1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. “Yaşamımın en ağır göreviydi”
“Yaşamımın en ağır göreviydi”

“Yaşamımın en ağır göreviydi”

İsias Otel’dedi kurtarma çalışmalarında görev yapan sağlıkçılardan Doktor Ezgi Söylemez YENİİDÜZEN’e konuştu: “Ben bu kadar donma reaksiyonunu, bu kadar donuk yüzü bir arada görmemiştim. Çok çaresiz hissettim, insanlar gerçekten çok zor durumdaydı."

A+A-

Fehime ALASYA
Adıyaman, İsias Otel’deki kurtarma çalışmalarına gönüllü olarak Sağlık Bakanlığı bünyesinde katılan, TIP-İŞ Yönetim Kurulu Üyesi- Yoğun Bakım Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Doktor Ezgi Söylemez, büyük bir öfke ile dolduğunu anlattı: “Sözün bittiği yer değil bu, sözün başladığı yerdeyiz, hesap soracağız!”.

Yoğun Bakım Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Doktor Ezgi Söylemez, deprem alanında yürütülen çalışmaların ve oradaki psikolojik durumun aslında yaşamının en ağır görevlerinden biri olduğunu ifade etti.

Otel enkazından çıkan cansız bedenlerin ön muayenesi, kimlik teşhisi, ölüm raporlarının tutulması gibi işlemlerle de ilgilendiklerini anlatan Söylemez, enkazda çalışma yapan herkesle, ailelerle, çok büyük bir dayanışma gerçekleştirdiklerini ifade etti, ülkeye döndükten sonra büyük bir öfke duygusu hissetmeye başladığını kaydetti.

Gözlemlerine dayanarak konuşan Söylemez, enkazda hiçbir şekilde yaşam üçgeninin oluşmadığını anlattı, sorumluların hesap vermesini istedi. Söylemez, “Belli ki kanunsuz, bilimden uzak bir inşaattı. Betonları tutup çekince demirler üzerinden elinizle çok rahat ayrılıyordu, toprak ufalanıyordu. Bu kader değil, ağır yasımızı tutarken yine de avazımızın çıktığı kadar bağırmalıyız” dedi.

“Öfke doluyum, içime sindiremiyorum…”

Yaşadığımız ülkede de deprem afet koordinasyonu politikası oluşturulması gerektiğine işaret eden Söylemez, içindeki öfkeyi şöyle dile getirdi:

“Afetler karşısında bilim, kanun ve akılla iş yapılabilecekken bu kadar can kaybetmemizi içime sindiremiyorum. Buna ‘kader’ veya ‘şehit’ denmesini ben içime sindiremiyorum. Bu yapılan yardımlarda, devlete değil de başka sivillerin kurduğu platformlara güvenilmesini içime sindiremiyorum.

Yardımlar yapılırken insanların kendini, yardım yapacağı yeri sorgulamasını ben içime sindiremiyorum gerçekten.

Akıl tutulması bir durumun içinde hissediyorum. Yapılması gereken birçok şey var. Herhangi bir sorumlu bulamıyoruz, herhangi birine hesap soramıyoruz, kimse yanlış yaptık demiyor, kimse istifa etmiyor, insanlar yaşadığıyla kalıyor…

Yangını var, depremi var, seli var, hazırlıklı olmalıyız.

Biz Türkiye’ye gittiğimizde ekipmanımız vardı, elemanımız vardı, sağlıkçımız, sivil savunmamız, her şeyimiz vardı ama başka hiçbir yerde yardım çalışması yoktu. Orada devlet oluşumunu hissetmiyorduk.

İnsanlar bizden yardım dilendi. Bebeğimizin sesi geliyor, annem içeride yardım edin diye geliyorlardı. Bu dayanılır gibi değildi.

Biz her zaman bir birimizle dayanışırız ama devlet olmadan olmaz. Akıl, bilim, bunları yöneten kişiler, büyük iş makineleri, organizasyon lazım. Bunların hiçbirini orada hissetmedim. Adada ise bence çok kapsamlı çalışma yapılmalı.

Göç eden insanlar nasıl barınacak, güvenliği, eğitimi, her türlü ihtiyaçlarının giderilmesi sistemli olacak mı, nasıl destek alacaklar. Onlar için başka bir mağduriyet yaşanmamalı.”

“Bu kader değil, ağır yasımızı tutarken yine de avazımızın çıktığı kadar bağırmalıyız”

Onlarca canın yitip gitmesinin ardından, birçok kişinin hem bedensel hem de ruhsal, hayatının en zor günlerini geçirdiğini dile getiren Söylemez, şöyle devam etti:

“Sözün bittiği yer değil bu, sözün başladığı yerdeyiz, hesap soracağız. Hesap sormalıyız ki içimiz biraz rahat etsin. Dayanışmaya her zaman dayanışırız ama çok daha fazla konuşması gereken, üzerinde durulması gereken tarafı hesap sormamız gerektiğidir. Hayatımın her açıdan en zor günleriydi, birçok kişi için öyle ama belki bizim yaşadıklarımız evlatlarını kaybeden ailelerin yanında konuşulmaya bile değmez. Bu nedenle hesap sormalıyız, hesabı sorulmalı. Gitmeler-gelmeler, kahramanlık hikayeleri beni oldukça rahatsız ediyor, sadece hesap sorulmasını istiyorum diye konuşuyorum. Enkazda yaşam üçgeni hiç oluşmadı, belli ki kanunsuz, bilimden uzak bir inşaattı. Betonları tutup çekince demirler üzerinden elinizle çok rahat ayrılıyordu, toprak ufalanıyordu. Bu kader değil, ağır yasımızı tutarken yine de avazımızın çıktığı kadar bağırmalıyız” yorumunu yaptı.

“Vatandaşın adalet duygusunu sarsmamak gerek”

Planlı programlı yardım politikaları izlenmesi gerektiğin anlatan Söylemez, güvenilir ve mağduriyet verici sonuçları olmayan yardımların yapılması gerektiğine vurgu yaptı, “Böyle zamanlarda vatandaşın adalet duygusunu sarsmamak gerek. Herhangi bir yetkili ‘bu paralar gerçekten depremzedeler için kullanılacak’ dememeli… Bu utanç verici.” ifadelerini kullandı.

“Yaşamımın en zor deneyimi…”

Daha önce de Türkiye’de, Van’da meydana gelen depremde gönüllü görev aldığını anlatan Söylemez, “Bu benim yaşamının en zorlu deneyimiydi. Keşke elimizden daha fazlası gelseydi, oradaki herkes elinden geleni yaptı… Adalet duygumuzun sarsılmaması için hastaneler, okullar, oteller yıkılmamalı” dedi.

“Tansiyonu çıkan yetişkinler, ateşi çıkan çocuklar… Sağlık talepleri geri çevrilmedi…”

Adıyaman’a giden sağlıkçılarla kurulan yardım çadırında sağlık hizmeti verdiklerini anlatan Söylemez, burada dışarıdan gelen sağlık taleplerini de geri çevirmediklerini belirtti. Tansiyonu çıkan yetişkinler, ateşi çıkan çocuklar için de yardımda bulunan ekiplerin, imkanlar dahilinde tüm vatandaşlara yardımcı olduklarını belirten Söylemez, “Civar noktalarda enkazın altında iken çok ağrı-sızı içinde olan kişilere de, kurtarma çalışmaları sürerken gelen yardım talepleriyle gidilerek ağrı kesici yapılıyordu. Elimizden geldiğince yardım taleplerini geri çevirmedik. Giderken yanımızda ilaçlar götürmüştük ama orada da açılan eczanelerden ilaç temini yapılıyordu. Paranın geçmediği bir yerdi orası…” şeklinde konuştu.

“Ben bu kadar donma reaksiyonunu, bu kadar donuk yüzü hiç bir arada görmemiştim”

İsias Otel’deki çalışmalar sırasında kendisini en çok da sağlık çadırına uzak akrabası ile gelen ve anne-babasız kalan çocukların etkilediğini anlatan Söylemez, bu durumu şöyle örneklendirdi:

“5, 6 yaşlarında bir kız çocuğu halasıyla yolda sadece şans eseri karşılaşmış, ailelerini kaybetmişler ve çocuğa halası sahip çıkmaya çalışıyordu. Ben bu kadar donma reaksiyonunu, donuk yüzü hiç bu kadar çok bir arada görmemiştim. Çok çaresiz hissettim, insanlar gerçekten çok zor durumdaydı. Hiç unutmayacağımız bir sürü şey yaşadık.”

 

Bu haber toplam 5568 defa okunmuştur
Etiketler : ,