YARINI KOKLAMAK
Biz değiştirmeye cesaret edemiyor olabiliriz ama hayat değişiyor. Kimileri durdurmaya çalışıyor değişimi ama beceremiyor. Akış sürüyor; ona yön vermek kimi durumlarda mümkün oluyor ama çoğu kez araya giren farklı dinamikler başka bir yöne çeviriyor gidişatı. Değişim bizden önde gidiyor, ruhumuz yetişemiyor ona; değişim şaşırtıyor, ezberimizi bozuyor.
Sahip olduklarımız her an gidebilir elimizden, yoksun olduklarımız her an gelebilir bize. Derin bir kayıp acısı yaşayabilir, sürpriz bir kavuşma ile kanatlanabiliriz. Yükseklerdeyken düşebilir; kör kuyuların dibinden dağların doruğuna tırmanabiliriz.
Bütün bunlarla nasıl başa çıkacağız peki bireyler ve toplumlar olarak? Bir durumdan öteki duruma nasıl taşıyacağız kendimizi?
Öncelikle kendi kendine yetmek, bir başına var olabilmek önemli sanki… Hayat ne getirirse getirsin onunla başa çıkabilecek gücü toplamak kendinde. Böyle olmamız engellenmiş çoğu zaman. Çocukluktan itibaren şiddetle yaralanmış, sersemlemişiz. Kafamız bize aktarılan kalıpların esiri olmuş, içine doğduğumuz aileler, tasavvur edilmiş cemaatler, ülkeler, sınırlar biçimlendirip durmuş bizi. Travmalar ardı ardına gelmiş kimi kez, iyileşememişiz bir türlü.
Bütün bunlara rağmen kendimizi yeniden var etmemiz mümkün bana kalırsa. Değişimi kavrayarak, gerçeğin hakkını teslim ederek ve kendi değişimimizden kaçmayarak…
Tanıdık olanın güvenli alanına sığınırız çoğu zaman. Kötü de olsa aşinadır ya, yabancı alanlarda kaybolmaktansa orada olmak iyi gelir bize. Kodlarını bildiğimiz, tadına, kokusuna, rengine hâkim olduğumuz yerdir orası. Alışkın olduğumuz acı bile tanımadığımız bir mutluluktan daha iyi gelir bazen bize… Diğeri ürkütücüdür çünkü… Bizim değildir ki, her an alınabilir elimizden. Mutluluğu reddederiz çünkü onu hak etmediğimize inandırılmışızdır bir kere. Mutluluğu reddederiz çünkü geçmiş deneyimlerimiz mutluluğun ardından bir cezanın geldiğini göstermiştir bize.
Bugünün içinde yarının işaretleri vardır çoğu zaman. Bu işaretleri okuyabilecek beceriyi kazananlar pek de korkarak karşılamazlar değişimi. Yarın tamamıyla bilinemez belki ama hiç tahmin edilemez de değildir. Yarının neler getirmekte olduğunu hissetmek de bir beceridir.
Önce yalnız başına durmayı başarmak sonra başkalarıyla bağlar kurmaktır benim formülüm. O başkaları gitse bile yalnız durabileceksek daha iyi bir ilişki kurarız onlarla. Bir muhtaçlık ilişkisi korkunç bir ilişkidir. “Sensiz yapamam” bir mahkûmiyet cümlesidir. İki bağımsız ve özgür birey sağlam bir bağ oluşturabilir ancak. Bir başkasının kafasından geçeni bilemez onun yapacaklarını kontrol edemeyiz. Kendimiz dediğimiz şey sahip olduğumuz biricik ve en değerli armağandır bu yüzden. En aşina olduğumuz, en güvenli alanımız budur işte. Bir başkasını değiştirmek zordur ama gerekirse kendimizi değiştirebiliriz.
Biz tek başımıza ne kadar güçlüysek başkaları ile bağlarımız da o kadar sağlam olur. Zayıflıklarımız da bir başka gücümüzdür onları kabul edip paylaşma cesaretini taşıdığımız sürece. Zayıflıklarımız bizim en insan taraflarımızdır. Kırılganlıklarımız itiraf etme cesareti taşımamız gücümüzün sahiciliğinin kanıtıdır. Zayıflıklarımız bir güç maskesi taşımadığımızın, güçlü yanlarımızın gerçek olduğunun ispatıdır.
Kim olduğumuzun farkında olarak bugünü sımsıkı kavrarsak yarının işaretlerini de daha iyi görebiliriz. Eşitsizlikler ve adaletsizliklere doğduğumuz bu dünyada bunlarla mücadele gücünün de elimizde olduğunu unutmamak gerek. Kendi biricik hayatımızla ne yapabildik? Önemli olan bu öncelikle. Başkaları her şeyi yapabilir bize; insan olmaya dairdir bu. Biz kimiz ve biz ne yapıyoruz, başkalarına rağmen, adaletsizliğe rağmen, yanlış bir dünyaya rağmen ne yapıyoruz. Önemli olan bu…
Bugünü doğru tanımlamak yarının kokusunu almaktır biraz da… Yarın başka bir gündür. Yarın değişim demektir. Samimiysek hazırızdır ona.