Yasama, Yürütme ve Yargının Ortak Noktası Olarak İşkenceyi Görmezden Gelme
Yasama, Yürütme ve Yargının Ortak Noktası Olarak İşkenceyi Görmezden Gelme
Öncel POLİLİ
[email protected]
İşkence yasağı, kişinin vücut bütünlüğü ve vücut dokunulmazlığı hakkını ihlal eden ve diğer bütün insanlık dışı, zalimane ve onur kırıcı muamele ve cezaları içine alan, kayıtsız şartsız ve koşulsuz bir yasaktır. İşkence, evrensel bir şekilde, öncelikle insan haklarının gelişmesinde bir temel belge niteliğinde olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (İHEB) tarafından yasaklanmıştır. Beyaname’nin 5. Maddesinde, işkence görmeme hakkı “Hiç kimseye işkence ve zulüm uygulanamaz, insanlık dışı ya da onur kırıcı biçimde davranılamaz, ceza verilemez” şeklinde tanımlamıştır. İşkence yasağı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) , Birleşmiş Milletler (BM) Sivil ve Medeni Haklar Sözleşmesi, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan ve Halk Hakları Şartı gibi belgelerle de koruma altına alınmıştır. Bu sözleşmelerin yanında BM İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Sözleşme (İşkenceye Karşı Sözleşme), Avrupa İşkenceyi Önleme Sözleşmesi gibi sözleşmeler özel olarak işkencenin önlenmesi ve cezalandırılması amacıyla hazırlanmıştır. Ayrıca, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kuruluş belgesi olan Roma Statüsü ve Uluslararası İnsancıl Hukuk belgeleri olan Cenevre Sözleşmeleri ile de işkence yasaklanmıştır. Uluslararası sözleşmelerin yanında işkence, KKTC Anayasası’nın 14. maddesi altında da yasaklanmıştır.
İşkence, uluslararası teamül hukuku tarafından da yasaklanmıştır. Devletler, sözleşmelere taraf olmamış olsalar bile işkence yasağını uygulamakla yükümlüdürler. Aynı zamanda bir emredici hukuk kuralı olan işkence görmeme hakkına, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde çekince koymak ve savaş hallerinde askıya almak hukuk dışı kabul edilmektedir. İşkenceyi yasaklayan tüm uluslararası sözleşmelerin en temel ortak özelliği işkencenin mutlak bir şekilde yasaklanmış oluşu ve olağanüstü hallerde dahi işkence yasağının devletler tarafından askıya alınmasının hukuken mümkün olmayışıdır.(i)
Yukarıda bahsi geçen uluslararası insan hakları sözleşmelerinden BM Sivil ve Medeni Haklar Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve İşkenceye Karşı Sözleşme, KKTC Cumhuriyet Meclisi tarafından yasa haline getirilerek iç hukukun parçası haline getirilmiştir. İşkenceyi Önleme Sözleşmesi’nin 1. Maddesinde “işkence” şöyle tanımlanmıştır:
“İşkence bir kimseye karşı, kendisinden itiraf almak veya üçüncü kişi hakkında bilgi edinmek, kendisinin veya üçüncü kişinin yaptığı veya yaptığından kuşkulanılan bir eylem nedeniyle cezalandırmak veya kendisini veya üçüncü kişiyi korkutmak veya zorlamak amacıyla veya ay-rımcılığa dayanan her hangi bir sebeple, bir kamu görevlisi veya resmi sıfatla hareket eden bir başka kişi tarafından veya bu görevlinin veya kişinin teşviki veya rızası veya muvafakatiyle işlenen ve işlendiği kimseye fiziksel veya ruhsal olarak ağır acı veya ıstırap veren herhangi bir fiildir. Yasal yaptırımlardan kaynaklanan veya yaptırımın doğasında bulunan veya bu yaptırımlarla rastlaşan acı veya ıstırap, işkence sayılmaz.”
Bunun yanında, İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 16. Maddesinde, “her taraf devlet, yetkisi altındaki ülkelerde 1. maddede tanımlandığı şekilde işkence derecesine varmayan diğer zalimane, gayrıinsani veya küçültücü muamele veya ceza gibi fiillerin, bir kamu görevlisi tarafından veya onun teşviki veya açık veya gizli muvafakatı ile veya resmi sıfatıyla hareket eden bir başka şahıs tarafından işlenmesini önlemeyi üstleneceklerdir” hükmüyle işkence kadar ağır olmayan fiillerle ilgili düzenleme getirmiştir.
İşkence, KKTC Anayasası ve iç hukukun parçası haline getirilen uluslararası sözleşmelerle yasaklanmış olsa da, devletin işkenceyi önleme görevi sadece işkenceyi yasaklamakla bitmemektedir. Bilakis, işkencenin yasalar tarafından yasaklanmış olması devlete bu yasağın uygulanması için pozitif yükümlülükler getirmektedir. İşkencenin önlenmesi için devletin üzerine düşen yükümlülükler; öncelikle işkencenin önlenmesi ve bir kişinin işkence gördüğüne dair devletin makul şüpheye sahip olması halinde etkin ve bağımsız soruşturma yapması, işkence yapan kişileri cezalandırması ve işkence gören kişinin zararının giderilmesidir. Bu önlemler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatı tarafından geliştirilmenin yanı sıra yasama, yürütme ve yargı erklerinin uygulamak zorunda oldukları İşkenceye Karşı Sözleşme’nin öngördüğü şartlardır.
İşkencenin Önlenmesi
İşkenceye Karşı Sözleşme, işkence veya kötü muamelenin önlenmesi için “etkili yasal, idari, adli ve diğer tedbirlerin” alınması gerektiğini düzenlemiştir (Md. 2 ve 16). İşkenceye Karşı Sözleşme, bu önlemler arasında, hem kamu görevlilerinin eğitimini (Md. 10 ve 16) hem de özgürlüğünden mahrum kalan kişilerin tabi olduğu mevzuatın sistematik olarak gözden geçirilmesini öngörür (Md. 11). Ancak, ne KKTC yürütme organının kamu görevlilerine işkence yasağı konusunda eğitim verdiğini ne de KKTC yasama organının sistematik olarak özgürlüğünden mahrum kalan kişilerin tabi oldukları mevzuatı gözden geçirdiğini söylemek mümkündür. Aynı zamanda, yukarıda bahsi geçen hususların nasıl yerine getirileceği ile alakalı ciddi tartışmaların yapılmadığını da belirtmek yanlış olmayacaktır.
Diğer taraftan, İşkenceyi Önleme Sözleşmesi, işkencenin bir suç olarak düzenlenmesini öngörmüş olmasına rağmen Meclis bu konuda herhangi bir düzenleme yapmamıştır ve KKTC mevzuatında hâlâ daha işkence diye bir suç yoktur. Bununla beraber, işkence yaptığı iddia edilen kişiler Fasıl 154 Ceza Yasası’nda düzenlenen ağır yaralama (Md. 231), yaralama (Md. 234), genel müessir fiil (Md. 242) ve bedensel fiili zarar veren eylemli saldırı (Md. 243) suçlarından yargılanabilir. Ancak, bu suçlardan hiçbiri (işkence kadar ağır bir suç olmadıkları için) işkence suçunun ağırlığı kadar cezalandırılmamaktadır.
İşkence İddialarının Soruşturulması ve İşkence Yapanların Cezalandırılması
İşkence iddialarının insan haklarına uygun bir şekilde soruşturulması için tarafsız, bağımsız, resen, derhal ve etkin bir şekilde soruşturulması gerekmektedir. İşkence iddiaları ile ilgili olarak soruşturmayı Polis Örgütü yapmaktadır. Bununla beraber, mevzuatta yer almamasına rağmen işkence ile ilgili soruşturmalar KKTC Hukuk Dairesi ve Başsavcılığın gözetiminde yapılmaktadır. Polis Örgütü mensubları dışındaki kamu görevlilerinin (gardiyanlar, askerler, sağlık görevlileri vs.) yaptığı iddia edilen işkence ve kötü muamele vakalarını polis memurlarının soruşturması, soruşturmanın bağımsızlığı ile ilgili bir çelişki ortaya çıkartmamaktadır. Polis memurlarının yaptığı iddia edilen işkence vakalarının Polis Müdürlüğü tarafından soruşturulması, soruşturmanın tarafsızlığına ve bağımsızlığına gölge düşürebilir. KKTC Hukuk Dairesi ve Başsavcılığın gözetiminde yapılmış olması da soruşturmayı daha bağımsız hale getirmemektedir çünkü işkencenin, birçok defa bir ceza davasında yargılanan kişinin suçunu kabul ettiği “gönüllü ifade” alındığı sırada yapıldığı iddia edilmekte ve davayı yürüten KKTC Hukuk Dairesi ve Başsavcılığı bu iddiaların aksini öne sürmektedir. Bu yüzden, uygulamada işkence iddialarının bağımsız, dolayısıyla da etkin bir şekilde soruşturulduğunu söylemek pek mümkün değildir. Soruşturmaların etkinlik kriterinin sağlanması için bağımsız bir kurumun kurulması veya Paris İlkeleri(ii) uyarınca kurulacak Ulusal İnsan Hakları Kurumu’nun bu görevi yürütmesi daha uygun olacaktır. Ancak, bağımsız bir kurum kuruluncaya dek Bakanlar Kurulu, Ceza Usül Yasası’nın kendisine verdiği yetkiye dayanarak(iii) işkence soruşturmaları için soruşturmacı ataması uygun bir formül olacaktır. Ayrıca yukarıda belirtildiği gibi, devlet organlarının soruşturma için derhal ve resen harekete geçmenin dışında etkinlik, tarafsızlık ve bağımsızlık kriterlerini gözetmeleri de gerekmektedir. Ancak, uygulamada söz konusu kriterlerin gözetildiğini söylemek imkânsızdır. Son zamanlarda Ceza Mahkemeleri “gönüllü ifadelerin” gönüllü alınmadığına dair kararlar vermekle birlikte bazen işkencenin araştırılması için emir verilmesinin gerekmediğine de hükmetmektedirler.(iv) Dolayısıyla hem bu sebepten hem de soruşturmaların gerektiği gibi yapılmamasından dolayı ortada bir cezasızlık sorunu vardır.
İşkence Gören Kişinin Zararının Giderilmesi
İşkenceye maruz kalan kişilerin zararlarının giderilmesi sadece maddi olarak tazmin edilmeleri anlamını taşımamaktadır. Öncelikle işkence gören kişinin durumunun eski hale getirilmesi gerekmektedir. Bir kişi işkence altında verdiği ifade sebebiyle mahkûm olmuşsa serbest bırakılması eski hale getirme konusunda örnek oluşturabilir.
İşkence gören kişinin zararının giderilmesinin diğer bir unsuru, söz konusu kişinin rehabilite edilmesidir. Söz konusu rehabilitasyon hem fiziki hem de ruhsal sağlığı kapsayacak şekilde olmalı, aynı zamanda yapılan harcamaları da karşılamalıdır. Diğer taraftan, işkence gören kişinin zararının giderilmesi için devletin, işkence yasağı ihlalinin tekrarlanmayacağına dair güvence vermesi de gerekmektedir. Bu güvencelerin önde gelenleri; ihlalin kamusal olarak kabul edilmesi, işkence yapanların sorumlu tutulması ve gerçeğin bilinmesidir. Son olarak, işkence gören kişinin kayıplarının tazmin edilmesi de gerekmektedir. Ödenmesi gereken tazminat hem maddi kayıpları hem de yaşanan acı ve ızdıraptan dolayı ortaya çıkan manevi zararı kapsayacak şekilde olmalıdır.
Uluslararası İnsan Hakları Hukuku’nda, işkence yasağının hayata geçebilmesi için işkencenin önlenmesi (etkili yasal, idari, adli ve diğer tedbirlerin alınması), işkence iddialarının soruşturulması, işkence yapanların cezalandırılmaları ve işkence gören kişilerin zararlarının giderilmesi olmazsa olmaz şartlar olarak kabul edilmiştir. Ancak, KKTC’de işkencenin yaygın bir şekilde uygulandığı bilinen bir gerçektir. Bu gerçeğe rağmen, devlet organlarının konuyla ilgili sessizliklerini göz önünde bulundurursak işkencenin onaylandığı anlamını çıkartabiliriz. Ancak unutulmamalıdır ki, insan hakları içinde özel bir konumu olan ve diğer haklardan farklı olan her hal ve şartta kamu güvenliği, suçun aydınlatılması vs. gibi sebeplerle dahi ihlal edilmesi hukuki olmayan bu hakkın ihlali bir devletin insan hakları karnesinin belirleyicisidir.
-------------------------------------
(i) Öncel Polili, KTİHV, Devletin Onaylamış Olduğu İnsan Hakları Sözleşmelerinden Doğan Yükümlülüklerini Yerine Getirmesi İçin İşkence İddialarının Araştırılması Gerektiğinin Altını Çizdi, http://www.ktihv.org/raporlar/Iskence_Raporu.pdf.
(ii) İnsan Haklarının Geliştirilmesi ve Korunması İçin Kurulan Ulusal Kuruluşların Statüsüne İlişkin İlkeler,B.M. İnsan Hakları Komisyonu’nun 3 Mart 1992 tarihli 1992/54 sayılı ve B.M. Genel Kurulu’nun 20 Aralık 1993 tarihli 48/134 sayılı kararlarıyla kabul edilmiştir.
(iii) Fasıl 155 Ceza Usül Yasası Madde 4(2).
(iv) Girne Kaza Mahkemesi, Başsavcılık vs Deniz Kemal Ramadan.