1. HABERLER

  2. DERGİLER

  3. Yaşar Ersoy’dan “RUMCA KÜSTÜM TÜRKÇE KIRILDIM”
Yaşar Ersoy’dan “RUMCA KÜSTÜM TÜRKÇE KIRILDIM”

Yaşar Ersoy’dan “RUMCA KÜSTÜM TÜRKÇE KIRILDIM”

Yaşar Ersoy’dan “RUMCA KÜSTÜM TÜRKÇE KIRILDIM”

A+A-

 

Simge Çerkezoğlu

Kırk beş yıldır tiyatro ile uğraşan, yüzü aşkın oyun sahneleyen Yaşar Ersoy bu kez hayatının oyunu, hayatımızın oyunu ile karışımıza çıkıyor. Altmış yıllık geçmişi yüzümüze tokat gibi vuran Kıbrıs, “Rumca Küstüm Türkçe Kırıldım” Faize Özdemirciler’in aynı adlı şiirlerinden sahneye taşınıyor. Fikri ortaya atan, şiiri oyunlaştıran, yöneten ve elbette oynayan da Yaşar Ersoy. Hem de Yaşar Ersoy olmanın farkını bir kez daha ortaya koyarcasına… Oyunun bende uyandırdığı duyguları anlatmak hayli güç, o sebeple izlemek ve yaşayarak anlamak gerekiyor.

“KAHROLSUN İNKÂR YAŞASIN İTİRAF”

Çarpıcı diliyle Faize Özdemirciler şiiri sahneye taşınıyor. 

Öncelikle bir şiiri tiyatro oyununa dönüştürerek sahneye çıkma fikri sizde nasıl oluştu?
Lefkoşa Belediye Tiyatrosu toplumcu ve gerçekçi anlayışla eleştirel tiyatro yapmaktadır. Bu çerçevede otuz dört yıldır tiyatro sanatını icra ederken 12 Ocak 2014 tarihinde Afrika Pazar ekinde sevgili Faize Özdemircler’in ‘Rumca Küstüm Türkçe Kırıldım’ şiirini okudum. O andan itibaren duygularımı, öfkemi, kahrımı ve isyanımı çok ihtişamlı bir şiir diliyle anlatan bu şiirle buluştum. Tereddüt etmeden dedim ki ben bundan oyun yapabilirim. Şiir tam anlamıyla Kıbrıs’ın tragedyası çünkü şiirlerinde trajik, monolog bir yapı bulunmaktadır. Dramatik bir öğe hep saklıdır. Bu yapıyı da gördükten sonra bundan oyun çıkartabileceğim düşüncesi yerleşti. Faize de bundan mutluluk duyacağını belirttikten sonra bunu sevgili Ersen Sururi’ye de aktardım. Böylece üç farklı disiplini tiyatro, şiir ve müzik sanatlarını bir araya getirdik. Elbette bu şiir yanında Faize’nin başka şiirlerini de ekleyerek bir dramaturgi çalışması yaptım. Böylece şiir oyuna dönüştü.

Bu oyunu sahnelerken arzunuz nedir?
Kıbrıs’ın yaşadığı trajediyi, savaşı, darbeyi, kurtarmayı, katliamı, faili meşhurları, meçhul demiyorum çükü suçluları hepimiz biliyoruz, hile ile çalınan hayatları, oyulan dağları, haksızlığı, adaletsizliği, zulmü ve sonu gelmeyen müzakereleri seyirci ile paylaşmak ve son altmış yıldır adanın yaşadığı trajediden bir tragedya çıkarmak ve toplumun önüne koymak istedim. Böylece sorgulama, yüzleşme ve itiraf sağlamayı amaçladım. “Kahrolsun inkâr yaşasın itiraf” diyen Faize de bunu anlatmaya çalışmıştı. Bizler Kıbrıslılar olarak yaptığımız yanlışlardan arınmak ve barış kültürüne doğru yürümek istiyorsak itiraf etmeli, eteğimizdeki taşları dökmeliyiz. Bu işbirliği bu ortak amaca yönelik yapıldı. Zaten sanat ancak topluma karşı sorumluluğunu yerine getirirse görevini tam olarak yapmış olur.

Tüm metin şiirlerden mi oluşuyor?
Evet, tüm metin şiirlerden oluşuyor, farklı şiirlerden ancak ana eksen Kıbrıs Rumca Küstüm Türkçe Kırıldım şiiri. Biliyorsunuz o çok uzun bir şiirdir neredeyse trajik bir monolog gibidir. Onu eksen aldım ama diğer şiirlerini de bir dramaturjik kurgu ve tematik bütünlük içerisinde anlam bütünlüğü de sağlayarak oyunlaştırdım. O nedenle oyun metninin kopuk ya da eklektik değil bütünsel bir yapısı var. Bu hem anlam olarak böyledir hem de biçim olarak. İzleyenler de bunun farkına varmıştır. Faize’nin dilindeki dramatik yapı şiirleri sahneye aktarılmasına olanak sağlıyor. Yoksa her şiirini bu şekilde tiyatroya aktarılabileceğini söyleyemem. Faize’nin şiirleri ile tiyatral bir yapı ortaya çıkıyor.  Hem hayata hem de insana dair görsellik de yaratıyor, böylece şiirler dilden çıkıp tiyatroya da dönüşebiliyor. Şiirlerindeki ses, ritim ve cinaslarda şiirin güçlü yapısını ortaya koyuyor.

TİYATRO İLE GEÇEN BİR ÖMÜR

Ulaşılan tüm başarılara rağmen hala tiyatro sanatı ülkede büyük sıkıntılar içinde. Yaşar Ersoy tiyatroyla geçirdiği bir ömrün ardından bu oyunla hem yazar, hem yönetmen hem de oyuncu olarak karşımıza çıkıyor.

Bu oyun sizin için farklı bir anlam ifade ediyor mu?
Elbette vardır hem de çok anlamlı. Bu oyunda hem yönettim, hem oynadım hem de dramaturgisini yaptım. Bu oyunda özel olan hepsini yapmakla birlikte tek başıma da oynuyor olmam. Bir diğer önemli özelliği ise metni şiirden oyunlaştırıp sahneliyor olmam. Bunu ikinci kez yapıyorum. 1986 yılında da Fikret Demirağ’ın bir şiirini sahneye taşımıştım. O da çok gündem oluşturmuştu. Bu oyun diğer oyunlarım yanında, barışa hasret yaşamlarımızın ve isyanımızın da simgesi gibi. Bu anlamda Fazie’nin şiirleri, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu ve benim hayata, Kıbrıs’a ve dünyaya bakışımın yansıması oldu. Tüm bunlar yanında görüşmelerin hareketlendiği bu günlerde de geçtiğimiz altmış yılla bir hesaplaşalım istedim. 

Oyunu izlerken oyunun Kıbrıslı Rumlar için de sahnelenebileceği fikri aklımdan geçti. Böyle bir projeyi hayata geçirmek mümkün olabilir mi?
Şiiri Rumcaya çevirmek ve Kıbrıslı Rum bir aktörle sahnelemek gerek. Bunu biz de düşündük. Olmayacak bir şey değil elbette. Zaten Güney Kıbrıs’tan da hayli seyircimiz geliyor. Lefkoşa Belediye Tiyatrosu daha kapılar kapalıyken 1987 yılında duvarları aşarak Güney Kıbrıs’ta Barış oyununu oynadı. Bunun arkası da geldi. Bunlar büyük zorluk ve mücadelelerle gerçekleşti. Dünya basını bu olayları gündem yaptı. O günden bugüne ilişkilerimiz hep devam etti. Ben zaten Güney’de de oyunlar sahneledim, turneler yaptım. Konuk yönetmen ve rejisör olarak da orada bulundum. Tiyatromuz için de büyük onur. Yaptığım oyunlarla ödüller de aldım. Bu dilek için çaba göstereceğiz. Çok işlevsel bir düşünce. Benim Rumcam yok sadece rejisörlük yaparak Kıbrıslı Rum bir oyuncu ile sahneye taşıyabiliriz. Müthiş de olur.  Aslında sadece Kıbrıs’ta değil Türkiye’de de sahnelenmeli. Kıbrıs’ı anlatmak için çok iyi bir yöntem. Çünkü Türkiye ne Kıbrıs’ı ne Kıbrıslıları ne de tarihi doğru biliyor. Adayı statükonun resmi ağzından tanıyorlar, bu da yanlış tanımaları anlamına geliyor. Doğru tanım ancak böyle sanat eserleri ile olur.

TİYATRO ÖZERK VE BAĞIMSIZ OLMALI
 

Ömrünü tiyatroya adayan Ersoy’a Kıbrıs Türk tiyatrosunu da sorduk. Bir dokunduk bin ah işittik. 

Kıbrıs Türk tiyatrosu sizce hangi noktada?
Hala tiyatromuzun bütçesi yok, sanatçılarımız açlığa mahkum ediliyor. Bu hem ülkemiz adına bir utanç, hem de ülkemiz tiyatrosunun hangi koşullarda bu nitelikte oyunlar yaptığının da mucizevi göstergesi. Ben tiyatroyu bir yaşam biçimi olarak algılıyorum. O benim sevdam, düşlediğim hayatımdır. Bu hayal eşitlikçi, adaletli bir barış ortamında yaşamaktır, bu yüzden de sanat bizim için araçtır amaç değildir. Tabii Lefkoşa Belediye Tiyatrosu hep toplumun yüz akı olarak değerlendirildi. Birçok gazeteci ve yazarın da dediği gibi tüm olanaksızlıklar içinde çirkef batağındaki gül gibi görünüyor. Bunlar sadece benim değil toplumun genelinin değerlendirmeleri. Sanat ve tiyatronun gelişmesi için onca mücadele verirken siyaset ve bürokrasinin dışına çıkmaya çalıştık. Sanat evrensel disiplinlerle yapılır, o yüzden eğer siyasi baskı altında kalarak yaparsanız memurlaşır ve iğdiş olursunuz. Bu nedenle hep siyasetin ve bürokrasinin müdahale etmeyeceği tiyatro alanı yaratılmasını istiyoruz. Tiyatro özerk ve bağımsız olmalıdır.

KAYBEDECEK NEYİMİZ KALDI SANIYORSUNUZ!

Oyundaki en etkili dizelerden biri kuşkusuz “kaybedecek neyimiz kaldı sanıyorsunuz, yurdumuzu kaybettikten sonra” ifadesi. Sizce içinde bulunduğumuz durumda kaybedecek bir şeyimiz kaldı mı?
Eğer yurdumuzu kaybettiksek bir şey kalmadı demektir ve yurdumuzu kaybediyoruz. Bu oyun boyunca şair hep; “susma söyle” diyor. Seyirciye yönelik, Kıbrıs’a yönelik soruyor ve diyor: Susma, söyle, anla, konuş söyle Kıbrıs.  Hayatta da bu böyle bir suskunluk, bir kapanmışlık, bir kaçış var. Kimse ülkesine, tarihine, coğrafyasına sahip çıkmak için mücadele etmiyor. Susuyoruz ve oyunda susma diyoruz. Biz artık yurdu kaybetme noktasındayız. Faize de o yüzden bu sorgulamayı yapıyor. Biz de ekip olarak bu sorgulamadan yola çıkıyor bunu sahneliyoruz. Bunun altını çiziyoruz. Bir ayıplama ile kendimizi sorguluyoruz.

Bu haber toplam 3469 defa okunmuştur
Adres Kıbrıs 155. Sayısı

Adres Kıbrıs 155. Sayısı