YAŞAMA TUTUNMAK
Neden bile bile yanlışlara düşeriz? Bazı şeyleri göremeyiz ya da görürüz de içimiz almadığı için yokmuşlar gibi mi davranırız? Kötülüğü göremeyiz çünkü kodlarına sahip değilizdir. Kötülük kendi içimizde olmadığı için rahat okuyamayız belki de onun işaretlerini. Öylesine yalnız ve kaybolmuşuzdur ki kuzu postu giymiş kurdu arkadaş sayarız. Masumiyet kırıntılarıyla avunan yalnız kuşlarız belki de kimi zaman. Öylesine kötülükle kuşatılmışızdır ki masum taklidiyle cezp oluruz.
Kimileri dünya nasılsa kötü diye seçmiştir belki de kötülüğü. Kötülükler çağıdır ahir zaman. Kendileri olmanın tehlikelerini görüp maskelerini takmışlardır belki de.
Öylesine kirlenmiş ki dünya temiz kalmak mümkün değil sanki. Sahtelikler arasında yürüyoruz. Bu distopya içinde benzerlerimizi arıyoruz çaresizlik içinde. Yaşama tutunma güdüsü her canlı için en temel olan. Fiziksel, duygusal varlıklarımızı sürdürmeye çalışıyoruz her şeyden önce. Ekonomik ve duygusal güvenlik uğruna atmayacağı takla yok insanlığın. Her beden yaşama tutunabilmek için bu güvencelere muhtaç. Karnı doyuyorsa, rahatı yerindeyse şefkate, başka hazlara muhtaç.
Baştan kokan balık davranış modelleri sunuyor. En büyük üç kağıtçılar, en sinsi komplocular en tepede. Kendi çıkmazı içinde debelenip duruyor her birey. Ruhlarını satabilecekleri şeytanlarla çevrelenmişler. Rol modelleri iktidardaki kötüler.
Büyük şehirlerin katman katman kötülüklerinden kaçıp sakin hayatlar arayanlara da huzur yok. İklim krizi, kirlenme yeryüzünün en bakir köşelerine doğru ilerliyor. Her renk aynı hızla kirlense de birincilik beyazda (Ö. Asaf)
Her an her yerdeyiz elimizdeki küçük aletler sayesinde. Sonunda onların birer bombaya dönüştürülüp bizi öldürebildiğine de tanık olduk.
Yanı başımızda korkunç savaşlar sürerken yokmuşlar gibi davranıyoruz ama savaştan kaçanlar ulaşıyor bize. Onları aşımıza, işimize ortak belleyip ötekileştiriyoruz anında.
Çocuklar için korkmalı en çok da. Pek çok genç, çocuk yapmayı reddediyor artık. Geleceğin uzun süreceğinden kaygılılar çünkü. Bizim kuşak çocuklarını barış içinde güzel bir geleceğe doğurduğunu düşünmüştü. Ben oğlumun büyüyünce askere gitmeyeceğini, dünya barışı sağlanacağı için askerliğin de kalkacağını düşlemiş bir saftiriktim.
Bizim çocuklarımızdı onlar ve dünyayı değiştirebileceklerine inanıp harekete geçtiler. Bizim gibi yenildiler. Belki de galiptir bu yolda mağlup ve bir gün geçmişin isyanları meyve verecek. Kötülük cephesi böylesine semirirken boş bir hayal gibi dursa da tutunmak istiyorum buna.
Bireysel sorunlar hiç bu kadar ağırlaşmamıştı sanki. Geçmişte nasıl da kollardık birbirimizi; dayanışma kuşağıydık biz. Bireysel çıkarı için çalışanı ayıplardık fena halde. Sonraları emek gibi iyiliğin de sömürüldüğünü gördük. Sistem insan mühendisliğini başarıyla yürütüyor, istediği insan tipini yaratıp dolaşıma sokuyordu. Kahramanlarımızın bile kirlendiğini gördük zaman içinde.
Bir gün bir ışık yandı bende. İnsan olmanın zaafları, yaşama tutunma güdüsünün bizi sürüklediği girdaplar, iyi olabilmenin ne kadar imkânsız olabileceği üzerine düşünmeye başladım. Kendimde gizli kötülük potansiyelini gözlemledim. Her an savrulabilir, sistemin dişlileri arasında ezilip yeniden biçimlendirilebilirdim. Kendim olamadığım zamanlar yaşadım. Yaşama tutunmak için mecburdum buna. Maskeler takıp sonra hızla püskürttüm onları. Zalimlere katılmaktansa mağdur olmayı seçtim.
Masumiyet hatırası gelip buluyor kimi zaman beni. Eski saftirik Neşe’nin hayaletine kanıyorum. Bile bile lades olduğum vakidir.
Her deneyim yeni baştan yaratıyor insanı. Çağın hızı ile sersemlemiş olsak da birbirimize tutunarak ayakta kalabiliyoruz. Hayat dersleri kırık notla da olsa daha bilgili kılıyor bizi. Her gün yeni kendimize uyanıyoruz. Kabuğuna çekilmek bir çözüm değil asla. Yaralarımız gücümüzdür başka bir açıdan bakılınca. Her insan kendi tarihiyle yürüyor geleceğe. Bizimki bir yenilgiler tarihi olsa da bir insanlık zaferi taşıyor içinde.