YAZ SICAK MI GEÇECEK?
Gazeteci Mehmet Ali Birand’ın 1974 Kıbrıs savaşını anlattığı kitabın adı ’30 sıcak gün’dü.
Işıklar içinde uyusun, Birand 20 Temmuz ve 14
Ağustos’taki iki çıkarmayı ve etrafındaki diplomatik
gelişmeleri anlattığı kitabında ‘sıcak’ kelimesini
mecaz anlamında kullanmıştı.
Yoksa Kıbrıs’ın yazı ‘serin’ olmazdı zaten…
Hele Temmuz ve Ağustos ayları, tam ‘çöl havası’…
* * *
Kurak ve çorak iklimli Kıbrıs bir ‘sıcak yaz’a daha hazırlanıyor.
Malum: Liderler tam iki yıl boyunca ‘işler yolunda gidiyor’ havası yarattı, insanlar çözüm ‘ha geldi, ha gelecek’ algısına sokuldu.
Ve lakin dönüp dolaşıp ‘2014 Ekim ayarları’na vardık!
Yani Barbaros Hayreddin Paşa gemisinin krize neden olduğu günlere…
Tıpkı şimdiki gibi…
Tek farkla: Barbaros o zaman yeşile boyanmıştı, şimdi ise boyası kırmızı!..
* * *
Akdeniz’in dibinde olduğu varsayılan, rantabl olup olmayacağı henüz bilinmeyen ve en az 5, hatta 10 yıl sonra piyasaya çıkabileceği öngörülen doğal gaz için bir kez daha gerilim yaşıyoruz.
Bütün absürdlüğüyle diplomasi literatürüne giren ‘Mehter Marşı vakası’ bu kadarıyla kalır mı, yoksa gerilim daha da artar mı, kimse bilemiyor.
Suriye’de yaşananlar başta olmak üzere bölge cadı kazanı gibi ve kıvılcımın ne tür yangınlara yol açabileceği hesaplanamıyor.
‘Sıcak yaz’ kaygısı giderek yayılıyor.
* * *
İlkbaharın son 15 gününe girmişken tam bu noktada şu soru önem kazanıyor: Gerilimi düşürmek için kim, ne yapmalı?
Elbette birinci sorumluluk iki toplum liderine ait… Akıncı ve Anastasiadis meteorolojik olarak ısının 45-50 dereceye çıkmasını engelleyemezler ama siyasi sıcaklığın artmasının önüne geçebilirler.
Seçim atmosferi içinde Kıbrıs Rum siyasetinin hamasete saracağını, Kıbrıs Türk siyasetinde hükümetteki iki sağ parti başta olmak üzere bu gerginlikten nemalanma gayretine girişeceğini, etki-tepki ortamında vaziyetin daha da kötüleşeceğini tahmin etmek zor değil.
Dolayısıyla liderlerin hem ‘karşılıklı suçlama’ oyunundan olabildiğince uzak durmalarında, hem de karşı tarafın gaz konusundaki hassasiyetlerini anlamalarında büyük fayda var.
* * *
Liderler 2 yıl boyunca yoğun bir tempoda birçok konuyu masaya yatırdılar ve önemli ilerlemeler kaydettiler, ancak ‘siyasi irade’ gösteremeyince 2014 Ekim’ine geri döndüler ve ‘toplumsal desteği’ yitirdiler.
Her iki lider de yüzde 50 oranında sorumludur.
Ancak liderlik pozisyonları devam ediyor ve sürüklenmekte olduğumuz ‘yaz sıcağı’na karşı atacakları adımlar kritik öneme sahip.
Yeniden ‘hisa’ çekip müzakere masasını toparlamaları ve süratle bir çözüm hedefine odaklanmaları en iyi senaryo. Ama neredeyse imkansız.
Bunu yapamazlarsa, gaz konusunda karşı tarafı provoke edecek tavır ve girişimlerden uzak durulmasını sağlayabilirler.
Açıkçası, bu girilen ortamda bunu bile yapacaklarından –ya da yapabileceklerinden- kimse emin değil.
Geriye Akdeniz’de petrol arayan şirketlerin ‘risk yönetimi’nden kaynaklanan ‘mantıklı tavır’larına medet bağlamak kalıyor.
2017 yazının ‘sıcak’ geçmemesi bir Allah’a, bir de dev enerji şirketlerine bağlı…