Yasa çözüm getirmeyecek
Konuk Yazar
Meclis tarafından 28 Mart 2013 tarihinde onaylanan Yeniden Yapılandırma Yasa Tasarısı, ülkemizin en ciddi sorunlarının belki de en başta geleni olan ve geçmişten gelen yüksek faizlerle ve herhangi bir kat sınırına tabi olmayan ve ödenebilmesi çok zor ve/veya imkansız hale gelmiş borçların oluşturduğu gayri-adil ve gayri-vicdani duruma gerekli çözümü getiremeyeceği aşikardır.
Ülkemizdeki ekonomik krize gerçek çare; elbette ki ekonomik çareler üretmektir. Ancak değişen ekonomik şartlar ışığında adil bir zemin oluşturma çabaları çerçevesinde gerekli ve doğru yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda yapılması gereken, geçmişten gelen yüksek faizli hükümlü ve hükümsüz borçlara da şamil olacak olan ve kat sınırı içeren gerçek bir Faiz Yasası oluşturmaktır.
Meclis bünyesinde oluşturulan ve Borç-Alacak ilişkilerini düzenleyen tüm yasal mevzuata ilişkin düzenlemeler yapıp bu yelpaze içerisindeki tüm konularda ( Örneğin Faiz Yasası, Poliçeler Yasası, İcra/İflas, İpotekli Malların Satışı, Kredi Kartları… ) çalışma yapması öngörülen ve ülkemiz için ilk nazarda büyük bir fırsat gibi görünen Ad-Hoc Komite maalesef aradan geçen ve aylarla ölçülen uzun bir süre zarfında arzu edilen üretimden ve kaliteden uzak kalmıştır.
Baro olarak bizlerinde belli bir noktaya kadar katılıp katkı koymaya çalıştığımız süreç sadece Faiz Yasası görüşülerek geçirilmiş ve bilahare mezkur Faiz Yasasının sadece ileriye dönük çalışacak şekilde tasarlandığı bildirilip görüşümüz istenmiş ( 12.03.2013) ve bu görüşümüz sunulmuştur. ( 15.03.2013 ) Ancak hassasiyetle üzerinde durduğumuz ve geçmişten gelen yüksek faizli borçlar sorunu için Yeniden Yapılandırma Yasasının düzenleneceği gayrıresmi olarak bilgimize gelmiş ancak bu konuda herhangi bir toplantıya dahil edilmediğimiz gibi görüşümüz dahi istenmemiştir. Mecliste oylanan metni ilk kez oylamadan bir önceki gece görebilme fırsatımız olmuştur.
Özellikle faiz konusunun Anayasa Mahkemesi tarafından etraflı bir şekilde ele alındığı 4/2006 (D.1/2007) sayılı karar ışığında, faizlerle ilgili yasal düzenlemelerin Meclis tarafından çok önceden ele alınıp çözümlenmiş olması gerekirdi.
Mecliste onaylanan Yeniden Yapılandırma Yasa Tasarısı kanaatimizce Anayasaya aykırı olduğu gibi birçok başka eksiklikler, yanlışlıklar ve sakıncalar da içermektedir.
Hukukçular, Bankalar, Faiz ve Mazbata Mağdurları ve Ad-Hoc Komite Başkanı ve üyeleri dahil birçok politikacı Yeniden Yapılandırma Yasasının Anayasaya aykırı olduğu ve/veya birden çok aykırılık içerdiği konusunda hemfikirdirler.
Mezkur yasa tasarısının 13. maddesi Banka ile Borçlunun tasarıdaki kıstaslar çerçevesinde anlaşıp yeni bir hüküm yazdırmaları sureti ile ilk hükmün tatmin edilmiş addolunmasını öngörmektedir. Peki ipoteklerin, teminatların durumu ne olacaktır ? Bankanın böyle bir anlaşmaya razı olmaması halinde Tasarıda öngörülen şekil nasıl uygulanabilecektir? Bankanın elinde bulunan orijinal hüküm nasıl etkilenebilecektir ? Bu bağlamda Anayasanın 136. Maddesi bariz bir engel teşkil etmektedir. Yasama organının Yargı kararlarına müdahalesi Anayasa tarafından engellenmiştir.
Tasarı, anlaşmazlıkların çözümü için bir Hakem Heyeti öngörmekte, bu Heyetin kararlarının bağlayıcı olduğunu belirtmekte ve Yargı yolunun açık olduğunu ifade etmektedir. Sözü edilen Heyet hangi mevzuata ve usule göre işlem yapacaktır ? Üstelik yargısal işlem yapması öngörülen heyette hukukçu yoktur. İlaveten, Banka-Borçlu ihtilafında görev yapması öngörülen Heyetin 2 üyesi bankacılık sektöründen olacaktır. Adil ve ehil yargılama ve bunun yapıldığının görülmesi nasıl mümkün olabilecektir? Anayasa ve Yasalar tahtında kurulmuş Mahkemelere üstelik bu şartlarda oluşturulan bir ilave nasıl yasal işlem yapabilecektir?
“Geçici” olduğu kendi metni içerisinde açıkça ifade edilmiş bir “Yasa” ile yapılmaya çalışılan, muhtemelen Anayasa Mahkemesinden dönmesine değin geçecek süre zarfında kalıcı etkiler yaratmaktır. Ciddi bir Devlet ve Anayasa düzeni içerisinde buna fırsat verilmemelidir.
Hukuk normlarına aykırı ve normal vatandaş bir yana hukukçuların bile anlamakta ve uygulamakta zorluk çekeceği bir Tasarı ile karşı karşıyayız. Geçmişten gelen enkaza ve değişen koşullar nedeni ile gayrı-adil konuma düşen hükümlü/hükümsüz borçlar sorununa çare olarak sunulan Tasarı kötü makyaj nitelikli bir çareden öteye geçemeyecek, gerek bankalar gerekse borçlular için adil ve kalıcı olamayacak ve ileriye dönük görülebilen problemlere ilaveten şu anda görülemeyen ancak belireceği kesin olan problemler de yaratacaktır.
Tasarı ayrıca otomatik olarak devreye girmeyecek olup borçlunun müracaatı ile aktive edilebilecek bir düzenlemedir. Bir önceki Yapılandırma Yasası ile ilgili tecrübe, müracaatların çok az sayıda olacağı ve müracaat edenler içinde riayet oranının da çok düşük olacağı yönündedir. Dolayısıyla eski hükümler veya yeni düzenleme kapsamında oluşacak hükümler engelsiz bir şekilde uygulanıp takip edilecektir ve faizler çalışmaya devam edecektir.
Sözü edilen Tasarının haricinde Meclis bir de ayrıca Hapislik Emirleri ile ilgili 31.07.2013 tarihine kadar yürürlükte olması öngörülen Tasarı onaylamıştır. Anladığımız kadarı ile bu, bir önceden var olan ve 31 Mart 2013 tarihine kadar devrede olan düzenlemenin uzatılması mahiyetindedir. Bu düzenleme aleyhinde hapislik emri ( ki uygulaması mazbata ile yapılır ) verilmiş kişilerin yine Mahkemeye müracaat ile aleyhlerinde verilmiş olan hapislik emirlerinin iptaline ilişkindir. Bu zaten yasal mevzuatımızda var olan bir haktır ve ayrıca yasa ile düzenlenmesine gerek yoktu. Fakat Meclis bunu halkın somut olarak görebilmesi için Ad-Hoc Komitenin tavsiyesi ile 31 Mart 2013 tarihine kadar olacak şekilde düzenlemişti. Bu yasa altında da müracaat eden kişi sayısı yok denecek kadar azdır. Bu düzenlemeyi 31 Temmuz 2013 tarihine kadar uzatmakla yasanın içerisinde yer almayan bir husus, yani “mazbataların askıya alınması” sözlü olarak ve mazbataları uygulayacak polise talimat vererek sağlanmaya çalışılmaktadır. Bir Hukuk Devletinde bu tür uygulamalara yer olmamalıdır. Sözü edilen düzenleme sadece Mahkemeye müracaat hakkını ve zaten var olan bir hakkı düzenlemektedir ve hukuken mazbataların uygulanmasına engel teşkil etmemektedir. Bunun üstelik de Meclis tarafından farklı imiş gibi sunulması da ayrıca çok üzücüdür. Baro bu duruma 31 Mart 2013 tarihine kadarki süreçte iyi niyetle itiraz etmemiş olmasına rağmen, bu sürecin 31 Temmuz 2013 tarihine ( ve sonra belki yine ileri bir tarihe ) kadar uzatılmasına şiddetle itiraz edecek ve muhtemelen Polis aleyhinde yasal mükellefiyetini yerine getirmesini sağlamak üzere Mahkemeye Mandamus müracaatı yapacaktır.
Avukatlar da dahil kimse kimsenin hapse sokulmasını istememektedir. Ancak çoğu kez bu müeyyide sayesinde ancak tahsilat mümkün olabilmektedir ve bunun aksatılması halinde Mahkemelerin saygınlığı ve verdiği emirlerin uygulanmasının zorlanabilirliği ortadan kalkmış olur. Baro ısrarla üzerinde durduğu gerçek ve geçmişe yönelik de etkili olacak bir Faiz Yasası ile mazbata sorununun büyük ölçüde azaltılmasının sağlıklı bir şekilde sağlanmasının mümkün olacağını söylemektedir. Ancak müeyyidenin korunması gerektiğini de savunmaktadır.
Barolar veya üyesi bulundukları Yargı, kendisini Yasama Organının yerine koyma arzusunda değildir. Ancak iyi bildikleri ve her gün meslekleri ve eğitimleri gereği yaşadıkları konularda danışılmak, katkı koymak ve uyarmak istemektedir. Çözülmeyen her sorun ve aksamaya uğratılan her konu yine dönüp Yargı organının yüküne yük eklemektedir. Anayasanın, Hukuk Devleti ilkelerinin ve Yargı işleyişini ters yönde etkilemeye çalışanların da dimdik karşısındadır ve bu konuda çok hassastır. Ayrıca tüm bunların Avukatların ücretleri ile uzaktan yakından bir ilgisi bulunmamaktadır. Gerek Davacı ( Alacaklı ) avukatlığı gerekse Davalı ( Borçlu ) avukatlığı bu avukatlar tarafından yapılmaktadır. Vicdan ve sorumluluk sahibi bir kesim olarak ve %100’e yakın müşterek bir ses ile mağduru da alacaklıyı da belli adil prensipler ve kurallar çerçevesinde korumak istemektedir. Avukatların olmadığı yerde adaletten söz etmenin mümkün olamayacağını ve seslerine kulak verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Ancak Yargıya danışmadan ve sebebiyet verilebilecek kaos dikkate alınmadan hukuk sistemimize ve özellikle Anayasaya bariz bir şekilde aykırı olup muhtemelen kısa vadeli siyasi kazanım için yapılan girişimlerin karşısındayız. Meclise hükmeden hükümetlerin Yargıya ve Mahkeme kararlarına müdahale etme kapısının açılması ve Kuvvetler Ayrılığı ilkesinin ihlali olan daha vahim sonuçlar doğuracaktır. Yargının bağımsızlığının önemini, hukukun gözetleyicisi ve hükümetlerin denetleyicisi olduğunu unutmamalıyız.
Doğru yöntem ile ve daha adil bir düzen için İnsan Hakları da gözetilerek yapılacak tüm girişimleri ve yasal düzenlemeleri de en çok bizlerin destekleyeceğini ve savunacağını da belirtmek isteriz. Ancak Ad-Hoc Komite ve Meclis, Toplumun ve Hukuk Camiasının beklentilerini boşa çıkarmış ve hayal kırıklığına uğratmıştır.
Baro geçmişten gelen enkazı da hafifletmek veya ortadan kaldırmak için geçmişe dönük etkili olacak ve borçlara kat sınırı getirecek gerçek bir Faiz Yasasını en başından beri hararetle savunmaktadır. Sadece banka borçları için değil Devlet borç ve alacakları dahil tüm borçlara uygulanacak, basit, anlaşılır, pratik ve uygulanabilir, ilave masraflar ve uğraşlar gerektirmeyecek, müracaata bağlı olarak değil otomatik olarak devreye girecek, Yargının saygınlığını koruyacak adil ve kalıcı bir düzenleme şarttır ve bunun detayını Ad-Hoc Komite dahil her zeminde detaylı bir şekilde ortaya koymaya çalıştık ve çalışacağız.
Tabi bununla birlikte, sağlıklı ve etkili bir İcra İflas, İpotekli malların makul süre içinde satılıp borca mahsup edilmesi, Mahkemelerin sözleşmelere etkin denetim uygulayabileceği Genel İşlem Şartları Yasası ve benzeri düzenlemelerin de tercihen eşzamanlı olarak düzenlenip uygulamaya sokulması gerekmektedir.
Barolar ve Avukatlar toplumsal vazife saydıkları ve hukukçu kimlikleri ile herhangi bir çıkar ve gizli bir amaç olmaksızın ve siyasetten uzak olarak Hukuk Devleti ve adalet için mücadelelerini ve katkılarını sürdürme kararlılığındadır.
Kıbrıs Türk Barolar Birliği
Ünver BEDEVİ
Başkan