Yaşadığın ülkeyi seveceksin, soymayacaksın!
Tarihçi Ahmet Hilmi, geçenlerde Naci Talat Vakfı’ndaki muhteşem sergiyi gezerken anlatmıştı; aklımda kaldığı kadarıyla söylediği, Osmanlı’nın 1570’te Kıbrıs Adası’na çıkarma yapması ve bir yıl sonra da Ada’yı almasının sebebi, “korsan saldırıları” falan değildi…
-*-*-
Belki çok kaliteli şaraptı!
Çünkü Osmanlı Padişahı, şaraba bayılıyordu!
Kim bilir belki de “şahinlerdi…”
Çünkü Ada’dan o yıllarda Osmanlı’ya “av yapmak için yetiştirilmiş şahin satılıyordu…”
-*-*-
Ve yeri gelmişken anlatalım, hem Kıbrıslı Rum hem de Kıbrıslı Türklerin “av kalmamasına rağmen” avcılığı yaşam tarzı olarak hala sürdürmesinin sebebi de o günlerde de var olan av düşkünlüğüydü…
-*-*-
Hem de biliyor musunuz, bazı soylular falan ava köpeklerle değil, leoparlarla ve şahinlerle gidiyordu!
-*-*-
Uydurmuyorum canlarım benim!
-*-*-
Ve anlatmaya çalıştığım, şuradan geldi, buradan gitti, öyle çıktı, böyle indi bir yana, sırf Denktaş söyledi; Tatar da şu anda söylemeye çalışıyor ya; “Kıbrıslı milleti yoktur” diye; hayır efendim, kültürü taaa Osmanlı öncesine ait bir Kıbrıslı milleti vardır bu Ada’da ve bizler de onların soyundanız…
-*-*-
Efendim Osmanlı 1570’te Ada’ya neden geldi?
Ganimet için de olabilir…
Ama kendi ahalisi içerisinde çok önemli yer tutan Ortodoks kardeşlerini kurtarmak için de olabilir değil mi?
Dönemin Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa bir Ortodoks devşirmeydi ve bir çok tarihçi, kardeşinin Kıbrıs Kilisesi’nde görevlendirildiğini de anlatır…
-*-*-
Neyse…
Lefkara köyündeyiz ya…
Yazacak çok şey var…
Nefis bir şarap tesisi var mesela…
Asırlardır süren bir Kıbrıs geleneğidir şarapçılık ve Ahmet Hilmi’ye göre, Fransa’ya da belki de buradan gitmiştir ilk üzüm yetiştiriciliği…
-*-*-
Fikri Ataoğlu ve ekibine “ders” maksadıyla, bu köyü ziyaret etmelerini öneririm…
-*-*-
Turizm, salla gitsin yapılmaz…
Çevre tertemiz olacak…
Hizmet sektöründeki çalışanlar güler yüzlü, dost canlısı olacak…
Çalışanlar da, iş yeri sahipleri de, işletmeciler de çalıştıkları yeri, köyü, ülkeyi çok sevecek…
-*-*-
Bizde turizm sektörü içerisinde KKTC’yi ya da Kıbrıs adasını seven, tarihini bilen ya da zerre kadar umursayan yok!
Bizde tek hedef var soymak!
Tabii bunun tersi turizmcimiz elbette vardır ama her zaman dediğim gibi ya istisnalar kaideyi bozmuyor ya da kuruların yanında yaşlar da yanıyor!
-*-*-
Evet Lefkara tertemiz…
Pırıl pırıl…
Ve eski…
Evet bazı dükkanlarda tabela kirliliği olabilir ama bağıran çağıran yok…
“Kesin beni kazıklayacaklar” endişesi hiç yok…
Yabancı çalışan tabii ki var ama onlar da sisteme ayak uydurmak zorunda…
-*-*-
Neyse!
Osmanlı Ada’ya gelmiş…
Demişler ki, “gidelim bir köyü kuşatalım, bakalım yerli ahali bize direnecek mi?”…
Ve gitmişler Lefkara’yı kuşatmışlar…
Köylü Osmanlı’ya kurtarıcı olarak bakmış, yemeğini paylaşmış, çok iyi davranmış…
Hatta Venediklilere karşı sadece Lefkara’da değil, bir çok yerde, Ortodoks ahali de Osmanlı’nın yanında savaşa katılmış…
-*-*-
Ve Kıbrıs’ın en çirkin katliamlarından biri de o yıllarda yapılmış…
Venedik Hükümeti, Leonardo Da Vinci’nin bile ziyaret ettiği iddia edilen ve Lefkara İşi ile çok ünlenmiş bu köye, bu Osmanlı desteğinden dolayı çok kızmış!
-*-*-
Venedik Hükümeti, Dimitri Lascari'nin başı çektiği bir birliği köye yollamış… Birlik, geceleyin köyü basmış ve ateşe vermiş…
Daha sonra köyün yaklaşık 400 kişilik halkını, başlarını keserek öldürmüş…
Öldürülenler arasında yaşlılar, çocuklar ve kadınlar da olduğu söylenir…
Daha sonra bir toplu mezar kazılarak köylüler içine gömülmüş…
-*-*-
Bazı başka kaynaklara göre, Limasol yakınlarındaki Osmanlı birliklerine, “lütfen gelin bizim köyü de kurtarın” diyen de Lefkaralı papazlar ve köyün ileri gelenleriymiş…
-*-*-
Lefkara tatilimiz devam ediyor…
Daracık sokaklar…
Ama tertemiz ve eski tamamen korunmuş…
O eski taş evlere, saçma sapan boya vurulmamış…
Abuk sabuk aleminyumdan yeni kapı pencere de takılmamış!
Yeni kapı pencere elbette yapmışlardır ama görüntü eskiden farksız!
-*-*-
Turizm nasıl mı yapılır?
Tarih nasıl mı korunur?
Severek!
-*-*-
Lefkara özelinde, Kıbrıs genelinde Rumlar vatanlarını çok seviyor!
Biz mi?
Bizim taraf mı?
Soy gitsin!
Ganimet hala devam ediyor!
Üstelik diplomalı!
Anlat da açılın Ersin Tatar!
Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Christodoulides, Nisan ayında yani gelecek ay Kıbrıs müzakerelerinin başlayacağını ima etti…
Hatta ima etmedi, bayağı söyledi…
Euronews’e konuşan Başkan, AB-Türkiye ilişkileri konusunda Nisan ayında yapılması planlanan görüşmelerde Kıbrıs sorununa ilişkin gelişmelerden umutlu olduğunu ifade etti…
-*-*-
Neymiş, Nisan’da görüşmeler başlayacakmış ve başkan da umutluymuş!
-*-*-
Peki bizim taraf?
Bizim başkan diplomacılıkla ilgileniyor…
“Alan almıştır, tedavüle sürmemişse affedelim yasası”nın illa ki çıkarılmasıyla uğraşıyor…
-*-*-
Ayrıca, ahbapları ile birlikte Türkiye’ye çağrılıyor, kim bilir belki de azarlanıyordur!
“Ne yapıyorsunuz?” diye kendilerine kızılıyordur!
-*-*-
Christodulides, “Nisan ayına kadar bazı gelişmeler göreceğiz. Kıbrıs sorununa ilişkin gerçekleşecek diyaloğa yardımcı olacak gelişmeler görmeyi umuyoruz” diyor, bizimki, koruma polisinin kayıp telefonunun korkusu ile titriyor!
Nedense?
-*-*-
Christodoulides, BM Genel Sekreteri görüşüyor, Alman Şansölyesi, Fransa Başkanı ile konuşuyor, bizimki, “… Çukurova Üniversitesi’nde şahsıma tevdi edilen Fahri Doktora Ünvanı sonrası konferansımda…” diye başlayan son derece lüzumsuz işlerle iştigal ediyor…
-*-*-
Egemen ve eşit devlet ha!
Kıbrıslı da der, “Anlat da açılın Ersin Tatar!”