1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Yarım canlar adası Kıbrıs’ın ağlatan destanı
Yarım canlar adası Kıbrıs’ın ağlatan destanı

Yarım canlar adası Kıbrıs’ın ağlatan destanı

Altı Üstü Kabare Tiyatro ile Girne Tiyatro Su ortaklığında sahnelenen ve izleyen herkesi duygulandıran (çoğunu da ağlatan) Yarım Canlar Destanı oyununun öznesi ve oyuncusu Derman Atik ile oyunla ilgili sohbet ettik.

A+A-

Murat OBENLER

“İzelin fikri, yazılacak bir metni kendisinin yönetmesi, benim de oynamamdı”

Oyunun fikir babasını İzel Seylani olduğunu söylediniz. Öznesi de sizsiniz. Nasıl oldu fikrin somut bir tiyatro oyununa dönüşme süreci?

Derman Atik: Değerli tiyatrocu ve arkadaşım İzel Seylani ile otururken (Misli arkadaşımız da vardı o gün yemekte) yine yeni projelerden vs. konuşuyorduk ve İzel benim hayatımın birisi tarafından oyun metni olarak yazılmasını ve kendisinin oyunu yöneterek benim de oynamam fikrini ortaya attı. Ben kendi hayatımın nasıl bir oyuna konu olacağı konusunu kafamda tam oturtamamıştım ama onun bu konuda belli ki daha derinlikli düşünceleri vardı. Bana onları anlatınca kafama yattı ve bu oyunu yazması için birisine verdik ama tam olarak isteklerimizi karşılamadığı için konuyu rafa kaldırdık ve herkes kendi yoğun gündemine daldı.

 

“Burçhan’ın “Oyun yazım süreci beni çok yıprattı, çok üzdü ve çok defalar da ağladım” demesi üzerine ona yönetmenlik teklif ettim ve kabul etti”

Burçhan Göze ile “Pygmalion-Bir Demokrasi Müzikali” oyununa dayanan bir tanışıklığınız var. Bu oyunun yaratım sürecine yazar ve yönetmen olarak çok büyük bir katkısı ve rolü olduğunu düşünüyorum. Nasıl oldu bu süreçte Burçhan’ın çalışmaya dahil olması?

Burçhan projenin önce yazarı sonra da yönetmeni oldu. Bizler kendi gündemlerimizle meşgulken bir zaman sonra Girne Belediyesi’nin o dönem düzenlediği 1. Müzikli ve Müzikal Oyun Yazma Yarışması’nın 1.’lik ödülü yazarı olan Burçhan Göze (Pygmalion-Bir Demokrasi Müzikali yazarı) ile ödülünü almak için geldiği Kıbrıs’ta tanıştık ve o süreçte bana anılarımı kendisine göndermemi istedi.

Bu anılardan çok etkilendi ve bu metni yazabileceğini belirtti. Kendisine ne istediğimizi de tam olarak söyleyerek (şiirsel olması, Derman Atik’in belli anıları yaşadığı zamanlarda Kıbrısta ve dünyada da şu şu olayların olduğu gibi kişisel yaşam ile toplumsal hatta dünya tarihinin kesişme zamanları) topu ona attık.

1, 5 ay sonra Burçhan Göze bize bitmiş oyun metnini attı. Burçhan Göze bana “Bu oyun yazım süreci beni çok yıprattı, çok üzdü ve çok defalar da ağladım” dedi. Bu süreçte biz genç ekiple Marmaris’e gidiyorduk. Yolda hem ben hem de genç ekipteki bazı arkadaşlara metni okuduk Kızlar ağlaya ağlaya okudular desem yeridir.

Herkes çok etkilenmişti. Biz Marmariste uluslararası bir atölyeye katıldığımız sırada orada bulunan Avrasya Tiyatrolar Birliği Genel Sekreteri ve Maltepe Belediyesi Genel Sanat Yönetmeni Kubilay Erdelikara’da metni okuttuk ve onun da çok beğenisini aldık.

Kubilay’ın da oyunu benim, İzel Seylani’nin ve Cenk Gürçağ’ın birlikte oynama önerisini bana sundu. Pygmalion’un turnesinde Pergama’da İzel Seylani de oyunu okudu ve üçümüz ilk okuma provasını yapmaya karar verdik. Çatalköy Belediyesi’nde buluşup bir okuma provası da yaptık ama sonrasında özellikle İzel’in bizleri de gururlandıran yoğun programı dolayısıyla ikinci prova olamadı.

Ben de İzel’in bu yoğunluğunu da göz önünde bulundurarak yeni bir plan yaptım ve yönetmen için ülkemizden duayen sanatçı Yaşar Ersoy, Türkiye’den başka bir değerli sanatçı Tamer Levent gibi isimler düşünmeye başladım. Aniden Burçhan’ın yazım süreçlerinde oyunu neredeyse yaşamış gibi çok içselleştirdiğini düşünerek ona teklif etmeye karar verdim.

Bu konuda dönemin gazetelerini taramaktan farklı kitaplara kadar çok ciddi bir de araştırma yapmıştı. Burçhan teklifimi kabul etti ve Altı Üstü Kabare Tiyatro ile Girne Tiyatro Su ortak olarak bu oyunu çıkarma sürecine girdik. 

Yarım Canlar Destanı yolculuğunda yazar olarak başlayan Burçhan Göze daha sonra yazar-yönetmen kimliği ile sürece çok önemli bir katkı sağladı. Geçtiğimiz yaz aylarında provalara başladık.

derman-kapak-icin-1.jpg

“Burçhan ve eşi Özge Göze ile çok özel bir ilişkim var. Bu projede gönülden, sanatın güzelliklerini yaratma anlamında ortağız. Maddi bir alışverişimiz hiç olmadı”

Siz tiyatronun ortak sevdanız olmanız yanında Burçhan’la aranızda belki de normalden daha hızlı gelişen bir arkadaşlık, dostluk ilişkisi de oluştu. Prova süreçlerinin bu kişisel ilişki gelişimine ne kadar katkısı oldu?

Evet hem Burçhan ile hem eşi Özge Göze ile çok özel bir ilişkim var. Bu projede gönülden, sanatın güzelliklerini yaratma anlamında ortağız. Maddi bir alışverişimiz hiç olmadı. Tiyatroya olan inancımız ile, kendi kişiliklerimiz ve dünya görüşlerimiz ile bir ortaklık oluşturduk. Bu ortaklıkta Burçhan ve Özge’nin Kıbrısa geliş gidiş masraflarından konaklama ücretlerine, yazım ücretinden yönetmen ve yönetmen yardımcılığı ücretine kadar herhangi bir maddi talepleri olmadı. Prova sürecinin belli dönemlerinde bazı yeme-içme ihtiyaçlarımızı ceplerinden karşılamışlıkları da vardır.

Prova süreçleri önemlidir ve insanlar birbirini daha iyi tanır. Bir nevi provalarımız yatak odalarımızdır ve ekipteki kişilerin birbirini daha iyi tanımasını, algılamasını sağlar. Bizim de bu oyunda böyle oldu.

 

Şimdi baktığınızda Burçhan’ın yazdığı, yönettiği ve sizin de oynadığınız metinde bir eksiklik görüyor musun?

Bana göre eksik bir şey yok. Tabi seyircinin oyunu içselleştirmesine bağlı olarak farklı yorumlar da oluyor. Güzelyurt Belediye Başkanı Mahmut Özçınar oyun sonrasında bana “1974 yılında Kıbrıslı Türkler için önemli olan esirliklerin de oyuna eklenmesi gerekirdi.” Diye bir önerisi oldu ama tabi özne Derman Atik olduğu için bu oyun böyle yazıldı.

 

“Limasol’un Çiftlikler bölgesindeki insanların ilişki biçimleri çok güzeldi. Hem K/T hem de K/R’ın çok iyi ilişkileri vardı. O bölgenin insanları da güzel ve özel insanlardı”

Bu oyunun öznesi olan Derman Atik’ten o en masum, en afacan, en meraklı çocukluk yıllarını biraz dinlemek isterim çünkü insanın çocukluk yıllarındaki yaşadığı olumlu-olumsuz olayların yetişkinlikte de karaktere yansıdığını biliyoruz. Limasol Çiftlikler bölgesinde nasıl bir ortamda büyüdü Dermancık?

Dermancığın çocukluk yılları 74 öncesine dayanır ve hatırladıkları da 70’li yıllardır. Birçok insanın hayatındaki gelişmeler çocukluğundan getirdiği şeylerle doğru orantılı olarak ilerler. Anlattıklarım kadar anlatmadıklarım da vardır. Okul Müdürümüz Kara Mehmet’in talebiyle evden kırmızı biber kesip kendisine götürdüğüm mesele oyunda işlendiğim gibi yansıtılıyor ama aktarmadıklarımdan da mesela 1960’lı yıllarda çıkan Hayat dergilerini okurken Deniz Gezmişler’in asıldığını da okumuştum.

Bu beni etkileyen anılardan bir tanesidir. Yine kişilik gelişimimi etkileyen bir diğer anı da ailemden talep ettiğim bir şeyi bana almalarını sağlamak için İrakli’nin barına doğru veya Yoda’ya anlatabilmek için dama tırmanıp “Pis Gavurlar” diye Rumların yaşadığı tarafa doğru bağırırdım. Bu yarattığım gerilim ve tehlikeli durumu ortadan kaldırmak için de annem bana istediğim şeyleri alırdı.

Yine Cüneyt Arkın’ın filmlerinden de esinlenerek kuyunun kapağını açarak “Ben intihar ediyorum” yazarak bir nevi tehdit unsuru oluşturuyordum. O zaman da böyle senaryolar kurarak kendimi ifade etmeye çalışıyordum.

Dermancık ve kardeşim Kamilcik sevgi dolu bir ortamda yetişti. Rahmetli Münür Şago’nun eşi Emine teyzem, annemin kardeşi Fetine teyzem bizde kalıyordu ve iyi bir aile ortamı vardı. Limasol’un Çiftlikler bölgesinde yaşayan insanların ilişki biçimleri çok güzeldi. Hem K/T hem de K/R’ın çok iyi ilişkileri vardı.

derman-kapak-icin-2.jpg

Niko amca, Bulya teyze, komşumuz İrakli, Yoda, Eleni bizim için çok yakın ve özel insanlardı. Yine Osman Horoz dayı, Sallak Hüseyin amca, Erol abi, Dilaver dayı ve o bölgenin insanları aynı şekilde güzel ve özel insanlardı. Dedemler, Saydam amcalar çok yakındı ve içiçe idi. 

Çocukluğumuz da iyi arkadaşlıklarla geçti. Çiftlikler İlkokulunda yani Kamil-Ayşe Gokkolar’ın fazla evlerini bizlere okul olarak verdiklerinde orada da çok güzel öğrencilik ilişkileri oluşmuştu.

Çiftlikliler öğrencileri olarak rastgele oyundan kısa bir süre önce bir araya gelerek otobüsle oralara nostaljik bir ziyaret yaptık ve sonra da arkadaşlar oyunu izlemeye geldi. O zaman da özeldi şimdi de özel hissediyoruz.

 

“Özne olarak Derman Atik seçilmesine rağmen dünyada yaşananları çok yalın bir dille yazıya aktarmış, derdini çok iyi anlatan bir metin var. Sahnede dramatize ederek oyunculuklar yerine tam tersine anlatısal bir yaklaşımla sahneliyoruz”

Oyun Derman Atik’in hayatını anlatırken aslında Kıbrıs Türk toplumuna da, Kıbrıs’ın 19. yüzyıla kadar giden tarihine, sosyo-kültürel, siyasi yaşamına da, ada ile özel ilişkileri olan Türkiye-Yunanistan’ın yanısıra Ortadoğu coğrafyası, Latin Amerika ülkeleri ve İngiltere, Amerika, Rusya, Çin gibi ülkelerin küresel çıkarları çerçevesinde şekillendirdikleri (bölüp parçaladıkları ve hep yarım bıraktıkları) dünyayı da seyirciye aktarıyor. Bu hem kişisel, hem toplumsal, hem ülkesel hem de global ölçekte birçok derdi seyirciye başarıyla anlatma sürecinde nasıl bir reji, dramaturji, nasıl bir anlatım dili tercih ettiniz? Şiirler, müzikler gerçekten bu dile çok önemli katkılar yaptı.

Özne olarak Derman Atik seçilmesine rağmen tüm dünyayı ilgilendiren, dünyada yaşananları çok yalın bir dille yazıya aktarmış, derdini çok iyi anlatan bir metin var.

Kendi dünya görüşümüz çerçevesinde ama çok da tarafsız (herhangi bir milletten suçlu aramayan), neyin ve kimin, hangi sınıfın sorunu ürettiğini ve neden ürettiğini ortaya koyan ve derdini çok iyi anlatan bir oyun oluyor. Reji dili olarak metnin kendi gelişimi içinde, dramaturjik yapısı içinde kesinlikle dramatik bir kurgu ve örgüsü, dramatize edilmiş bir şekli var ancak sahne üzerindeki etmenlerinin belirlediği meselede, dramatize ederek oyunculuklar yerine tam tersine anlatısal bir yaklaşımla sahneliyoruz.

Bir anlatı tiyatrosu gerçekleştiriyoruz. Bu K/T tiyatrosunda yanılabilirim de ama ilk kez biz kullandık. Bu değerli ama bizleri sahne üzerinde çok zorladı. Sonuç çok iyi ve olumlu oldu. Şarkılar ve müzikler özellikle dikkatli seçilerek uygulandı. İlde ve Cemile de bunu güçlü ve çok iyi seslendirdiler. Oyunun bütününe çok önemli etkileri oldu. Müzikli bir oyunda da zamanı saniye saniye ayarlayarak kullandık. Bizim için de farklı ve çok keyif aldığımız sahne deneyimi oldu.

ic-foto-1.jpeg

“Herkes öznenin yerine kendini koyduğunda kendi hayat hikayesini buluyor. Bu güçlü içselleştirme oyunun en önemli yanlarından birisi olarak öne çıkıyor”

Nasıl yüzleşmelere şahit oldunuz temsiller sırasında?

Oyunun masa başı çalışmalarında oyuncu arkadaşlar çok ağladılar. Metinle anlatıları oyunculukla anlatıya geçince provalarda o duygusal patlamalar yerini disiplinli konsantrasyona bıraktı. Sahnede seyirciyle buluştuğunda seyirci üzerinde çok büyük etkiler bıraktı. Sessiz sessiz ağlayan, gözlerini kollarının ucuna silen büyük bir çoğunluk vardı. Oyun sonunda izleyicilerden çok önemli dönütler aldık. Seyirci özne olarak aradan Derman’ı çıkararak Ahmet’i, Ayşe’yi veya Mehmet’i koyduğunda oyunda kendini buluyor. Derman belki üslerden Adana-Mersin-Mağusa güzergahını izlemiştir, Ahmet saman balyaları arasındaki boşluklara yerleşerek Kuzey’e gelmiştir, Ayşe İngilizin aracıyla gelmiştir. Herkesin ortaklaştığı bir hikaye var (Araçlar farklılaşıyor). Herkes öznenin yerine kendini koyduğunda kendi hayat hikayesini buluyor. Bu güçlü içselleştirme oyunun en önemli yanlarından birisi olarak öne çıkıyor.

 

Seyircilerin yanı sıra sizler oyun sürecinde nasıl yüzleşmeler yaşadınız? Bir de oyun sürecinde Limasol’a yaptığınız ziyaretlerde bazı yüzleşmeler de oldu?

Prova sürecinde 40-50 kişilik Çiftlikli insan ilk kez (rastlantısal) bir araya geldik. Ben de o süre zarfında oyunda ismi geçen insanların ailelerine ulaşmak için araştırma yapıyordum. Oraya yaptığımız ziyaret, evlerimizi, okulumuzu, komşularımızı, büyüdüğümüz sokakları görmek bizde çok etki bıraktı. Ben geçtiğimiz günlerde tekrar oraya gittim. Bu kez de dedemlerin evini ziyaret ettiğimde orada kendi yaşıma yakın birisini buldum (Stavros) ve onun da anılarını dinledim. O anılarda bizim yaşadıklarımız da canlı olarak kalmıştı. Biz oyunda bizim oralardan Türkleri toplayan bir Rum otobüsünden bahsediyorduk. Ben kendisine sormadan Stavru toplanılan 10-11 kişi arasında kırmızı kıyafetinden dolayı kendisinin de olduğunu ve derdini zar zor anlatarak askerlerin elinden kurtulduğunu anlattı. Tabi biz o otobüse konan hiçbir K/T bir daha göremedik. Savaş böylesi kötü bir olay.

 

“Önümüze engeller de çıktı ama ilkeli duruşumuzla, sanatımızla onları aştık”  

25 yıllık sanat yaşamıyla ilkeli ve sağlam bir duruşa sahip bir kişiyle röportaj yaparken sanat aracılığıyla yapılan mücadeleler gözümün önünden geçiyor. Yurtsever, barışsever, insansever bir kişilik olarak bu mücadelede kişisel olarak çok önemli yollar da kat ettiniz. Bu süreçlerde diğer ilerici sanatçılar gibi sizin ve tiyatronuzun da çeşitli engellerle karşılaştığınız olmuştur. Yine de tiyatroyla derdini anlatma yolculuğunda bu mücadeleyi uluslararası platformlara kadar taşımayı da başardınız. Çok saygı duyduğum bu sanat yolculuğuyla ilgili neler söylemek istersiniz? Cenk Gürçağ ve İlkşen Varoğlu başta olmak üzere bu yolu hep birlikte yürüdüğünüz tiyatrocu yol arkadaşlarınız da var tabi ki.

Tabi ki sanat yaşamımın Girne’ye ait kısmı 25 yıldır. 16 Ağustos 1983’te de Güzelyurt Sanat Derneği’ni kurarak orada da aktif olarak faaliyet yaptık. İlk günden bugüne bir dünya görüşü içinde hareket ettik, hayata öyle baktık, derdimizi o çerçevede tiyatro ile anlatmaya gayret ediyoruz. Bunu iyi yaptığımızı da düşünüyoruz.

Sürekli kendimizi geliştirmeye çalışıyoruz. Bu yapılan çok kolay bir mücadele değildir. Önümüze engeller de çıktı ama ilkeli duruşumuzla, sanatımızla onları aştık.  Biz derdimizi sadece Kıbrıs’ın kuzeyinde değil güneyinde de hatta  Avrasya Tiyatrolar Birliği vasıtasıyla dünyanın birçok yerinde de iyi anlattığımızı düşünüyorum.

ic-foto-3.jpeg

Yol arkadaşlarımız ilk gün de bugün de bizimle birliktedirler. Ufak nüanslar olmasına karşın aynı dünya görüşünü taşıyan ve dertlerini tiyatro ile anlatmak isteyen insanlar. Son dönemlerde çok dikkat çekici oyunlarla sahnelerde var oluyoruz. Bundan sonra da tüm ekip arkadaşlarımızla bu yolu birlikte yürümeyi sürdüreceğiz.

 

“Dostlarımızla dayanışarak Kıbrısın güneyinde de Limasol, Lefkoşa, Baf, Limya ve Larnaka’da oyunu oynayacağız”

Yarım Canlar Destanı’nın özellikle Kıbrıs’ın güneyindeki yolculuğunu çok önemsiyorum. Bu yolculuk sırasında kimlerle dayanışma, yardımlaşma ve işbirliği yapacaksınız?

1 Kasım 2024’te Girne’deki Oda Tiyatrosundaki prömiyer ile başladık ve şu anda kuzeydeki turnemizi sürdürüyoruz. 21 Şubatta Mağusa’da, sonra yine Girne ve ardından Lefke , Çatalköy ve İskele’de sahne alacak.

Kıbrıs'ın güneyinde de Limasol, Lefkoşa, Baf, Limya ve Larnaka’da oyunu oynayacağız. Orada bu işi Tiyatro Roi’nin Genel Sanat Yönt. Valentina Sofokles, Limya Paravasi Tiyatrosu Genel Sanat Yönt. Sofekles Sofekleus, Maria Kiriaku, İzel Seylani, Tiyatro Etal Genel Sanat Yönt. Hristina Hristofiyas ile birlikte organize edeceğiz ve bu yıl oradaki seyircilerle de buluşacağız.

Oyunda adı geçen Papanikoli’nin çocuklarının da oyunu izlemeleri için bir özel çalışma yapacağız. Maria Sakalli’nin desteğiyle oyunun Rumca altyazılarını da hazırladık. İlk 4 oyunu izleyen Rum arkadaşlar çok etkilenerek ağladıklarını da ifade ettiler.

 

“40’a yakın ülke temsilcisi bulunan Avrasya Tiyatrolar Birliği YK toplantısını 5-7 Mart’ta Larnaka’da yapacak

Sohbetimizde Mart ayında Avrasya Tiyatrolar Birliği'nin yönetim kurulu toplantısını Larnaka’da yapacağını ve sizin de buna katılacağınızı söylediniz. Bu anlamlı organizasyon hakkında bizlere daha detaylı bilgi verebilir misiniz?

40’a yakın ülke temsilcisi bulunan Avrasya Tiyatrolar Birliği yönetim kurulu toplantısını 5-7 Mart’ta Larnaka’da yapacak. Tiyatro Roi organizasyonu ve benim de katkılarımla gerçekleşecek bu önemli toplantıya 9 kişilik YK katılacak. Türkiye’den Genel Sekreter Kubilay Erdelikaya, Derman Atik YK üyesi olarak, Portekiz’den YK olarak Rui Madera, Azerbaycan’dan Yusuf Caferoğlu katılacak. Dünya tiyatrosuyla ilgili yeni kararlar üreteceğiz ve İtalya’daki tiyatro ile Tiyatro Roi’nin birlikte sahneleyecekleri yeni bir oyunu 6 Mart akşamı Lefkoşa’da izleyeceğiz. Bu çok değerli.

 

Burçhan Göze’nin “Yarım Kalmasın Hiçbir Sevgi, Barış ve Kardeşlik” dileği ile bitirebiliriz. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Bize bu olanağı sağlayan Yenidüzen Gazetesi’ne ve özellikle Murat Obenler’e çok teşekkür ederim.

KISA KISA…. KISA KISA… KISA KISA…KISA KISA

Limasol… Medeniyet
Girne…Zor ulaşılan
Çatalköy… Saf, duru
Kıbrıs… Barış adası
Çiftlikler…Derin Nefes
Cümbez ağacı… Lezzet
Chopper bisiklet…Ulaşılmaz
Babanız Ali bey…Konuşmadan öğreten
Anneniz Fatma hanım… Duygu
İngiliz kampları… Yeşil çimen
Babanikoli…Dost
Burçhan Göze… Sınırda Zeki
Kubilay Erdelikara…Dünya Gezgini
İzel Seylani…. Adanın övüncü
Girne Tiyatro Su… Şemsiyemiz
Cenk Gürçağ… Yoldaş
İlkşen Varoğlu… İlk aşkım
İlde Atik… Son aşkım
16 Ağustos 1960… Cumhuriyet
21 Aralık 1963… Doğmadığım
20 Temmuz 1974… Savaş
Oyunculuk… Özgürlük
Tiyatro… İfade Biçimi
Sanat… Daha iyi, daha güzel

Bu haber toplam 1695 defa okunmuştur
Etiketler :