Yaz Sıcağı
Okur hikayenin içerisine girebiliyorsa yazar başarılıdır. Tasvir ettiği mekanlar, karakterler romandan çıkıp günlük hayatın içerisine nüfüz edebiliyorsa okurun zihninde, o roman okunasıdır.
Bir kaç günümü minik Melike ile ağaç tepelerinde gevezelik ederek, büyüğü ile aşk ve siyaset tartışarak geçirdiğim sayfalarda Yaz Sıcağı’nın okuması rahat, eğlenceli belki biraz düşündürücü bir Roman olduğunu sanmıştım. Yanılmışım.
Bölünmüş kimlikler, kişisel ve politik darbeler, hep üstü örtülen acılar ve toplum baskısı ile yol alırken birden keskin virajlara dalıyor okur ve koltuğuna bir sıkı yapışıyor. Hele de Kıbrıslı ise okuyan, yaşadığı şok bir o kadar daha derinden geliyor. Kitap tam anlamı ile, bir sağlam silkeliyor okuyucusunu, derin izler bırakıyor. Karakterler çok daha uzun süreler yaşıyor yanı başında, gerçekmiş gibi. Acıtıyor.
Başkalarının travmaları ne kadar yaralar ki bizi?
Acıları, kayıpları canımızı kaç yakar?
Gözümüzü kapatsak diner mi, düşman bellediğimizin yası?
Bu toprakların acıları, hiç duymasak, hiç bilmesek silinir mi?
Doğru bildiğimiz yanlış, haklı gördüğümüz suçlu, en bencil seçtiğimiz en fedakarımız olabilir mi?
Gerçek ne, hangisi, kim masum?
Bu soruları sorduruyor tek tek, cevapları üzerine kafa yorduruyor samimi yazar. Çok az Türkiyeli aydında karşılaştığımız açık yüreklilik ile Kıbrıs’ı dinliyor, okuyor, anlıyor Kıbrıslı’yı ve çok güzel anlatıyor.
Klasik tanımlara saplanmadan, ezbere cümleler kurmadan örüyor olaylarını Defne Suman, ayrıntılarda şeytanı arıyor, bulamıyorsun. Hellim’in yanına katık ettiği domatesin tadını yaşatıyor tasvirleri. Bir de hellime peynir demekten vazgeçse, kıbrıs ağzı kullanımına azcık daha özen gösterse, daha bir özgün olsa romanı.
Sevdiği yazara yakınlık duyar okur. Satır aralarında yakaladığı duygulardan tanır yazarı. Hayat hikayesini merak eder durur. Tanıdık tepkiler arar satırlarında, bütünleşmeye çalışır düşünceleri ile.
Gerçekten yaşanmış mıdır bu yazılanlar, yazar kendi hikayesini mi anlatıyordur sorusu sürekli tekrarlanır okuyucunun zihninde. Ana karakter hep yazar ile özdeşleştirilir.
Farklı kimliklere bürünebilen yazar, başka başka hikayeler ile tanıştırır okurunu farklı zamanlar, değişik mekanlarda. Yine de hepsinde tanıdık bir şeyler vardır, bildik bir tad. Hiç bitmesin, karakterler dünyandan çekip gitmesin istersin. Bir romandan başkasına atlar, doyamazsın.
Melike’yi ve Defne Suman’ı henüz tanımıyor iseniz, hiç beklemeyin derim.
Bu sıcakta, karpuz tadında.