1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yaşamın Vazgeçilmezi ‘Değişim – Dönüşüm’ Olgusunun Konut’a Yansımaları
Yaşamın Vazgeçilmezi ‘Değişim – Dönüşüm’ Olgusunun Konut’a Yansımaları

Yaşamın Vazgeçilmezi ‘Değişim – Dönüşüm’ Olgusunun Konut’a Yansımaları

...bizler fiziksel çevremizi şekillendirmeye çalışırken fiziksel çevremiz de farklı boyutlarda bizleri etkilemekte ve şekillendirmektedir.

A+A-

 

Kağan Günçe
[email protected]

 

İnsan var olduğu günden bugüne yaşam çevrelerini, ihtiyaçları doğrultusunda kurgulama; bir başka değişle düzenlenmiş çevreler oluşturma eğilimindedir. Barınma ihtiyacının kurgulanması ile başlayan bu serüven, yoğun hatta nefes alınamaz fiziksel çevrelerin oluşturulduğu bugünlere kadar gelmiştir.

Yapılar ve yerleşim birimleri, geleneksel yaklaşımlarla ve geleneksel yöntemlerle yapıldıkları zamanlarda, belirli geleneksel kurallar ve gereksinimler doğrultusunda; bulunduğu coğrafyaya saygılı, bulunduğu çevreye saygılı ve insan ilişkilerinin ön planda tutulduğu, çevresel ve sosyo–kültürel etmenlerle şekillenmektedir. Bu düzenin yaptırımı, ‘insan odaklı’ ve ‘saygı’ esaslı olmasındandır. 

Kullanıcının kendi yaşamı ve yaşam çevresinden kaynaklı bir biçimlendiriliş olarak belirlemiş olduğu geleneksel konut, bulunduğu coğrafyanın etkisi, iklimi, topografyası, malzeme ve tekniği ile bağ kurmuş; çevresi ile uyumlu, saygılı, dengeli bir bütündür. Bu anlamda geleneksel konut, kullanıcısına içinde bulunduğu toplumun organik bir parçası olarak toplumla bütünleşme güvenini veren, kullanıcısının yaşamının kılıfı,  öznesi, çekirdeği, özü olabilen çok özel bir yere sahiptir.

Günümüz konut mimarisinde ise, durum böyle değildir. Bugünkü konut, ulusal ve uluslararası firmaların, şirketlerin öngörüleri ile biçimlenen, malzeme ve teknolojiyi her bölgeye, her iklime, her coğrafyaya yayan bir anlayışın ürünü haline gelmiştir. Artık konut, bireylerin barınma ihtiyacını karşılayan ve sosyo–kültürel bir olgu olmaktan çok yatırım aracı - ekonomik güvence, toplumsal yapıda statü göstergesi olarak görülmeye başlanmıştır. Böylelikle de konut, insanın şekillendirdiği bir olgu olmaktan çıkıp; belirli kişi ve kurumların etkisi altında konutun insanı şekillendirdiği bir olgu olma yolunda evrilmeye başlamıştır (Günçe, 2006).

Küreselleşme süreçlerinin yansımalarının yoğun olarak görüldüğü Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki kentlerde, konut arz ve talep gereksiniminin artmasından dolayı kent mekanlarının sınırları belirgin olma özelliğini kaybetmiştir. Merkezden uzaklaşıldıkça kent merkezleri dışında yer alan mekanlara yerleşilmesi ile alt kentleşmeler (banliyöler) oluşmaya başlamıştır. Bunun temel nedenlerinin başında köylerden kentlere doğru yaşanan iç göç ve ada dışından yaşanan dış göç, kent merkezlerinden merkez dışına çıkma eğilimi, üniversite öğrenci sayısının artmış olmasına bağlı barınma ihtiyacı ve yatırım amaçlı konut ihtiyacına cevap vermek adına kentlerde yaşanan fiziksel büyümedir. Bunun en çarpıcı örnekleri hepimizin her geçen gün gözlemlediği Lefkoşa, Girne ve Mağusa kentlerinde yaşanmaktadır.

Özellikle konut ihtiyacının bir sonucu olarak bahsi edilen kentlerin hızlı bir şekilde büyümeleri ile birlikte kentlerde ‘bilinir olmama’ ve ‘güvende olmama’ olgusu hızla artmaktadır. Bu olgular ise kent kullanıcılarının kamusal mekanlardan uzaklaşmalarına; buna bağlı olarak da özel yaşama yönelerek özel yaşamın mabedi konutu olması gerekenden daha fazla yüceltmelerine neden olmaktadır. Böylelikle konuttan beklenen psiko–sosyal gereksinimler de artarak, konuta ait bileşenler olan mekan, kütle ve cephelerin değişime uğramış olması da kaçınılmaz olmaktadır. Sennett’in (1996) “Kamusal İnsanın Çöküşü” adlı kitabında konu ile ilgili şu ifadelerden söz etmektedir: “Kentler insanlarla doldukça bu insanlar birbirleriyle işlevsel bağlarını yitirmeye başladılar. Bu yoğun insan akını ile kentsel yaşam gittikçe renksizleşmekte ve nihayet kamusal alan ortadan kaybolmaktadır. Bilinmeyenin verdiği korkuyla yükselen özel yaşam anlayışı sonucunda insanlar kalabalıktan uzaklaşarak kendilerini güvenli mekanlara hapsetmişlerdir. Böylece kişilerin mahremiyetlerini koruyacak, kent bilinmezliği ve kalabalıklığından kaçtıkları ‘konutları’ daha önemli hale gelmeye başlamıştır.”

Özel yaşamın önem kazanması ve bireylerin konut olgusuna verdikleri değerin artmasında hiç kuşkusuz gereksiz tüketim hastalığının da büyük rolü vardır. Konutun, sığınılacak güvenli bir mekan olma yönünde öneminin artması ile anlam ve önemi değişip dönüşmeye, psiko–sosyal boyutunun artmaya ve dolayısı ile de sahip olduğu fonksiyonları da değişmeye başlamıştır.

Bu bakış açısı ile konut tanımı yeniden yapılacak olursa şöyle ifade edilebilir: “Konut, sadece barınılacak yer değil, insanın dünyaya geldiği andan itibaren kendini içinde bulduğu, yaşamının sosyal, psikolojik ve kültürel boyutlarının temellerinin atıldığı, toplumsal ilişki kuralları ve toplumsal değerlerin edinildiği ve yeniden üretildiği, hane halkının özel yaşamını ve hatta bazen çalışmalarını sürdürdüğü bir mekan; kentin önemli bir bileşenidir.” Bu tanımda ifade edildiği gibi hem toplum hem de kent oluşumunda konutun büyük önemi ve değeri vardır. Aynı zamanda konut, kentin içinde varlık gösteren ve kentle etkileşim içerisinde olan önemli bir olgudur.

Özellikle bahsi edilen kentlerde, kamusal mekanlardan uzaklaşan ve özel yaşamın kurgulandığı konuta sığınan kullanıcı, konuta ait fiziksel mekanı kontrol edebilmek, kendi gereksinmelerine özgü kılmak, beğeni ve isteklerini gerçekleştirmek için bir davranışa yönelecektir. Bu yönelim, hepimizin gözlemlediği ve/veya yaşamış olduğu üzere, ya konuta uyum sağlamak, ya konutun iç ve dış yapılanmasını değiştirmek, ya da başka bir konuta taşınmak şeklinde gerçekleşecektir. Buradaki davranışlar, psiko–sosyal ve duygusal tatminin davranışsal etkileri olarak karşımıza çıkmaktadır (Priemus, 1986).

Kent konutu, konut kenti fiziksel olarak etkilerken; kent yaşamı konut yaşamını, konut yaşamı da kent yaşamını psiko-sosyal ve kültürel anlamda da etkilemektedir. Yani bizler fiziksel çevremizi şekillendirmeye çalışırken fiziksel çevremiz de farklı boyutlarda bizleri etkilemekte ve şekillendirmektedir. Hiç Kuşkusuz konutun kullanıcısı üzerindeki etkileri sayısız duyguya sebep olabilmektedir. Konuta ait mekanlar, bileşenler ve elemanlar kullanıcılarını heyecanlandırabilir, memnun edebilir, huzur verebilir, huzursuzluk verebilir, öfkelendirebilir, sıkabilir. Konutta kullanım amacının belirsiz olduğu bir mekan veya mekan bileşeni, şekilsel ve biçimsel özellikleri ile gözümüze hoş gelebilir ve tarafımızdan kabul görebilir. Bu belirsizlik bir müddet sonra belirsizlik olarak değil bütünün bir parçası olarak görülmeye ve değer bulmaya başlamaktadır.

Konuta ait yaşam çevresi kullanıcı için doğru kurgulanmış ve/veya doğru mekan, bileşen, eleman, çizgi, renk ve doku kombinasyonuna sahip olmayabilir.  Hatta yanlış bile olabilir. Ancak bu durum psiko–sosyal ve duygusal anlamda ele alındığında deneyime bağlı öğrenilebildiği hatta bir zaman sonra yanlış olarak görülmediği de gözlemlenebilmektedir.

Psiko–sosyal kaliteyi etkileyen faktörler duyulardır. Buna bağlı olarak da, konut mekanın duygusal anlamının irdelenmesi ile de psiko–sosyal kalite sorgulanabilir. Konuta ait tatmin, bireyin herhangi bir fiziksel olguya ve objeye karşı ürettiği duygusal ve değerlendirici bir cevabı, tepkisi ve tavrı olarak tanımlanabilir. Konuta ait tatminin değerlendirilmesi yoluyla, konutun psiko–sosyal kalitesi kullanıcıların duygusal tepkisine bağlı olarak açığa çıkmaktadır. Konut kullanıcılarının istekleri ile içinde yaşadıkları konutların halihazır durumları arasındaki farklılığın yarattığı gerilim, konuta ait ‘tatmin’ kavramının kırılma noktası olabilir. Bu noktada konut memnuniyetsizliği ve tatminsizliği, kullanıcılarının konutu terk etme davranışı göstermelerine kadar varabilir (Günal, 2007).

Bahsi edilen ‘terk etme’ noktasına gelinmemesi için kullanıcının, konut tasarlanırken, inşa edilirken veya yeniden kurgulanırken sürece müdahil olması gerekir. Eğer inşa edilmiş konut seçenekleri arasından seçilip alınacaksa da kullanıcıyı tatmin edici özelliklere sahip olması gerekmektedir. Konut ve konuta ait mekanların yaratılması mimar ve konut üreten, satan ve bakımını üstlenen firmanın ortak sorumluluğunda olduğu düşünülse de kullanıcısı düşünülmeden üretilmesi mümkün değildir. Konut memnuniyetinin üst noktalara taşınabilmesi için, kent ölçeğinden konuta ait oda ölçeğine kadar tasarlanıp üretilecek her şeyin farklı paydaşları olabileceği düşünülerek bu paydaşlar arasındaki iletişim ve etkileşim kanallarının hep açık olması gerekmektedir.

 


Kaynaklar:

  • Günal, B. & Esin N. (2007). İnsan – Mekân İletişim Modeli Bağlamında Konutta Psikososyal Kalitenin İrdelenmesi.  ITÜ Dergisi/a Mimarlık-Planlama-Tasarım, 6.1, 19-30.
  • Günçe, K., Ertürk, S., Ertürk, Z. (2006). “Gelenekten Günümüze Konut: Kıbrıs Örneği / Dwelling from Traditional to the Present: The Example of Cyprus”, Yapı Dergisi, YEM Yayın. 292, 76-82.
  • Priemus, H. (1986). Housing as a Social Adaptation Process: A Conceptual Scheme. Environment and Behaviour, 18.1, 31-52.
  • Sennett, R. (1996). Kamusal İnsanın Çöküşü (Çev: S. Durak & A. Yılmaz). Ayrıntı Yayınları, Istanbul.
  • Tosun, E & Fırat, Z. (2012). Kentsel Mekandaki Değişimler ve Kişilerin Konut Tercihleri: Bursa Örneği. Business and Economics Research Journal, 3.1, 173-195.
Bu haber toplam 3045 defa okunmuştur
Gaile 459. Sayısı

Gaile 459. Sayısı