Yaşasın düş gücü…
Çocuk mantığıyla yaratılan ‘gerçekler’
Sanırım birkaç yıllık bir öğretmendi. Davranışları bunu gösteriyor:
- Hocam, sürekli okurum sizin Dergi’yi, “Çocukların sadece Kıbrıs’ta değil, dünyada ün yapmış ‘Çocuk Klasiklerini’ de okuyunca, dünyalarının genişleyeceğini” yazdığınız yazı çok ilgimi çekti ve bu konu doğrultusunda çalışmalar yapmaya başladık. Bir de siz göresiniz / paylaşalım diye size getirdim bazılarını” diyerek, bir tomar kâğıdı bana vererek gitti…
GERÇEKTEN DE İLGİNÇTİ…
Çocuk mantığıyla yaratılan ‘gerçeklerin’ bir bölümüne birlikte bakalım:
- “Başlangıçta, yalnız ateş ve su vardı. Birbirleriyle savaştılar. Sonunda su kaynadı, taştı ve ateşi söndürdü…”
- “Eskiden insanlar, dünyayı tepsi gibi ‘dümdüz’ zannederlermiş. Şimdi ise, dünyanın bir tepsi gibi yusyuvarlak olduğunu biliyoruz. Asıl tuhaf olan, dünyanın düz olduğunu iddia edenlerin, onca yıl, okullara gitmiş, eğitim görmüş olan büyükler olması…”
- “Eğer, gökyüzünde güneş parlıyor olmasaydı, insanlar, gece gündüz, elektrik kullanmak zorunda kalacaklardı. Kimin ekonomik gücü yeter ki buna !”
- “Isı, güneşte milyonlarca derecedir. Neyse ki gölgede daha az!”
- Dünyanın, dört köşesi vardır. Bunları pusulayla buluruz…
Dünyayı, Tanrı yarattı. Güneşin de bir kısmını !”
HANSEL İLE GRETEL…
- Dünyadaki, ilk insanlar, Hansel ile Gretel’di. Bir ormanda yaşıyorlar ve her gün, kendilerine verilen çöreklerle besleniyorlardı…
- Başlangıçta her yer, buzullarla kaplıydı. Kış, öylesine şiddetliydi ki, yalnızca, ‘kutup ayılarıyla, kuşlar’ hayatta kalabildi…
Güneş güçlendikçe buzlar eridi, insanlar ortaya çıktılar… Buzul çağından sonra: “Taş Devri” gelir; çünkü bu çağda insanlar, taşla geçiniyorlardı (…)
O zamanlar, toprak işlenmezdi. Orman ve tepeler bakirdi. İnsanlar, yetiştirdikleri sebze bahçeleri ve ormandaki böğürtlenlerle yetinirlerdi !’
“Yaşam: Yeterince düşman bulunmadığı için barışçıldı! Kadınlar dışında, ‘taş devri’ insanları mutluydu…
Kadınlar, çamaşır yıkar, ütüler ve her yıl çocuk doğururlardı!’
* * *
“”Taş Devri” bitmeden… “Maden Devri” başladı… Yaşam kolaylaştı. İnsanlar, madenden yapılmış ‘dikiş makinesi, bisiklet’ gibi gereçler kullandılar. Zırhlar da, bu devirden kalmadır…
İnsanlar, demircilik tahsil etme imkânına kavuştuğunda, ‘vahşi hayvan’ kovalamak zorunluluğundan kurtuldular… Pek de zeki olmadıklarından okuma yazma bilmezlerdi…
Duvara çizdikleri, üç yaşındaki çocuğun resimlerini andıran eserlerine bakılınca… ‘Resim Yeteneklerinin de’ bulunmadığı anlaşılıyor!
MADEN DEVRİ ve ABD
Maden Devri’nde yaşamak, izcilik gibi bir şeydi! Yemekler kötü, tuvalet ise, yerde bir çukurdan ibaretti… İnsanlar, geceleri, ‘kamp ateşi’ başında oturur, birbirlerine “Cin-Peri” masalları anlatırlardı…
* * *
Kristof Kolomb, ABD’ye giden ilk göçmendi ama birkaç yıl sonra geri döndü…
Amerika, sandığı gibi ‘Hindistan’ değil, ‘Brezilya’ idi… Ülkenin adı: ‘İndia – Hindistan’ olmadığı halde, yerliler: “İndians-Hintliler’di.
Dünyanın, yuvarlak olması, Kolomb ve adamları açısından büyük şanstı. Aksi takdirde, kenarından düşerlerdi!!!
Beraberlerinde, yerlilere ‘ayna’ götürdüler. Herhalde yerliler, aynaya bakıp, kendilerinden korktukları için, ormana daldılar ve kayboldular…
Bu yolla beyazlar, pek çok ülkeyi ele geçirdi!
* * *
Çocuklarla başladı madem, çocuklarla bitirelim ve onların, vücudumuzu, nasıl tamladıklarına bakalım: … (Bütün ödevlerden özetleyerek tek bir konuya dönüştürdüğümü de ekleyeyim, unutmadan…)
“Vücudumuz, sahip olduğumuz ilk şeydir. Onunla birlikte doğarız. Diğerlerini ise sonradan ediniriz. Vücudumuz, sahip olduğumuz en önemli şeydir. O olmadan, hiçbir şey yapamayız.
Bu nedenle, vücudumuza iyi bakmalı, sağlıklı beslenmeli ve onu, trafik ve benzeri kazalardan korumalıyız (…)
En içimizde, ‘İskelet’ bulunur.
Bu, üzerine etlerin asıldığı bir çeşit sehpadır… Etin üzerini derimiz, çeşitli renklerdeki duvar kâğıdı gibi kaplar… Kemiklerimiz, yıllar geçtikçe ufalanan ‘kireçten’ yapılmıştır. Öldüğümüzde, geriye kalan tozudur (…)
Nabzımız, damarlarımızda akan bir tür kandır. Kırıldığında ölürüz. Vücudumuzda “kan ve su damarları” bulunur. İnsanlar üzülünce, “kan” kalbe, “su” ise gözlere gider. Akciğerlere giden “kan” iyice havalandırılır, yeni bir dolaşıma başlamadan önce, iyice havalandırılır!
* * *
Apandisit, tehlikeli bir hastalıktır.
Gece, bir ‘hırsız gibi’ gelir ertesi gün sanki bıçak, gırtlağımıza saplanmış gibi hissederiz…
Mide yaralarını iyileştirmek için “tendürdiyot ve plaster” yeterli olmaz. Daha keskin bir şeyler gerekebilir…
HAFIZA
“Hafıza, kafamızın içindeki büyük gri yumrudur…
Yaşlandıkça, küçük ve kara bir yumruya dönüşür.
Hafızanın çalışmamasının nedeni, beynin önüne bir perde inmesidir… Bu, okulda başımıza sık sık gelir…
Yaşlandıkça, tıpkı “işitme duyumuzun” zayıfladığı gibi hafızamız da zayıflar.
Yaşlıların hatırladığı tek şey: Torunlarının doğum günüdür…”
* * *
“Çocuk kompozisyonlarından – ekler kullanarak – toparladıklarımdır bunlar…
Doğruyu söylemek gerekirse: Bazı “ara bağlar” kullandım, konuyu bütünlemek için ama yine onların yazdıklarından…
* * *
Büyüklerin Dünyası’nda, çocuk olmanın ayrıcalığı… Gerçekleri olduğu gibi değil… Olmasını istediği gibi dile getirmek değil mi?
Öyleyse, yaşasın düş gücü…