Yarın Yepyeni Bir Dönem Olmalı…
Yarın önemli bir gün… Kuzey Kıbrıs halkı yeni dönem Cumhurbaşkanı’nı (CB) seçecek… Pandemi koşulları dolayısıyla ilginç bir kampanya süreci yaşanırken Türkiye’nin UBP adayı Tatar lehine seçim kampanyalarına balıklama dalması da Kıbrıslı Türklerin çok yadırgadığı bir kampanya dönemi oldu…
İşin özeti, seçimin ikinci turunda Tatar yok ve Türkiye’nin MHP destekli AKP hükümeti, Kıbrıslı Türklerin çoğunluğunun CB olarak tercih etmediği Tatar’ı illa ki seçtirecek diye her türlüsünden çabaların içine girdi… Hiç hoş olmadı ve Türkiye Kıbrıslı Türkler indinde yara aldı… Ama bir durum da çok belirgin olarak ortaya çıktı… Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’nin ilişkileri kötü yönetilmektedir ve taraflar birbirini yaralamıştır. Böyle devam etmesi de tarafların yararına değildir.
Kıbrıs sorunu çözümü için, hangi taraftan ve nasıl bakılırsa bakılsın, Kıbrıslı Türkler ve Türkiye birbirine muhtaçtır. Kıbrıslı Türkler yaşadıkları çağdaş tarihi değerlendirdiğinde, adadaki yaşam hakkından başlayarak, layık olduğu tüm hak ve çıkarları için Türkiye ile dayanışma içinde olmak zorunluğundadır. Türkiye de kendisi için hak diye gördüğü ve layık olduğuna inandığı çıkarlarını elde etmek için Kıbrıslı Türkler ile dayanışma içinde olma zorunluğundadır. Dolayısıyla taraflar bu konumları nedeniyle eşittir ve birbirleri ile ilişkilerini iki eşit tarafın kabulü ve saygısı ile sürdürmelidir. Birinin diğerine üstünlük taslaması, baskı altına almaya çalışması, şantajlar yapması sadece yaralar açar… Bunları ne söylemekte ne de kabullenmekte beis olmamalıdır.
İki tarafın ilişkilerini geren iletişim arızaları, tarafların birbiri ile olması gereken dayanışmasının zeminini bertaraf eder. Bir tarafın diğer tarafa biat etmesi veya bir tarafın diğer tarafı baskı altına alması da dayanışma zeminini oluşturup sürdürmeye yardımcı olmaz. Ne dik durmak adına yelkenleri yakıp köprüleri yıkmak, ne de egemen olmak için biat-itaat-şükran kültürüne geçit vermek tarafların hak ve çıkarlarını elde etmesi için birlikte sürdürmeleri gereken uluslararası siyasete katkısı olur. İki tarafın ilişkisinin iyi yönetilmesi ve farklıkları olan konularda ince ayar ile farklılıklarını gidermeye çalışması, uzlaşı araması kaçınılmazdır. Doğrusu bu…
Dolayısıyla, taraflar arasında hem iletişim hem de eşgüdüm zorunludur ve bunların zemini de eşit iki tarafın karşılıklı saygıda kusur etmemesidir. Marifet işte bunu yönetebilmektir. Diplomasi bu marifet için en uygun yöntemdir. Taraflardan biri diplomatik olmayınca, diğerinin de diplomatik olmama hakkı doğmuyor; taraflardan biri hoyrat olunca diğerinin de kendi tarzında hoyratlık yapma hakkı olmuyor. Diplomasi onun için marifettir. Ve yeni seçilecek KKTC CB ile birlikte, eşit zemindeki Kıbrıs Türk ve Türkiye taraflarının yönetilebilen ve sürdürülebilen eşgüdüm ve iş birliği süreci başlamalıdır; bu durum iki tarafın da hayrına olacaktır.
Yaşanan süreçler göstermiştir ki, Akıncı ve Tatar’ın Türkiye ile ilişkilerini bu bağlamda tesis etmeleri olası değildir; doğrusu Erhürman’dır. Diplomasi dilini kullanabilecek, kendi hak ve çıkarlarını korumak ve elde etmek için karşı tarafla eşitlik zemininde iletişim kurup sürdürebilecek özelliklere ve kapasiteye sahiptir. Bu kapasitenin pratiği ile gerek Kıbrıs sorunu çözüm sürecinde gerekse de KKTC-TC ilişkilerinde dayanışma başarılacaktır. Son haftaların olayları göstermiştir ki Türkiye henüz daha Kıbrıslı Türklerin huyunu suyunu öğrenmemiştir. Biat-itaat-şükran kültürü bunu öğrenmesine yardımcı olmaz, Türkiye’nin hoyrat tavrı yol alır… Dik duracak diye diplomasiyi kullanmayan tavır da ilişkileri gerdiği için Türkiye Kıbrıslı Türkleri gene öğrenemez… Ama öğretmek mümkün ve bunun yolu-yöntemi de eşit tarafların saygılı ilişkisinden geçer, başarılı iletişiminden geçer…
Birileri Maraş’ın nasıl açılabileceğini Türkiye’ye anlatmalıydı, birileri son anda insanların hesabına 2000 TL para yatırmanın Kıbrıs Türk kültüründe ne demek olduğunu anlatmalıydı, birileri Kıbrıslı Türklerin kökenindeki nesillerinin Osmanlıya, geçen yüzyıldaki nesillerinin de İngiliz’e ve Rum’a biat ve itaat etmediğini anlatmalıydı… Birileri Kıbrıslı Türklerin kimliğindeki onur ögesinin gücünü anlatmalıydı… Birileri Kıbrıslı Türkler olmazsa Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki iddialarının ve stratejilerinin hiçbir zemini olmayacağını ve fakat Kıbrıslı Türklerin de bu gücünü Türkiye’ye karşı şantaj olarak değil sinerji yaratmak için kullanacağını izah etmeliydi… Birileri biat için susmamalı, birileri biat etmediğini ilan etmek için köprüleri atmamalı… Bunlar yapılabildikten sonra, Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’nin dayanışması güçlendikten sonra, çözülemeyecek sorun kalmaz, başarılamayacak misyon ve ulaşılamayacak vizyon olmaz…
Doğrusu bu… Ve bunun için yarın CTP’nin CB adayı Tufan Erhurman desteklenmeli ve gelecek dönemde CB Erhürman liderliğinde Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs sorunu dahil, tüm sorunlarının çözümü için önemli bir adım atılmalıdır. Yarın yepyeni bir dönemin kapısı açılsın…