Yarınki Ara Seçim Mevcut Hükümete Dair bir Referandumdur…
KKTC’yi yere göğe sığdıramayan hükümet KKTC’yi çok kötü yönetmekte, halkını da perişan etmektedir. TL’nin değer kaybetmesi ile zaten iyi yönetilmeyen ekonomi daha da kötü hallere düştü. Ne üreten ne tüketen ve ne de yatırım kapasitesi olan önünü göremediği için elindeki mali kaynağı sadece zorunlu harcamalarına kullanıyor. TL’nin değer kaybı oranında fakirleşmek de cabası… Hükümet ise, aval-aval seyredip, her gün bir “Bir şey” yapacağını söylüyor; yapılan hiçbir şey de yok… Hükümetten umudu kesen halk da kendi başının çaresine bakmaya odaklanmış…
İç pazar faaliyetleri sayısı ve satın alma gücü yüksek olan Güney Kıbrıslı müşterilerle sürdürülüyor. Bu nedenle, pazara mal ve hizmet sunan tüm sektörlerin temsilcileri daha fazla sayıda Güney Kıbrıslı müşterinin KKTC pazarına erişebilmesi için sınır kapılarındaki geçişlerin kolaylaştırılmasını hükümetten talep etti. Hükümet hemen bir komite kurdu; attılar-tuttular ama sonuç yok… Mevcut hükümetin yapabileceği bu kadar; sorunları çözememek…
İhale açarlar, ihaleye karar verene kadar çıkan pis kokular halkın midesini bulandırır… Peki, ihale edilen proje tamamlanır mı? Ne münasebet?! Sürüncemede kalması devam etmeli ki bulanmadık mide kalmasın… Ercan ve Girne hastanesi ihaleleri yılan hikayesi… Girne Limanı restorasyonu kördüğüm… Bir de ihalesiz yaptıkları işler var; örneğin Kıb-Tek’in santrallerine akaryakıt alımı… Yaklaşık yedi milyon dolar buharlaşmış; hükümet rehavette … Ve pusuya yatmış vaziyette; AKSA ile sözleşmeyi uzatmak için ‘Eşref saat’ bekleniyor… Midesi kaldırana…
Okul, hastane ve kamu binalarının depreme dayanıklığı raporlarının ayrıntıları kamuoyu ile paylaşılmadı; durumları kötü imiş ama bir hareket yok… Para yokmuş; ek ve özel vergilerle kaynak yaratmaya çalışıyorlar… Sanmayın ki “Kaynak” dedikleri sadece yapılması gerekeninin yapılması için gereken mali kaynaktır… Yeni mide bulantıları yaşatacak ilave kaynak da olunca ihaleler açılabilecektir… Ama insanların hayatı?! Dert mi?! Biatçısı oldukları Ankara hükümeti imar affı çıkardı, depremde on binlerce insan öldü, on il telef oldu… “Depremde insanlar ölürse ölür, kalan sağlar bizim oylardır” mantığı buralara da gelmiş… Dolayısıyla, depreme dayanıklı okul, hastane ve kamu binaları için pis kokulu ihale açabilecek parasal meblağ toparlanıncaya kadar tehlikeli okul, hastane ve kamu binalarını kullanmaya devam…
Çok büyük oranda iş insanı kamudaki işlerini rüşvetsiz yapamadığından yakınıyor; çok büyük oranda yurttaş kamudaki işlerini torpilsiz yapamadığından şikayetçi… Yolsuzluk, usulsüzlük, partizanlık gırla… Memlekette kaçakçılığın her türlüsü var; mafyaları ile birlikte… Siyasi makam sahiplerinin gösterişli protokol budalalıkları kusturacak gibi… Bir taraftan bütçe darlığından yakınıp, örneğin doğal afetlere karşı ön hazırlık önlemlerini uygulamak için kaynak yaratmak üzere ek ve özel vergiler koyarlar, diğer taraftan istihdamlar gırla; yüksek baremli danışmanlar ordusunun sayısı gün-be-gün artırılıyor, hem de uysa da uymasa da… Vatandaşlık sayısının ölçüsü de sayısı da kaçtı, artık “galabalık” değiliz “çok galabalık “olduk ve bu hükümet sayesinde Kıbrıslı Türkler azınlıkta… Bu “galabalık” yaratılırken insan niteliğine de önem verilseydi Kıbrıslı Türklerin derdi daha az olurdu; şimdilerde iç güvenlik yok, askere bağlı olan polis bile cürümlerle başa çıkamıyor. Çözüm diye de daha büyük hapishane yapmak gelmiş akıllarına… Kaydolduğu üniversiteye gitmeyen çok yüksek oranda yabancı öğrenci var; ne arayan var, ne soran… Bir suçtan yakalanınca da halkımızın vergilerinden kestikleri uçak bileti ile yurtdışına geri gönderiliyor… Üniversiteler parayı toplar, özel sektör bu insanları ucuz ve/veya uygun işgücü diye kayıt dışı kullanır, suç işlediklerinde de bilet parası halktan…
İlk ve orta eğitimde her türlüsünden sıkıntılar öğrencileri, öğretmenleri ve aileleri perişan ediyor… Tarım sektöründe hayvancı da, kuru ziraatcı da, yaş sebze-meyve üreticisi de dert küpü… Ormanlar çam kese böceğinin iştahına teslim; kuruyorlar… Turizmde “cekler-caklar” ama ilgili bakanın duyurduğu krüz gemileri bir türlü limanlarımıza gelmedi, teleferikler işletmeye girmedi… İki milyon turist bekliyormuş Turizm Bakanı, ya sayı saymayı bilmez, ya da halkın aklını küçümsüyor… Yeni Ercan binası açılınca daha çok turist gelecekmiş; herhalde kendileri yurtdışı tatiline gideceğinde ülkeye değil, uçak alanına gider, alanı gezer ve gelir… Bu akılla turizm iyi bile gidiyor… Aynı Bakan günlerce süren açıklamalarla marketlerin plastik poşet kullanımını yasaklayacağını duyurmuştu, en keskin çevreci kesilmişti; yasaklama günü gelince de karar iptal… Hangi akılla o kararı almıştı, hangi akılla o karardan vazgeçmişti?!… Ama kendiler “Bakan”dır; bakıyorlar işte…
Yollar berbat, tamir edilmiyor; tamir edilen bir kamyon siyasi reklam malzemesi olarak sunuluyor… Yollarda aydınlatma yok, trafik kazaları günlük olağan konular oldu… Görevli bir polis motosikleti ile kaza yapınca polis müdürlüğü kaza sebebini yoldaki deformasyon olarak açıkladı; çok kibarlar, çok diplomatik bir açıklama… Sağlık sistemi dökülüyor, günü geçmiş ilaçlar gömülüyor, kronik hastalara ilaç yok; çalışmayan ekipmanlar da cabası… İlgili bakana sorarsanız sağlık konularında bakanlık harikalar yaratıyor… Maliye maaş ödemeye odaklı, başka bildiği iş yok; ekonomi bakanlığı fiyat denetimi yapacağını kaçıncı defa söyledi, laf ola kaldı… Çalışma Bakanı ikide bir asgari ücret, hayat pahalılığı rakamı söyler, ihtiyaçların uzağında; çalışma hayatındaki kayıt dışılığa kayıtsız… Dış İşleri Bakanı bir gün BM askerlerini KKTC’den atacağını söyler, ertesi gün de AB ofislerini kapatacağını; işi hikaye…
Atanmış Başbakan atayana biatte kusur etmemeye odaklı; TC Büyük Elçisi ağa-babası gibi… Bir söylediği diğerini tutmuyor… Vaat çok, icraat yok… Ama, örneğin bağışçıların yaptığı okul binalarını kendi hükümeti yapmış gibi “icraatım” diye açıklıyor. Jet skandalı ört-bas, Kıb-Tek akaryakıt skandalı ört-bas; yeni başbakanlık binası ihtiyacı ise gündemde… Suyu yok içmeye, at ile gider çeşmeye misali… Ve diyor ki bu KKTC’yi 2027’ye kadar da yönetecekmiş… Gelmiş-geçmiş en kötü hükümet, Kıbrıslı Türkleri en kötüsünden yönetmeye devam etmek iddiasında… Halkın gözünün içine baka baka yalan söylemeyi devam ettirmek ve halkı kandırarak kendi çıkar düzenlerini sürdürmek istiyorlar…
Bu iddiayı çürütmek, bu heveslerini kursaklarında bırakmak ve bu en kötüsünden yönetilmeye karşı tepkiyi sağır sultanın bile duyacağı şekilde söylemek günü yarındır… Bu hükümetin ezip elediği halk yarın ona sıfırlarla dolu bir karne vermeli, “sınıfta kaldın, hade git” demeli… Yarınki seçimin önemi budur. Seçmenler sandığa gidip bu kötü yönetimi marifet gibi halka dayatan zihniyete tepkisini göstermeli, onları sandıkta yer ile yeksan etmeli… Kendi parti başkanlarını belirleyemeyen, kendi hükümetlerinin başbakanına ve bakanlarına Ankara hükümetinin karar verdiği UBP’liler, partilerinde yaşanan bu çarpık siyasi oyunlara son vermek için, bu körü körüne biatçı kadrolarına ders vermek ve olumsuz tepkilerini göstermek için yarın sandığa gidip CTP adayı Sami Özuslu’ya oy vermeli… UBP’de kurumlaşan çarpık statükoyu üyeleri sarsmalı…
Seçimleri boykot etmeyi düşünenler iki defa düşünmeli; 2020 Cumhurbaşkanlığı seçiminde boykotçu seçmenlerden %4 oranında bir katılım olsaydı, yani genel katılım oranı %67 değil de %71 olsaydı, Tatar seçimi kaybetmişti… Dolayısıyla, yarınki seçim önemli bir referandum özelliğindedir; kazanması gereken CTP adayı Özuslu’dur; kazanacak olan da en kötü hükümetin perişan ettiği KKTC halkıdır… Yarından sonraki gelişmeler yarınki seçim sonucunun eseri olacak.