘tabu’ olarak görse de, toplumsal gelişim için gerekenleri dile getirmek, kitlelere yaymak ve ikna etmeye çalışmak… Özetle ‘rüzgara karşı yürümek’ de denilebilir buna…

“(…) Beş yıl önce CTP bağımsız, bağlantısız, toprağı bütün Federal bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nden söz ederken, CTP’lileri ‘solculukla’ ve ‘Rumculukla’ itham edenleri, bugün ‘Bağımsız, bağlantısız, toprağı bütün’ bir Federal Kıbrıs Cumhuriyeti tezimizi özellikle kardeş İslâm memleketlerinin idarecilerine anlatmak için haftalarca süren aydınlatma seyahatlerinde görmekteyiz…”

Federasyon tezi Türk teziydi ama bunu gündeme getirenlerin niyeti Taksim’di. CTP ise ‘federal çözüm’ü bayrak yaptı, savundu ve bu yüzden ‘hain’ diye ötekileştirildi, hedef gösterildi. Sonraları ‘resmi tez’ diye, Rauf Denktaş masada hep federasyon görüştü. En azından ‘görüşür gibi’ yaptı.

“(…) Beş yıl önce CTP ‘Sosyal adalet ve sosyal güvenlik’ isterken, CTP’lilere ‘komünist’ diyenleri, bugün kendileri tarafından kurulan siyasal partinin programında da yer almış olan ‘sosyal adalet ve sosyal güvenliğin’ ateşli  savunucusu olarak görmekteyiz…”

Sosyal adalet ve sosyal güvenlik… İki kutuplu dünyada kapitalist ülkelerdeki emekçilerin daha uygun koşullarda yaşaması için bir can simidiydi bu iki kavram… Sol uzun yıllar iktidar olamadı ama solun bu önemli talepleri kabul gördü, yasalara girdi, hatta Anayasa’ya yazıldı. Bugün tek kutuplu dünyada her ikisi de geriye doğru gidiyor. Devletler ‘sosyal’ olmaktan süratle uzaklaşıyor. Bizde de geriye gidiş son sürat devam ediyor. ‘Sosyal adalet ve sosyal devlet’e daha fazla sahip çıkmak gerekiyor. Hem artık ‘komünist’ yaftası da yapıştırılmıyor kimseye…

“(…) Beş yıl önce CTP ‘Barış ve özgürlük’ isteminde bulunur ve sloganlarla bu istemi yaymaya çalışırken CTP’lilere ‘anarşist’ diyenlerin, bugün ‘Barış ve özgürlük’ sözcüklerini ağızlarından düşürmediklerine tanık olmaktayız.”

Barış sadece Kıbrıslıların değil, bütün dünya halklarının hakkıdır ve özlemidir. 49 yıl öncesinin Kıbrıs’ında da barış en acil ihtiyaçtı, bugün de…

**

Berberoğlu Yenidüzen’deki o demecini şöyle noktalıyordu:
“(…) Bu çok ilginç ve ibret verici gerçekler, mutlu yarınların yarından da yakın olduğunu kanıtlamaktadır…”
CTP 50 yılını geride bıraktı ama Ahmet Mithat Berberoğlu’nun 45 yıl önce söyledikleri hala geçerliliğini yitirmedi.

Çünkü ne barış mücadelesi bitti bu topraklarda, ne emek kavgası, ne özgürlük ve demokrasi yolculuğu…
 

Bu yazı toplam 1688 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar