1. YAZARLAR

  2. Tayfun Çağra

  3. Yaşamak bir direniş…
Tayfun Çağra

Tayfun Çağra

Yaşamak bir direniş…

A+A-

 

Havaların sonunda yaz havasına girmesi midir, sıcakların fazlasıyla bastırması mıdır, nemden yapış yapış oluşumuz mudur yoksa etrafımızda gelişen siyasi gelişmeler midir bilemiyorum ama hava oldukça ağır…

*  *  *

Kendimizi tatillere, turlara versek de, kebap partilerimizden vazgeçemesek de, meyhaneleri doldurmaya devam etsek de gelecek endişesi beynimizin bir köşesinde durmaya devam ediyor.

*  *  *

Çocuk yapalım mı, yaparsak bir mi iki mi… Hangisi daha iyi olur? Bir olursa olan para daha hesaplı harcanır… İki olursa kardeşler arkadaş olur, dayanışırlar, paylaşırlar ama olan paramız ikiye ayrılacak o zaman!..

*  *  *

Çocuğumuzu/çocuklarımızı nasıl okutacağız, özel derslere, okula, gidecekse üniversiteye para yetecek mi, okul bitince iş bulacak mı, bulursa geçinebilecek mi…

Kafamız hep bu sorularla dolu. Kendimizi yemeye, içmeye versek de, tatillerle dünyayı dolaşsak da bu sorular kafamızda hep var.

*  *  *

Peki akla şu soru geliyor o zaman; Borçla, krediyle olsa da yemeye, içmeye, tatile bu kadar parayı bulabiliyorsak çocuk okutacak, geleceklerini hazırlayacak parayı neden bulamıyoruz? Gezmesek, tozmasak, meyhanelerde yemesek, içmesek de o parayı bir kenara ayırsak olmaz mı?

*  *  *

Olabilir tabii ama diğer yandan düşünüyorum; Belki de o gezenler, tozanlar, yiyenler içenler bu sorunları aşanlardır… Şimdi sıra bizde diyenlerdir… Hayata gelmenin bir de güzel yanlarını yaşamak isteyenlerdir… Bu gibi olaylar da diğer vatandaşın daha çok ilgisini çektiği için günlük konuşmalar içinde en büyük payı yemeler, içmeler, gezmeler, tozmalar tutuyordur… Onun için de çoğunluğun hayatının böyle olduğu zannediliyordur.

*  *   *

Oysa ki asgari ücretle geçinmeye çalışan, ay başını getirmeye çalışan, borçla geçinen, aldığı parayı her ay borçlarını kapatmaya harcayan, her ayı yine borçla açan o kadar çok aile var ki!.. Bunlar görünmeyen taraflar… Belki de görünmek istenmeyen… Gözlerimizi kapadığımız… “Her koyun kendi bacağından asılır” dediğimiz…

*  *  *

Sonuçta borçlarla, kredilerle gezsek tozsak da, çocuk okutsak da, okutamasak da, geçinsek de geçinemesek de aklımızın bir köşesinde hep gelecek endişesi var. Gezmeler tozmalar bu endişeden kaçmanın, bu endişeyi ötelemenin bir yolu olarak seçilmiş gibi… Ancak bu yolu seçemeyenler de var. Borç, kredi alamayan, her ayı yeniden esnafa, bakkala, cakkala borç biriktirerek geçinmeye çalışanlar var.

Önemli olan paylaşımı, dayanışmayı yapabilmek… Eğer gücün yetiyorsa başkasının güçsüzlüğüne de derman olabilmek.

*  *   *

Umudu kaybetmemek, hayata gelmenin anlamını verebilmek… Nazım Hikmet’in dediği gibi;

“Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak/Unutma; aynı gökyüzü altında, bir direniştir yaşamak.”

 


Gençlere destek

tt-021.jpg

Kendi gayretleri, çabalarıyla binlere, on binlere, milyonlara ulaşabilen gençler… Şarkısıyla, sporuyla, sanatıyla, bilimiyle… Ne güzeldir yurtdışında gittiğiniz bir yerde Fikri Karayel’in şarkısını dinlemek… Kahve içerken sizden bir gencin başarısının o içtiğiniz kahvenin tadına yeni bir tat eklemesi… Ne güzeldir Lütfiye’nin şarkısı başlayınca “işte Lütfiye!” diyebilmek… Binlerce sesin arasından o sesin fark edilmesi… Ne güzeldir Yiğitcan’ın kendi ülke takımında uluslararası bir başarı elde edemese de başka bir takımın gücüne güç katabilmesi… Bizim onunla övünmemizi sağlamak. Ne güzeldir Hazar’ı dizilerde seyretmek, başarısını izlemek… Başbakan Erhürman, gençlerimizin başarılarını ne güzel ki bireysel ama Başbakanlık makamı tahtında takdir ederken, sosyal medyada paylaşımlar yaparken, devletin desteği için de güçlü bir destek verebilmenin yolları aranmalıdır, bütçe ayrılmalıdır, yoksa da yaratılmalıdır. Gençlerin spor, sanat, bilim anlamında başarıları bir toplumun da manen canlı ve umutlu kalmasının gerekçeleridir.


İkilem

Geziyorum, izliyorum… Nice güzel yerler, farklılıklar var dünyada… Yine de Karpaz’ı, Limnidi’yi, Saint Hilarion’u, Büyükhan’ı, kuzeyin eski sahilini, harnıp ambarlarını, harnıbını, zeytinini, ağacını, otunu, dağını, denizini başka yerde bulamıyorum. Kızıyorum, sıkılıyorum, kaçmak istiyorum ama hep geri dönmek istiyorum. Neyse artık bu!

 


 

Çözüm gerek

Yola atılmasınlar, kaza olmasın diye Ulaştırma Bakanlığı yaptı, Lavinium sakinleri yıktı, Bakanlık inat etti, bir daha yaptı, daha da uzattı yol kenarındaki tel duvarı... Elemanlar çalışıyor, duvarı uzatıyor, sakinlerden biri tel engelin bittiği yerden yine de atılıyor yolun içine… Yapmak lazım, teli çekmek lazım da o insanlara da gidecekleri yere ulaşacakları araç lazım. Ulaşıma çözüm yoksa hapis gibi de olmuyor!

 


 

Akılsızlar hırsızların en zararlılarıdır. Zamanınızı ve neşenizi çalarlar.

Goethe    

Bu yazı toplam 2167 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar