Yaşayan ölü Lama ve Avrasya Budistleri
Daha 100 yıl önce Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında 100’den fazla etnik grup yaşıyordu. Şimdi Türkleşen kaldı, dilini ve kültürünü korumak isteyen kaçtı.
Ulaş Gökçe
Ne acılar çekti ve ne acılar çekiyor çoğunluğa benzemeyenler. Bitmek bilmiyor dilin, dinin, dinsizliğin dile, dine, dinsizliğe verdiği acılar. Daha 100 yıl önce Türkiye’nin Karadeniz kıyılarında 100’den fazla etnik grup yaşıyordu. Şimdi Türkleşen kaldı, dilini ve kültürünü korumak isteyen kaçtı. Kaçtığı yerde belki de yok oldu. Yüz yıl önce Girit’in nüfusunun yarısı Türk’tü. Şimdi sadece sokakların isimlerinde kaldı Türkler. Yüz yıl önce Kırım’da Türki dilde konuşan Yahudi halklar yaşıyordu. Şimdi bazılarının sayısı bin kişiye, bazılarının 4 kişiye düştü. Din dini, dil dili, dinsizlik dini, millet milleti katletti, katlediyor. İnsanlık kendi kendini yok ediyor.
Avrupa’daki tek yerli Budist halkı Kalmuklar, Moğolların Oyrat boyundan geliyorlar. Moğol-Türki halkların tümü gibi göç ede ede 16. yüzyıldan beridir bugünkü Kalmukya’da yaşıyorlar. Tibet Budizmine mensup bu halk eski Türki-Moğol dini Tengriciliği de geleneklerinde yaşatıyor. Kalmuklar, Rusya İmparatorluğu’nda çok uzun yıllar Hıristiyanlaştırılmaya çalışıldılar. Pek çoğu dilini ve dinini kaybederek asimile oldu, diğer halkların arasında kayboldu. 1917 devriminden sonra Kalmukya, Don ve Kuban gibi içsavaşın merkezi oldu. Beyaz Ordu yanında savaşan çok sayıda Kalmuk savaştan sonra batılı ülkelere göç etti. İkinci Dünya Savaşı sırasında tüm Kalmuk halkı Sovyetler Birliği tarafından topraklarından sürüldü. Bu sürgünde halkın yarısı hayatını kaybetti. 1897 sayımına göre Rusya’da 200 bin olan Kalmuk sayısı sürgün ve savaşlardan sonra bugün itibarıyla 180 bine düştü.
TUVALAR
Avrasya’daki bir başka Budist ve Moğol halkı ise Buryatlar. Kalmuklar gibi sürgüne tabi olmasalar da çok eski bir millet olan, çeşitli devletin kuruluşunda yer alan Buryatlar da asimilasyona tabi olan halklar arasında yer alıyorlar. Doğu Sibirya’da, Buryatya Cumhuriyeti’nde yaşayan bu halkın komşusu ise bir diğer geleneksel olarak Budist olan Tuva halkıdır. Tuvalar Kalmuk ve Buryatlar gibi Moğol değil, Türki bir halktır. Şamanizm, Tengricilik ve Budizmi birleştiren bu uzak ve ulaşılması zor memleketin halkı ulusal ve sosyalist devrim yaşayan Moğolistan, Çin ile içsavaş ve sosyalist devrim yaşayan Sovyetler Birliği arasında kalmıştı. 1921 yılında kurulan bağımsız devlet Tuva Halk Cumhuriyeti, Sovyetlerin hem uydusuydu, hem de aynı “devrimci” yöntemleri kullanıyordu. Halkın %90’ının göçer olduğu ülkede zorla yerleşik hayata geçirilme çalışmaları uygulandı, inançlara ve geleneklere karşı savaş başlatıldı.
Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi Tuva, Kalmukya ve Buryatya’da da asimilasyon ve sonuçta bir halkın harçlarından biri olan inanç gelenekleri hedef alınmıştı. Alevi inancının parçası olan ritüeller gibi olgular, aynı zamanda Türk ve Kürt halklarının çok değerli kültürel öğesidirler. Bu inanç yoksa türkü de yoktur. Türkü yoksa şiir de yoktur. Şiir yoksa kültür de, dil de yoktur. Bu basit gerçekten yola çıkarak Avrasya Budistlerinin yaşadıklarını daha iyi anlayabiliriz.
BUDİZM
Budizm, içinde pek çok sayıda laik öğreti de taşıyan çok geniş bir coğrafyaya yayılan bir inanç ve yaşam sistemidir. Budizm, bir tapınakta ibadetle sınırlı olmayacak kadar geniş bir sistemdir ve bünyesinde geleneksel tıp, spor, felsefe sistemleri barındırır. Eleştirel düşünceyi, inanç sisteminin ortasına yerleştiren bu din, zamanla değişen yaşamın her yeniliğini içinde barındırabilecek kadar da esnektir. Bu nedenle her dinin sahip olduğu etno-kültürel özelliklerden çok daha fazla yerel kodlar taşır. Buryat, Kalmuk ve Tuva Budist halklarının inançlarına (tüm inançlara saldırı gibi) yönelik Sovyet politikası bu nedenle sadece kurumsal dini değil, binlerce yıllık kültürü tahrip etmişti.
1917 yılından itibaren Budist yörelerde Sovyet iktidarı binlerce Budist öğretmeni, rahibi katletmiş, 1940 yılı itibarıyla yüzlerce Budist tapınağını ya tümden havaya uçurarak, ya da kapatarak yok etmişti. Bununla birlikte Buryat gibi halklar Moğol alfabesinden Kiril alfabesine geçirilerek tarihsel bağ da kopartılmıştı.
1917 yılında Buryatya’da 200’e yakın Budist manastırı, okulu, ibadethanesi ve 16 bin Lama vardı. 40’lı yıllarda ise burada tek bir tane ibadethane kalmamış, rahiplerin ve öğretmenlerin çoğu katledilmişti. Aynı durum diğer Budist bölgelerde de yaşanmıştı. 40 yılında artık Rusya’da açık tek bir Budist ibadethane veya okul kalmamıştı.
PANDİDO HAMBO LAMA
Buryatların dini liderlerinden olan Daşi Dorjo İtigelov’un hikayesi yaşanan tüm acıların en güzel örneklerinden biridir. Doğu Sibirya Budistlerinin başı olan Daşi Dorjo 1852 yılında Buryatya’da doğmuştu. 15 yaşında Alan köyündeki Anagay Dasan denilen, Anaa Datsan’ı, yani manastırına katılır. Burası Buryat Budistlerinin dini ve kültürel merkeziydi. Tiyatrosu, kitap basım evi, sanat atölyeleri vardı. Bu eşsiz merkez 30’lu yıllarda Sovyet iktidarınca talan edilmiş, rahipler ve burada yaşayanlar öldürülmüş, bina havaya uçurulmuş, geriye kalan kısmı ise ahıra çevrilmişti. İtigelov burada 23 yıl eğitim alır ve çeşitli Budist ilimlere hakim olur. Bunun ardından 1898 yılında Orongoy’daki Datsan’da öğretmen olarak çalışmaya başlar ve 1904 yılında buranın başrahibi olur. Bulunduğu pek çok yerde halkı için önemli işler yapan, Tibet ilaçları üzerine ve dini metinlerin çevirisini yapan, çok sayıda kitap yayınlayan Daşi Dorjo 1911 yılında artık Pandido Hambo Lama, yani Buryat Budistlerinin başı unvanına sahiptir.
1917 yılından sonra ve özellikle 20’li yıllarda yeni Sovyet iktidarının artık kökleşmesiyle dine saldırılar başlar. Hambo Lama İtigelov yavaş yavaş başlayan din adamları katliamının durmayacağını, daha da büyüyeceğini anlar ve rahiplerin ülkeden kaçmalarını önerir. Rivayete göre İtigelov, öğrencilerinin ve rahiplerin aynı teklifi ona da yapmaları üzerine “Beni yakalayamayacaklar” diye cevap verir. 1927 yılında İtigelov öğrencilerini etrafından toplar ve Lotus oturuşuna (bağdaş) geçer. Öğrencilerine “Beni 75 yıl sonra ziyaret edin” der ve ölülerin ardından okunan dua-şarkıyı söylemelerini ister. Öğrencileri bunu reddetse de İtigelov duaya başlar ve ardından öğrencileri ona katılır. İnanca göre Hambo Lama Nirvana’ya ulaşmıştır. Lotus oturuşuyla Nirvana’ya ulaşan Hambo Lama bu şekilde, yani meditasyon yaparak, oturduğu halde gömülür. Hambo Lama’nın bedeni ilk kez 1973 yılında Budistlerce kontrol edilir ve aynı şekilde, bozulmadan korunduğuna ikna olunarak tekrar gömülür. 2002 yılında, gömünün son şahidi Lama’nın bulunduğu yeri gösterir ve İtigelov 75 yıl sonra yerüstüne çıkarılır. Rahibin bedeni önce bir manastırda tutulur, sonra da onun anısına yapılan bir ibadethaneye taşınır.
HİÇLİK, VAROLMAMAK
Hiçlik, olmama, Sunyat mertebesine eriştiği inanılan Lama’nın vücudu çeşitli bilim insanlarınca incelenir. Saçları, sakalları uzamamıştır. Ancak herhangi bir mumyalama işlemine tabi olmayan vücudunda bozulmaya dair herhangi bir iz bulunamamıştır. Çeşitli ülkelerden bilim insanları 3 yıl boyunca incelerler cesedin bozulmadığını, herhangi bir ceset kokusu saçmadığını, dokuların canlı belirtiler verdiğini tespit ederler. Bununla birlikte Budist camiasının Lama’nın yaşadığına dair bir iddiası da yoktur. Onlara göre yaşamın belirtileri tartışılmazdır. Ancak ölümün de belirtisi bellidir. Bu nedenle Lama hiçliğe, var olmamaya gitmiştir.
Pandido Hambo Lama Daşi Dorjo İtigelov teslim olmamıştır. İtigelov kendini vahşilerin eline de teslim etmemiştir. Kurtarabildiği kadar insanı kurtarmış ve halkının, Tibet’in tepelerinden Kalmuk steplerine kadar, binlerce yılda geliştirdiği bilgelikle insanlık düşmanlarına cevap vermişti. Daşi Dorjo yaşıyor, yaşamıyor veya hiçlikte, Nirvana’da bulunuyor… Bunun artık bir önemi yok. Dua ederek, bağdaş kurmuş 165 yaşındaki bedeni, zulme karşı dimdik duruşun anıtıdır. Mikroskoplar cesedinde bozulma görmedi. Yarın görebilir. Ancak bu Lama’nın diktiği, bugün elle tutulur, gözle görülür, yarın toprak olabilecek anıt her şeyden önce manevidir. Zulme karşı teslim olmamanın, bilgeliğin anıtı. Silahın, zamanın, gücün, iktidarın insanlığa karşı yaptıklarına karşı dimdik duruşun anıtıdır. Sadece kendi gibi olmaya çalışan insanların, dilini ve inancını korumaya çalışanların anıtıdır.