YAŞAMINIZI ‘BEKLEMEK’ LÜZERİNE KURMAK…
YAŞAMINIZI ‘BEKLEMEK’ LÜZERİNE KURMAK…
VASİLYA NOTLARI…
Neriman Cahit
Bazen zaman bulamasam da, her günün sonunda: “Bugünün artıları ve eksileri nedir?” diye düşünür ve altlarını çizerim… Eğer zamanım varsa, tarihiyle de not ederim yazarak… Böylesi süreçlerde ise sık sık çocukluğuma kayar belleğim… Ve, annemin: “Kız çocuğusun, attığın her adıma dikkat et” uyarılarına… Aslında, o süreçteki neredeyse her kız çocuğuna yoğun olarak ‘empoze edilirdi’ bu uyarı… Ve, öyle bir sertlikle söylenirdi ki zaman içinde: “Adımını hiç atma’ noktasına gelir dayanırdı…
Sonunda da, en uzak bir ‘karar arifesinde bile’ bocalayıp: “Acaba ne yapsam… Öyle mi, böyle mi?” derken… Kendimizi hep belirsizlikler içinde ve hiçbir şey yapamaz durumda bulurduk… Çünkü, o güne kadar: “Beynimize + yaptıklarımıza pişman olmayacak şekilde yapmamız gerektiği kazınmıştı…
GELİN HATIRLAYALIM…
Oysa çocukluk, gençlik derken, bu sağlıksız ‘değer yargısını’ yaşam boyu ölçü alıp uygulayanlar bugün, yaşadıklarından çok, yaşayamadıklarından pişman… Ya da, bir başka deyimle, kendileri için değil de, sadece aile, sevgili, koca, arkadaş ve toplum uğruna yaşadıklarından…
Öyle ya, bir şeyi istersiniz, düşünür taşınır, karar verir, yaşarsınız. Sonuç, istediğiniz gibi olur ya da olmaz… Hatta, yaşadığınız size ‘acı’ verebilir… Üzüntü verebilir… Olsun, istediğiniz gibi yaşadınız ya… Hiç yaşamayıp aklınızda kalacağına, deneyip görmek daha iyi değil mi! Hem sonuç, tam da istediğiniz gibi de olabilir…
• Öyleyse, ne duruyorsunuz, deneyin, görün ve yaşadıklarınızı ‘iyi-kötü’ sahiplenin… Yaşamadığınız için bugün pişmanlık duyduğunuz ne çok an olduğunu hatırlayın…
***
Bakın, bazılarını birlikte hatırlayalım:
• Gençlik yıllarınızı, büyüklerinizin istediği gibi biri olmak uğruna doyasıya yaşamadıysanız – ‘Birlikteliğinizden – mesleğinize kadar – sizin değil de ailenizin seçimleri söz konusuysa…
• Yurt dışında ‘üniversite Eğitimi’ imkânınız olduğu halde… Bunu değerlendirmediyseniz…
• Tam evlenmeye karar vermişken… Büyükleriniz tarafından vazgeçirilip talibinizi reddetmiş ama onu unutamadıysanız…
• Hep, çılgınca alışveriş yapmak isteyip de, çok cimri biri olduysanız…
• Ya da: ‘Sevgilinizi, şimdi çok saçma bulduğunuz bir nedenle terk etmişseniz. Ve bugün, bundan çok pişmansanız…
• Mesleğinizin yanlış bir seçim olduğunu gördüğünüz ve çok mutsuz olduğunuz halde… Meslek değiştirmek üzere kendinize hiç alternatif yaratmaya çalışmadıysanız…
• Bütün yaşamınız, ‘el alem ne der’ vesvesesi ile geçtiyse…
• Ailenizin, kocanız ve çocuklarınızın bir dediğini iki etmediğiniz halde… Bugün, yalnız ve mutsuz bir insansanız…
• Güzel, rahat bir yaşam istediğiniz halde… Hala, huzursuz bir yaşam sürüyorsanız…
• ‘Hayır’, demesini bir türlü öğrenemediyseniz…
• Bütün hayatınız boyunca tercihlerinizi kendi düşünce, duygu ve beğenilerinize göre gerçekleştiremediyseniz…
• Yakınlarınıza, arkadaşlarınıza çok fazla anlam yükleyip… Hep alttan aldıysanız…
• Kocanızın size attığı ilk tokattan sonra, ‘ikincinin asla olmayacağı’ yalanına inanıp… İkinciyi, beşinciyi, altıncıyı ve +++… yediyseniz…
***
En önemlisi de: Yaşamınızı: ‘BEKLEMEK…’ üzerine kurmuşsanız…
Daha doğrusu: Yaşam boyu bu fiilin arkasına saklanmışsanız…
• Anlaşılmayı Beklemek…
• Okulu bitirmeyi beklemek…
• İş bulmayı beklemek…
• Emekli olmayı beklemek… vb. için…
***
Lütfen artık ‘YAŞAYAMADIKLARINIZI’ not ederek… Kendinize yeni bir ‘Yaşam Yolu’ çizin…
Sevgiyle…
-----------------------------------------------------------------
OKUDUKLARIM… ALTINI ÇİZDİKLERİM…
“Ama, her kim özellikle gençlik yıllarında insandan duyduğu ve haklı da olan hoşnutsuzluk, onu yalnızlığa ittikçe… Bu yalnızlığın sessizliğine zamanla katlanamıyorsa… Ona kendi yalnızlığının bir bölümünü topluluğa giderken beraberinde götürmeye alışmasını… Yani, topluluk içinde de belli ölçüde yalnız olmayı öğrenmesini… Dolayısıyla ne düşündüğünü hemen başkalarına bildirmenin, öte yandan ise onların söyledikleri üzerinde titizlikle durmasını… Ne ahlaksal ne de entellektüel açıdan bu söylenenlerden fazla bir şey beklememesini… Bu nedenle de, onların düşüncelerine ilişkin olarak övülesi bir hoşgörüyü hep canlı tutmanın en güvenilir yolu olan ‘o kayıtsızlığı’ kendi benliğinde sağlamlaştırmasını öneririm…”
(Schopenhaver)
***
• “İnsan ruhunun zamansal ölümsüzlüğü… Yani, yaşamasının ölümden sonra da bengi (ebedi) sürüp gitmesi hiçbir biçimde güvenilir olmamakla kalmaz… Her şeyden önce, bu varsayım, onunla hep elde edilmek istenen çıkarını da hiç sağlamaz. Bengi, yaşayıp gitmenle bir gizem mi çözülecek? O zaman, bu bengi yaşam da, sendeki yaşam kadar gizemli olmayacak mı? Zaman ile uzam içindeki yaşam, gizemin çözümü… Zaman ile uzamın dışında yatar…”
( Wittgenstein)
“Fırtınada kaptanı, savaş meydanında askeri tanırsın… Nereden bileyim yoksulluk karşısına ne tür bir ruh haliyle çıkacağını, zenginlik içinde yüzüyorsan eğer? Rezalete, kötü şöhrete ve toplumun nefretine karşı ne ölçüde bir dayanıklılığın var… Nereden bileyim, eğer alkışlar içinde yaşlanıyorsan, karşı konulmaz ve insanların ruhlarından sana yönelen bir destekle yaşıyorsan!
Bakımını üstlendiğin tüm çocukların yanında olduğunu biliyorsan, nereden bileyim aynı serinkanlılıkla yokluklarına da katlanacağını? Seni, başkalarını teselli ederken de işittim: Eğer, kendi kendini teselli etmiş olsaydın… Ve kederlenmeyi kendine yasaklamış olsaydın… Sen o zaman dikkatini çekerdin… Sizden rica ediyorum, ölümsüz tanrıların, mahmuzlar gibi, ruhlarınızı canlandırdığı bu olaylardan dehşete kapılmayın: Felaket, erdem sergilenme fırsatıdır…
(Seneca)
***
“Şu dünyada tüketmediğimiz yeni alan ne kaldı ki? Aşk, nefret ve kendi gururumuzu doyurmak adına tükettik… Bilgiyi, yanlışları benimseme, önyargıları kabullenme ve algılama adına tükettik. Mutluluğu, zevk adına ve herkesin gittiği yoldan gitme alışkanlığı adına tükettik. Gücü, zayıflık, çaba ve yenilgiye uğramış zaferler yerine kullandık… Yaşamı, doğup, büyüme ve ölüm olarak andık… Birliğe ve bütünlüğe varmayı ise savaş ve işbirliği sandık…
(Sri Aurobindo)