Yarın geç kalabiliriz...
Geniş halk yığınları lehine gelişmelerin iktidar olanaklarıyla sağlanabileceğini öngören merkez sol partilerin deneyimleri, son yıllarda aynaya bakmayı da gerektirdi. Özellikle iktidar dönemlerinde ne oranda geniş halk yığınları yararına icraatlara imza a
Geniş halk yığınları lehine gelişmelerin iktidar olanaklarıyla sağlanabileceğini öngören merkez sol partilerin deneyimleri, son yıllarda aynaya bakmayı da gerektirdi. Özellikle iktidar dönemlerinde ne oranda geniş halk yığınları yararına icraatlara imza atılabildiği, sol tartışmaların en önemli boyutunu teşkil etmekte halen...
Dünyamızın gidişatı iç açıcı değildir çünkü refah ve mutluluk vaatleri inandırıcılığını kaybetmek üzeredir. Geniş halk yığınları, olanaklara eşit düzeyde erişim imkânlarından mahrumdur ve umutlar tükenmekte, isyan halleri baş göstermektedir. Vaat edilen bireysel özgürlükler sözde kalırken, değişim süreçlerine adaptasyon için şart olan eğitim olanaklarından yoksunluk, yoksulluğu artırmaktadır. İyice ayyuka çıkan sosyal dışlama, cinsiyet eşitsizlikleri ve benzeri sosyal ve siyasal yaralar yeni bir sol dalganın habercisidir aslında. Lakin eğer sol bu dalgayı yakalayamazsa, pragmatist sağcı partiler artan düzeylerde bu boşluğu doldurmaya adaydır... Tam da bu nedenle solun özeleştirisi evrensel düzeyde büyük önem taşımaktadır.
Üretime ve adil paylaşıma dayalı bir sistem için kollar sıvanmalıdır. Bunu yapabilmek için Avrupa’daki merkez sol partiler öncelikle kendi iktidar dönemlerini mercek altına almıştır. Özeleştirilerin odağında, küresel kapitalizmin hiçbir eleştiriye tabi tutulmaksızın içselleştirildiği; yeterince düzenlenmemiş ve denetlenmeyen piyasaların yıkıcı potansiyelinin göz ardı edilmiş olduğu vardır.
Piyasalar neden sol iktidarlar döneminde yeterince düzenlenememiş ve denetlenememiştir? Sol iktidarlara rağmen piyasaların karanlık güçleri koskoca Avrupa Projesi’ni uçurumun kenarına sürüklemeyi nasıl başarmıştır?
Daha adil ve sürdürülebilir bir ekonomi için Avrupa merkez solu, “Özgürlüklerin ve eşitliğin yükseltilmesinin yolu nitelikli ekonomik büyümeden geçer” derken, maliye ve ekonominin iyi yönetilebilmesi için köklü reformlar üzerinde durmaktadır. Bütün bunlar projelendirilmekte, krizden çıkış için somut politikalar önerilmektedir. Bireylerle devletin demokratik işbirliğine ve ortaklığına dikkat çekilmekte yani aslında kategorik olarak özel sektör karşıtlığı üzerinden politikalar geliştirilmemektedir. Hesap verebilir, şeffaf, demokratik yapılar için çalışılmaktadır. Ekonomiye ve demokrasiye yön veren bütün kurumların güçlendirilmesi üzerinde durulmaktadır. Özgürlükleri genişletecek bir çizgide politikalar üretilmekte, daha eşit bir toplum için risklerin, refahın ve yönetim gücünün herkes için eşitlenmesinden söz edilmektedir. “Solun temel görevi kamusal yaşamda siyasete güveni yeniden tesis etmektir” denilmektedir...
***
Öznel koşullarımızda toplumsal varlığımızın güçlenerek geleceğe taşınmasına katkı yapacak bir ekonomik yapılanma için biz de gerekli yasal düzenlemelere yoğunlaşabiliriz. Eski paradigmalarla sistemimizi yok oluşa sürükleyenleri demokratik yollarla emekliye sevk edebilir, eşitlik ve özgürlük gibi temel değerlerimize sarılarak siyasete güveni yeniden tesis edebiliriz.
Avrupa solu gibi biz de kendi koşullarımıza uygun çıkış yolları üretebiliriz. Olup bitenlere seyirci kalmak kaderimiz değildir. Yine de bilmeliyiz ki demagoji ve popülizm kolay olandır hatta kısa vadede getirileri dahi olabilir ancak biz iktidar dönemine ilaveten daha temel yaklaşımlarımız bakımından da aynaya bakmalıyız galiba. Ekonomimizi ve siyasetimizi “belirleyen” mevcut programın hiç tartışılmaksızın yürürlüğe girmesine olanak sağlayacak siyasi koşullar oluşmasın diye sorumluca hareket ettik mi? Program uygulanmaktayken toplumumuzun hassasiyetleri ışığında gözden geçirilmesi gerektiğini toplumsal ortak akıl üreterek beyan etme fikrine odaklanabildik mi? Bu çerçevede diyalog ve katılımcılık esasına bağlı kalarak sağlıklı toplumsal süreçleri hayata geçirmeyi ve Türkiye ile sağlıklı ilişkiler temelinde bu gerekliliği açıklamayı önemsedik mi? Bu tarzdaki siyasi yaklaşımlara yoğunlaşmadıkça 2012’de gündeme gelecek yeni programın aynı kötü koşullarda oluşmasına hizmet ettiğimizin bilincinde miyiz acaba?
Dünyamızda sol siyaset geniş halk yığınları adına bir arayış içerisindedir. Uzak görüşlülük ve rasyonel düşünce bizim için de geçer akçedir. Bugün örnek alamazsak, yarın çok geç kalabiliriz...