Yaşasın barış
Anneler, babalar, dikenli tellerle çevrili duvarların üzerinden bir kaç aylık, bir kaç yaşında bebeklerini İngiliz ve Amerikan askerlerine uzatıyor...
Afganistanlı anne ve babalar...
Onlar ölse de olur...
“Ama çocuklarımız yaşasın...”
“Sadece yaşasınlar...”
“Ölmesinler...”
-*-*-
İnsanlıktan utanılacak bir durum...
-*-*-
“Efendim, bunlar hep algı operasyonudur” diyenler var...
Elbette olabilir...
Ama görüntüler açık, haberler önümüzde...
Bakıyorum, bir daha bakıyorum ve “savaşlara lanet olsun” diyorum...
-*-*-
Sene 1974...
Temmuz’un sanırım 20, 21, 22 veya 23’ü...
Günü hatırlamak imkansız...
Ama o günler işte...
Kötü günler...
Yaş 7...
-*-*-
Evet, gününü net hatırlamıyor olabilirim ama yaşananları net hatırlıyorum...
Önce ana yolun bir kenarına oturtuldu herkes...
Köyün tüm eli silah tutan erkekleri esir alındı...
Hepimiz, oturduğumuz yerde üzerimize işiyoruz...
-*-*-
Hep söylerim...
Bir sidik kokusu, bir de kan kokusu aklımdan gitmez...
Ve bir de “herhalde toz toprak kokusu” derim...
Belki de ağır barut kokusuydu...
-*-*-
İddialara göre bir Türk uçağı, bizi esir alan Rumlardan bazılarına ateş açmış...
Ve yine iddialara göre arkadaşları ölen Rumlardan biri yol kenarındaki kamyonun üzerine monte edilmiş ağır makineli ile okulu taramış...
Ve kimisine göre de el bombası fırlatılmış...
-*-*-
Afganistan’da bir anne; çocuğunu duvarın üzerinden uzatıyor...
Yaşasın istiyor!
“O yaşasın, biz ölsek de olur!”
Ölmezsek, umarım bir gün bizi arar ve bulur!
Ne acı bir durum!
-*-*-
1974, Gaziveren...
Silah sesleri ile birlikte herkes esir yattığımız üç odalı ilkokula doluşuyoruz...
Orta odanın kapısı ve iki ya da üç büyük penceresi ana yola bakıyor...
Haliyle en çok mermi o odaya isabet ediyor...
-*-*-
Yan yana üç kadın...
Annem, Sıdıka teyze ve Eşref teyze...
Biz yerde, onlar üzerimizde...
Kan kokusu, toprak kokusu, sidik kokusu...
Bir gürültü, bir patırtı...
Bir toz, bir duman!
-*-*-
Eşref teyze, üç çocuğunun üzerinde...
Kurşun veya bomba parçası omuriliğine isabet ediyor...
Ve o günden bu yana tekerlekli sandalyede...
Dünyalar iyisi kocasının desteği, hepsi çok iyi eğitim almış evlatlarının sevgisi ile yaşama tutunuyor... Allah, çok uzun ve sağlıklı ömür versin...
-*-*-
Ünlü modacı Abdullah Öztoprak’ın annesi Sıdıka teyze de hafif yara alıyor...
Eşref teyze, Abdullah’ın halası...
-*-*-
Benim de dizlerimde iki minik bomba parçası...
Acaba diyorum, şimdi başvursam, gazi maaşı falan verir misiniz?
Şaka canım, şaka...
Ama hani herkese maaş bağladınız ya; belki bana da bağlarsınız!
Acaba diyorum, UBP’ye üye olursam, bu işi çözer misiniz?
Ersan bey, Hasan bey, Faiz bey Zorlu bey; üye olup da kurultayda oy kullanma hakkı bulursam, kazanırsanız maaş bağlayacaksınız sözüne ne dersiniz?
Yine şaka yapıyorum elbette...
Ama şakayla karışık, “amma hale geldi memleket” demeden de geçmiyorum!
-*-*-
Haaa bu arada belirtmekte fayda var, savaş şaka değildir...
Bazıları savaşın ne olduğunu bilmiyor...
Yaşamayan bilmez...
Ve kurulu düzeni de rahat olduğundan; “aman barış asla olmasın, hep korku salalım, hep düşmanlıkla idare edelim” havasıyla hamasi nutuklar sallıyor...
Tonlarca yalan...
Kilolarca yağ...
Ahlaksızlık ötesi yalakalık...
-*-*-
Savaş mı?
Ne uğruna?
Din?
Millet?
Milliyetçilik?
Ve sizin çocuklarınız rahat!
Yoksullarınkiler ölsün ha!
-*-*-
Ne ilginçtir biliyor musunuz; Kıbrıs’ta hem Rum hem de Türk toplumu içerisinde, “zengin” sayılan sınıftan “şehit” veya “kayıp” sayısının çok çok çok az olması sizce bir rastlantı mı?
Çok zengin ve çok milliyetçilerin askerlik işlerini büyük oranda bedelli olarak çözmeleri de bir rastlantı mı?
En milliyetçilerin de savaş görmemiş olması ayrı bir olgu mu?
-*-*-
Son bir yorum...
Bazen soruyorlar; “... Serhat, bunca acıyı yaşayıp da hala Rum toplumu ile birlikte yaşamı nasıl savunuyorsun?”...
O günler hataydı!
Milliyetçilik gazı verilmiş bir yanlışlıktı, acıydı ve suçtu...
Unutmadım.
Kimse unutmasın.
Ama affettim.
Herkes affetmeli.
Geleceğimiz için...
Çocuklarımızı, torunlarımızı tel örgülü duvarlar üzerinden yabancı askerlere uzatmamak için.
-*-*-
Belki tam aynısı olmayabilir ama çocuklarımızın yurt dışına kaçmalarını teşvik etmek zorunda kalmamak için!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Siz hiç karnında yedi aylık doğmamış bebeği; kucağında 4 yaşında oğlu ile birlikte yaşamını yitiren bir anne gördünüz mü?
Ben gördüm...
Görseydiniz; şimdi Afganistan’da bebeğini İngiliz ve Amerikalı askerlere uzatan anneleri gördüğünüzde, “lanet olsun savaşlarınıza da, dininize de, dinlerinize de” derdiniz!
Yaşasın barış!
Utanan var mı?
Çocuklar neden Türkiye’ye kampa gönderildi?
Kim gönderdi?
Veya “göndereceksiniz” talimatını kim verdi?
-*-*-
Besmele çekmesini bilmeyen insanların, iki karışlık koltuk uğruna, Cuma namazına gitmeye başladığı bir ülkede yaşıyoruz...
-*-*-
Türkiye’deki yönetimin Atatürk’e bakış açısı ortada...
Yıllarca Atatürk’ü ağzından düşürmeyen, her basın açıklaması veya bildirisinde “Mustafa Kemal Atatürk” kelimeleri mutlaka “Rum – Yunan ikilisi” ifadesi ile birlikte yer alan zihniyet; şu anda sorsanız, “Atatürk kim?” diye size kontra soruyla yanıt verecek halde...
-*-*-
Bu ahval ve şerait içerisinde, “Çocuklarımızı Türkiye’deki kamplara kim gönderdi?” sorusunu sormak doğru değildir.
Bu sorunun yanıtı gayet bilinirdir.
-*-*-
KKTC’de kamp yasakken, çocuklarımızı Türkiye’ye kampa talimatla göndermek zorunda kaldılar!
Acı mıdır bu durum?
Talimatla genel başkan seçen zihniyet, “kamp” talimatına mı hayır diyecekti?
-*-*-
Sorun, Eğitim Bakanlığı ile alakalı değildir...
Sorun, bize başkalarının tarih öğretme sevdası ve benzeri çabalarla alakalıdır.
Ve hepsinden öteye, “Kıbrıs’ın Kuzey coğrafyasının tamamen başka bir ülkenin mutlak kontrolü altında olmasıdır”...
-*-*-
Besmeleyi bilmeyen devlet erkanının her Cuma namaz kıldığı ve ne anlama geldiğini zerre kadar bilmeden, “Cuma namazı eda ettik” diye açıklama yaptığı bir ülkede, “bu kamplara gidilecek” dendiğinde, “Covid 19 tedbirleri var, gitmeyiz” denmesini mi beklerdiniz?
-*-*-
UBP’de bunu diyenin siyasi ömrü bence bitirilir...
Ne acı bir durum!
Türkiye’ye sevgi, saygı duymak başkadır; mevcut duruma düşmek bambaşkadır!
Utançtır en basit ifadeyle!
Herkesin dini inancına, ibadetine gerçekten saygım sonsuzdur... Hatta fotoğrafta gördüğünüz emekli TC’li amiralin bile, cübbeyle namaz kılmasına, sonra emekli edilmesine bir diyeceğim yok... Ama gayet açıktır ki, Türkiye’de yıllarca “Kemalist militarizmden” çok çeken ve devlet bürokrasisinden ciddi anlamda zılgıt yiyip dışlanan “mevcut iktidar ya da mevcut yönetim”; şu anda hayatta olan eskinin tüm generallerinden intikam almakta kararlıdır... 80’li yaşlardaki emekli generallerin rütbelerinin alınması ve hapsedilmeleri bundandır... Bizim siyasilerin de namaza başlamaları korkudandır! Bilmem anlatabildim mi?