Yaşasın dedikodu!
İsviçre’de “tutuklanan” bir Türk ile Ersin Tatar’ın fotoğraf çektirme meselesini geçen hafta Kıbrıs Bugün gazetesi manşetten yayınlamıştı…
Tatar’ın “önüne geleni Saray’da kabulünü ve herkesle fotoğraf çektirme merakını” eleştiren bir yazı yazmıştım.
-*-*-
Türkiye’deki Halk Tv de konuyu ele aldı…
Tam rezil olduk, ama kimsenin umurunda değil!
Çünkü daha ne rezaletlerimiz var ki!
“Üstü kapatılan”!
-*-*-
Ayrıca, Avrupa da dün Tatar – kara paracılar iddiasıyla alakalı fotoğrafı ve haberi manşetten verdi!
-*-*-
Aslında merak ettiğim ya da yazmak istediğim konu şudur:
“… İsviçre’de yakalanan Türk kardeşle ilgili bir mahkeme kararı var mı?”
Hayır yoktur!
Mafya, kara para aklayıcısı olduğundan emin miyiz?
Hayır değiliz!
Mahkemenin kesin karar vermiş olması lazım!
-*-*-
“Şaibeli, şüpheli” falan diyebiliriz!
Ve doğrudur, “Cumhurbaşkanı, bu türden şaibeli, şüpheli kişileri neden makamında kabul ediyor ki?” sorusu, çok mantıklı bir sorudur…
Asla kabul etmemeli!
Ama tatar’ın yapacak hiç işi olmadığı için, “Sünnet oldum Tatar amca” diyen her çocuğu kabul ediyor, fotoğraf çekiyor ve çok iş yapıyor havasında dolanıyor!
Dolanırken daha Cumhurbaşkanı oluyor çünkü makam arabaları, korumalar, şoförler falan!
-*-*-
Neyse, gelelim gündemimizdeki “reçete olaylarına”…
Sorgulanan veya tutuklanan kişiler “suçlu” mu?
Hayır değildir!
İsimleri, kimlikleri yayınlanmalı mı?
Kesinlikle hayır!
Beraat etme olasılığı da var!
-*-*-
Tatar ile fotoğrafları çekilen kişilerin “yüzlerini kapattık”…
Peki, doktor, eczacı bir çok “sorgulanan” ya da “tutuklanan” insanın neden isimlerini yazıyor ve fotoğraflarını yayınlıyoruz?
-*-*-
Bu sorunun tek bir yanıtı var; (gazetecilik, ahlak, etik falan geçin); dedikoduya bayılıyoruz da ondan!
O kadar!
Tutuklananlardan biri doktormuş!
Vay be!
Öteki tutuklanan da doktor!
Hade be!
Bir doktor da kaçmış!
Yok be!
Yaaa, öteki doktor da bir bakanın akrabasıymış!
Vay yavollem vay!
-*-*-
Haaa, New York’ta rezil olmuşuz!
Neler neler anlatılıyor!
Dudaklarınız patlar yazılsa ya neyse; New York’ta siyaseten hiçbir kazanım, hiçbir başarı, hiçbir adım atılmadı, dün de belirttiğimiz gibi bol harcama, bol eğlence!
Yarasın!
E bu da dedikodu değil mi?
Dedim ya, seviyoruz dedikoduyu!
Hele işin içerisine bazı seks işleri de girdiyse…
Neyse!
-*-*-
Alın size bir dedikodu daha; Hakan Fidan, Tahsin Ertuğruloğlu’na küs mü değil mi?
Tayyip Erdoğan, Ersin Tatar’ı, Piile’deki şiro meselesi nedeniyle fırçaladı mı?
Alın bir daha; “KKTC ekibinin kaldığı otelde…”
Amaaaan, bilindik şeyler canım!
Alıştığımız meseleler!
-*-*-
Bu arada belirtmek isterim; KKTC’de reçete – ilaç – doktor – eczacı “yolsuzluğu” iddiaları dışındaki iddialar da polis tarafından araştırılıyor mu?
Yoksa, gerek yok mu?
Dedikodu canım!
Seviyoruz işte!
-*-*-
Mesela Serhat bunları neden yazıyor?
Rumcu olduğu için!
Rumlardan para aldığı için!
Rum tarafında yaşlı sevgilisi olduğu için!
Bu dedikodular mı?
Tatar’ın Saray’ında hazırlanan ve her gün özel demeç verdiği kimliksiz – künyesiz yasadışı ama kimsenin dokunamadığı gazetesi yazmadı mı bunları?
Onlar dedikodu değildi ama değil mi?
-*-*-
Ne demiş Namık Kemal?
Kıbrıs’ın dedikodusu ve sivri sinekleri…
Peki Nam-ı Kemal ne demiş; “Geçme Nam-ı Kemal köprüsünden ürkütürsün vak vakları. …. …. çam diktim, git topla kozalakları”
DAÜ’yü özelleştirmek mi
Din İşleri’ni Türkçeleştirmek mi?
DAÜ battı!
KKTC Devleti, batan DAÜ’ye bütçesinde sadece 20 milyon TL ayırmış!
CTP Lefkoşa Milletvekili Devrim Barçın diyor ki, “Din İşleri Dairesi’ne ayrılan para ise 150 milyon TL!”…
-*-*-
Üniversiteye 20 milyon!
Devletin üniversitesine!
Bilim yapacak!
-*-*-
Din İşleri’ne ise 150 milyon!
Din İşleri Dairesi ne yapıyor?
Hemen bakalım:
“Din İşleri Başkanlığı, Mevlid-i Nebi haftası etkinlikleri kapsamında, 26 Eylül Salı günü Hala Sultan Camii’nde Hilye-i Şerîf eserleri sergisi ve konferansı düzenleyeceğini duyurdu... Sergide, ana vatan Türkiye’den gelen ve alanında mahir hattatların kaleme aldığı Hilye-i Şerif eserleri sergilenecek ve serginin ardından Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ünsal, Hilye-i Şerif konulu konferans verecek!”
-*-*-
Çok iyi tanıdığım biri matematikçi, öteki tarihçi iki “profesörü aradım”…
Dedim ki, “Hilye – i Şerîf nedir?”
Her ikisi de “ha!” diye yanıt verdi!
Soruyu anlamadılar!
-*-*-
Bir soru daha sordum ikisine de:
“… Peki, Mevlid-i Nebi haftası nedir?”
Bir tanesi, “sen sabah sabah içkilisin” diye yanıt verdi…
Değildim!
Öteki ise “Ma ne bileyim be gardaş, Arapçadır herhalde bu söylediğin” diye yanıt verdi!
-*-*-
Günaha da gireceyik!
DAÜ özelleştirilecek!
Oysa, keşke Din İşleri Başkanlığı, “Türkçeleştirilse!” diyecektim ki vazgeçtim; e ne yani isdersiniz çarpılalım ansızdan!
-*-*-
Haaa bu arada Mevlid-i Nebi ve Hilye-i Şerîf ne midir?
İlgilenmiyorum…
İlgilenecek vaktim de yok!
İlgilenenlere saygım sonsuz ama memleket de bu Arapça okumaların arkasından soyuluyor, arz ederim!
Bravo Ceyhun, bravo Ryan
İngiltere'de 20 yaşındaki kızı Tanyel Uzun'u 2016'da kanserden kaybeden Kıbrıslı Türk kökenli İngiliz polis memuru Ceyhun Uzun, kanserle mücadele eden çocuklara bağış toplamak amacıyla birlikte görev yaptığı meslektaşı Ryan Mckinlay ile Londra'dan Yedidalga’daki Aspava Reaturant’a kadar 4 bin 23 kilometre pedal çevirecek.
-*-*-
Ceyhun Uzun'un tek çocuğu Tanyel'e, 2013'te henüz 18 yaşındayken kemik kanseri teşhisi kondu. Tanyel, aldığı yoğun tedaviye rağmen hastalığının nüksetmesi üzerine Ocak 2016'da 20 yaşındayken yaşamını yitirdi.
-*-*-
Uzun ailesi, Tanyel'in vefatının ardından kızlarının anısına KKTC'li kanserli çocuklara ve ailelerine yardım etmek amacıyla İngiltere merkezli "Tanyel's Smile (Tanyel'in Gülüşü)" vakfını kurdu.
-*-*-
Uzun, yolculuk boyunca kanserli çocuklara yardım toplayacaklarını belirterek "Vakfımızın hedefinin yaklaşık yarısına ulaştık. 10 bin sterlin toplamak istiyoruz. Galiba şu an 4 bin sterlini geçtik. Siz de bağış yapın. Ne kadar olduğu fark etmez. Farkındalık yaratalım" dedi.
-*-*-
Uzun, Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte, yolculuğun 20 gün sürmesini hedeflediklerini belirterek "Tabii 21-22 gün sürebilir ama benim hedefim 20 çünkü kızımızı kaybettiğimizde 20 yaşındaydı. O bizim için her zaman 20 yaşında kalacak." diye konuştu.
-*-*-
Ceyhun Uzun, İngiltere, Fransa, İsviçre, İtalya ve Yunanistan'ı geçtikten sonra Türkiye'ye varacaklarını ifade etti. Uzun ve Mckinlay, Mersin’den gemiyle KKTC’ye gelecek.
-*-*-
Haftada ortalama 70 kilometre bisiklet sürüyorum…
3 haftada sürebileceğim miktar 210 kilometre…
Ceyhun ve Mckinlay’in sürüşlerinin yanında bizimkisi “Bisiklet sürmek” bile sayılmaz!
Düşündüğüm zaman, içimi heyecan kaplıyor gerçekten…
Kolay gelsin diyorum…
Tanyel’s Smile adlı internet sayfasından da takipte olacağım…