1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yarından Sonra…
Yarından Sonra…

Yarından Sonra…

Yarından Sonra…

A+A-

Neriman CAHİT

 


Ferhat Atik, ülkemizin ‘Yazın Alanında’ önemli bir ismi… Onunla ilgili ve onun yazdığı her yazıyı -  konusu ne olursa olsun - okumaya, kesip saklamaya özen gösterdiğim yazarlardan biri…
Atik, yurtiçi ve yurtdışında ekonomi, iletişim ve edebiyat yanında, roman ve senaryo yazarlığı ile sinema yönetmenliği eğitimleri aldı. Süreli ve dönemlik olarak yerel ve uluslararası birçok dergi gazete ve internet yayınında altı bini aşkın makale, şiir ve öyküleri yayınlanmış olup, birçok kitabın editörlüğünü üstlenmiştir.
Yazarın: Düzyazı, Şiir ve Romanları yanında, gösterime girmiş, kısa ve uzun metraj film senaryoları ile yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını yaptığı ve kendisine ödüller de kazandıran birçok uluslar arası kısa film ve belgeselleri bulunmaktadır.

Yazarın: “Pasta Tadında Bir Tarih” diye nitelediği 273 sayfalık kitabı konusundaki tanımlamasının ana konusu: Kıbrıs’ta 15 Ağustos 1913’te kurulan Akpınar Pastanelerinin kurucusu Ahmet Mithat Akpınar’dan başlayarak 21 Nisan 1935’te: ‘Ahmet Mithat Akpınar Tatlıcısı’ adı ile ilk pastanesini Haydarpaşa Sokak, Numara 15’te açmasıyla başlar ve Ada’da açtığı şubelerle günümüze kadar başarısını nasıl sürdürdüğünü belgeler…
Akpınar’ın oğlu Mehmet Ali Akpınar, peyderpey açılan pastanelerin idaresini sürdürmeye başlar (1992’de)
Özetle söylemek gerekirse: Akpınar Pastaneleri, birçok ilk ve gururla dolu 80 yılı geride bırakmış ülkemizin değerli bir tadı ve markası olarak kurucusu Ahmet Mithat Akpınar’ın hatırası ve adını aynı titizlikte yaşatmaktadır…

***
Gayet bol ve gerçekçi anlatım ve resimlerle süslü olan ‘kitap’,  ülkemiz tarihi ile de sarmaş dolaş olarak çok geniş detaylar vermekte…

***
Not: Bir süre sonra da – okuyup bitirdikten sonra - sizinle Ferhat Atik’in aynı öneme haiz: İkinci kitabını:
*”Kendi Divanında bir Psikanalist: Prof. Dr. Vamık D. Volkan” kitabını paylaşacağım…
Sevgiyle…

 

------------------------------------------------------------

ÜLKEMİZ AYDINLARINA DÜŞEN GÖREV…

 

Yaşadıklarımızdan gerekli dersleri alıyor muyuz…
Hiç zannetmem…
Vergi – mergi, zam – mam, emeklilerin durumları, RHA’lar – MHA’lar, gara mara Mersedesler, hatırlar / hatırlılar… Yerine göre terane ve meraneler…
Ama, bunları bir kenara koyup, birkaç ekleme daha yapabiliriz, “Toplumsal Durumumuza bakarak: Gelişmemişlik, çıkarcılık, bencillik…” v.b…
Kanımca, demokrasilerini koruyup – yaşatabilen ülkeler – Her şeyden önce – Sloganlara dayalı Demokrasiyi: ‘Devre  Dışı’ bırakmışlardır… Bu ülkelerde, ‘Sağ’ olsun ‘sol’ olsun… Özerk ve aydın düşünce, toplumun her kesitinde saygı görmüştür… Sürekli kamplaşmalardan kaçınılmış, siyasal kavgaların kuşaklar boyu sürecek: “Kan Davalarına Dönüşmesi” önlenmiş… Nöbet değişimleri: ‘Demokratik Yollarla’ gerçekleştirilmiştir…
Ama…
Nasıl ki, bir köylünün ‘Kral Olması’, o rejimi: “Cumhuriyetçi bir Demokrasi’ yapamazsa… Sadece seçimlerle de bir ülkede ‘Demokrasinin yaşanması’ sağlanamıyor…

***
Diyelim ki halk eğitimsizdir ve politikacıların sınırsız vaatleri ülkenin kaderini ‘Sandıklarda çizmektedir…’
Peki…
Ya, o ülkenin aydınlarına düşen görev yok mudur…
“Eğriye eğri” diyecek kişiler, bir ülkede çıkmaz ve herkes bir siyasi kampa dönük “taraflı fikir üretmeyi” marifet sayarsa…
Sonunda, ortada: NE DEMOKRASİ, NE ÖZGÜRLÜK, NE DE POLİTİKA KALIR… 
‘Hedeflerin, Dünya Görüşlerinin, Siyasal Tutumların’ aynı olması mümkündür… Ama, bu ortak ve önemli özelliklerin, aydınları da bir sürünün tek sesli üyeleri yapması doğru olabilir mi…

***
Bir Bernard Show, bir Roger Garaudy, bir Oscar Lange ve katta bir Arthur Koestler… Sartre ya da Russel gibi aydınlar olmadan,  Batı Demokrasileri bizleri böyle etkileyebilir miydi…
Ya da, beğenmediğimiz yanlarına rağmen, Amerikan Demokrasisi  bizi neden etkiliyor? Çünkü, Vietnam Savaşı’nın en kızgın döneminde: ‘Bir Jane Fonda, Kuzey Vietnam’a gidebilmiş ve Hanoi’de yapılan, ‘Amerikan Aleyhtarı Gösterilere’ katılmış… Katılabilmiştir…

***
Evet, Yönetimlere kızabiliriz ama,..
Biraz da ‘Aydınların’ kendilerine kızması gerekmiyor mu? Düşüncesi, kendi görüşünü tutmayan ‘yazarı’ şikâyet eden aydın yok mudur? Ya da, ‘tek sesli koronun’ dışına çıkanı aforoz etmeye kalkan: “Ortaçağ Modeli Papa özentisi aydınlar az mı?”

***
Bize göre model: Batı Avrupa’nın Demokratik Toplumlarıdır, Ama, herkesin ve aydınların da üzerlerine düşen rolü oynamaları şarttır…
Batı Avrupa Modelinde…

Bu haber toplam 2918 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 265. Sayısı

Adres Kıbrıs 265. Sayısı