YAŞASIN!
Yaşasın! İki lider beş önemli karar almış. Kişisel açıdan beni en çok heyecanlandıran görüşme sürecine kadınların katılımı meselesini bir tarafa bırakacak olursak mobil telefon ağlarının birleştirilmesi oldu. Hep söylerim “ben ulaşılmaz bir kadınım” diye. Çantamda üç telefon durur hep. Kıbrıs’ın güneyi ve kuzeyi için iki telefon, bir de Türkiye hattı. Güneydeki evimdeyken ikisi çekmez; arayanlar bir türlü ulaşamadıklarından şikâyet ederler. Kuzeyde ya da Türkiye’de olduğumda ise güneydeki hattıma ulaşılamaz. İnsanların benimle ilgili yaşadıkları hep bir sinir olma halidir. Bazen birden hat çeker ve bir mesaj gelir telefonuma; cevap vermek isterim hat yine gider. Çok acilse uluslararası bir arama yaparım o zaman. Çok karışık durumlar yani. Geçtiğimiz aylarda birileri kredi kartı numaramı ele geçirmiş ve güneydeki bankam üzerinden Amerika’da alışveriş yapılmış. Normalde kartımla ilgili her hareketi banka bana mesaj atarak bildiriyor. Yine göndermiş tabii. Ama ben Türkiye’de olduğum için mesaj ulaşmıyor. Bu pek teknolojik çağda bölünmüş bir ülkede yaşamayanlara izah edilemeyecek durumlar bunlar.
Sanırım referandumun hemen ertesiydi. Kıbrıs sorunu sözünü artık işitmek istemediğim günler. Avrupa’da bir yere seyahat ediyordum ve Roma’da aktarma yapacaktım. Adadaki kolektif depresyon halini geride bıraktığım için son derece sevinçliydim haliyle ve içinde “Kıbrıs Sorunu” geçmeyen cümleler kurmaya, bir süre hiç Kıbrıs’ı düşünmemeye karar vermiştim. O zamanlar iki telefonum vardı. Türkiye hattı roaming yapmadığı için ( Sonradan böyle bir kazıklama numarasına karar verildi) iki telefonla idare edebiliyordum. Roma havaalanında beklerken iki telefonumu çıkarıp hatları açtım. Yanımda oturan adam göz ucuyla bakıp “Ben tek telefonla idare edebilirdim” dedi. Sohbet etmek için bahanesiydi besbelli. Ben hemen kolları sıvadım. “Bakın size izah edeceğim” diye söze başladım. “Ben Kıbrıs diye bir adada yaşıyorum ve bu ada bölünmüş ….” Kıbrıs üzerine seminerimi bitirdikten sonra kurtuluşumun olmadığı gerçeğini acı ile fark etmiştim o gün.
Yağmurlu bir Eskişehir sabahından yazıyorum bu yazıyı. Eskişehir Uluslararası Şiir Buluşması için buradayım ve hep Kıbrıs’ı düşünmekten alamıyorum kendimi yine. Tam unutacak oluyorum ki bir jet geçiyor. Eskişehir’e gelenler bilirler. Burada hava üssü olduğundan savaş jetleri özellikle haftada iki gün şehrin üzerinden uçuş talimleri yaparlar. Birden dehşete kapılıyorum bu seslerle. 1974 Temmuzu geliyor aklıma. Nereye gitsen kentin peşinden gelir ama bu kadarı da biraz fazla sanki.
Otel odasında bilgisayarımı açınca birden bir sevinç halinde geldi bu kez Kıbrıs. Yaşasın! Mobil telefon hatları birleştiriliyormuş. Çocuklar gibi sevinmek için küçük bir neden. Adanın bir tarafından öbür tarafına geçmek için üç uçak değiştirdiğim günleri anımsayınca inanılmaz gelişmeler bunlar. Hayatta bazı şeylerin iyiye doğru gidebileceğine dair umut veriyor. Lefkoşa’nın bir tarafından öbür tarafına geçerken şu beyaz vize kâğıtlarından kurtulmuş olmak bile sevinçle dolduruyor insanı. Uzun uzun beklemek gerekmiyor. Damga sesinin gerginliği, devlet dayatması ve hatırlatması yok. Basit şeyler bazen öylesine önemlidir ki. Size kırgın olduğunu düşündüğünüz birinden gelen sıcak bir gülüş mesela. Bütün gününüzü değiştirebilir.
Bugün tek canımı sıkan hava durumu… Şöyle ruh halime uygun güneşli bir gün olsa Porsuk kıyısında dolaşsam diyorum ama yağmur ve soğuk kalbimi kırıyor.
Daha güzel, daha sevinçli günler olacak biliyorum bunu. Küçük kararlar büyük gelişmelerin önünü açar. Bazen evindeki vazoya koyduğun bir çiçek bütün kasveti yok edip içinize bir ferahlık salabilir. Her şeye olumsuz ve kuşkuyla bakmak da mümkündür tabii. İyiyi görmemek, küçümsemek, sonuçta böyle olacak diye yorumlar yapıp küçük sevinçleri boğmak… Sevinçli anlar bulalım hayatımıza. Her karanlığı bir mum ile aydınlatalım en azından diyorum ben. Mobil telefon ağları birleştiriliyormuş. Yaşasın!