1. YAZARLAR

  2. Erdinç Gündüz

  3. Yazmak-Yazmamak
Erdinç Gündüz

Erdinç Gündüz

Yazmak-Yazmamak

A+A-

Eminim siz de olursunuz. Bazen, bir yerlere çakılıp kalırsınız.  Çevrenizde olup bitenlerden bıkıp usanmış hatta umutsuzluğa kapılmış bir duruma düşersiniz.   Böyle bir psikoloji içindeyim  şu günlerde.  “Yazsam ne olacak, yazmasam ne olacak ?” dedim...  “Güzel şeyler de var, onlardan söz et...” dedim,  yazmaya başlarken.  Güzel şeylerle ilgili başladım ama bitiremedim.  Aklım başka yerlerdeydi çünkü.

Ne yazsaydım ki ?

New York’daki yeni başarısızlığı mı ?  ‘Görüşme Zemini’ çabalarındaki  karmaşayı mı ? Konuyla ilgili ülkedeki yorumları (!)  mı ?

Anastasiadis’i ve onunla aynı kafada olanları mı yazsaydım ?  Sayın KC Başkanı’nın, bir dediğinin diğerini tutmadığını;  ülkeyi Taksim’e doğru nasıl götürdüğünü mü yazsaydım ?

Başkan Akıncı’nın açıklamalarını mı  yazsaydım ?

Yoksa,  Başbakanımızın, Cumhurbaşkanı’na uyarıları (!) sırasındaki üslubunu mu ?

Ülkemde, her gün sayısı biraz daha artan, cinayetler, tecavüz olayları, tacizler, darpları mı yazsaydım ? Yoksa trafikteki rezilliği mi ?

Hastanelerimizle ilgili iddiaları mı ? Yoksa KIB-TEK’te olup bitenleri mi ?  Yoksa okullarımızı, yaşanan sorunları mı ?

Üniversitelerimizdeki,  düşen öğrenci sayısını mı yazsaydım ?

Unutturulan, veya unutturulmaya çalışılan Girne’deki ‘infilak’ olayını mı yazsaydım ?

Ekonomimizdeki karmaşayı mı ? TL’yi mi ,  EURO’yu mu ,  Sterlin’i mi  yazsaydım ?

***

Notlarımı toparlamaya çalışırken bir de baktım ki bu yazı çıkıvermiş ortaya. Üstelik farkında olmaksızın memleketin genel halini yansıtan bir yazı oluvermiş. Bu kadarcık mı hepsi ? Değil, biliyorum.  Eklenecek daha o kadar çok şey var ki...


'Keşke’li bir ömür

‘Keşke’ sözcüğünü hiç sevmem.  Bir ‘pişmanlık’ ifadesi olarak kabul ederim bu sözcüğü. Olabildiğince de kullanmamaya çalışırım.  “Önemli olan pişman olacağın birşeyi yapmamak veya söylememek” derim hep.  Derim de,  gayretlerimde çuvalladığım da çok olur.  Bazen, hem “Keşke...” diye başlarım sözlerime,  hem de “Aha gene kullandın mecburen” derim.

Ve işte gerçek,  suratımıza patlayan bir şamar gibi... Bir ömür geçti gitti ‘Keşke’lerle... Sevmesek de hep kullansak da... Bırakınız özel hayatınızı. Tarihinizin ne kadar çok  ‘Keşke’ ile dolu olduğunu hesapladınız mı hiç ?

“Keşke, bütün bunlar olmasaydı...” demediniz mi hiç ?...

“Keşke, bu cennet ada, savaşlar, ölümler, göçler ülkesi olmasaydı...” demediniz mi hiç ?

“Keşke, ne 63’leri, ne 74’leri yaşamasaydık... “demediniz mi hiç ?

“Keşke, bu memlekette doğup büyümeseydim; bu memleketi bu kadar çok sevmeseydim...” demediniz mi hiç ?


Sokak Ağzı

“Geçen  hafta bu sütunlarda gördüm. Gerçekten de, Maraş konusunda İngiliz nerede ? İngilizin söyleyeceği hiçbir şey yok mu  bu konuda ?”

***

“Akıncı New York’a gitti, Özersay da peşinden. Akıncı davetliydi, kimle görüşeceği de belliydi. Özersay kimin davetlisiydi ?”

***

“Bir Başbakanın, Devlet Başkanı’na bu şekilde hitap etmesi kabul edilebilir mi ? Dünyada bunun bir örneği daha var mı ?”

***

“Girne’nın doğusundaki o büyük patlamadan bir haber var mı ? Ne oldu ? Unutturulmaya mı çalışılıyor ?”

***

“Eyvah eyvah. Okullar açıldı trafik gene allem gallem. Çıkış saatlarında trafiğe çıkanın vay haline....”

***

“Gazeddacılık da biddi ülkede. Gazeddacılarımız da üçe bölündü. Çözümcüler, çözüm aleyhdarları ve bir da yalakalar. En enteresanı da yalakalar grubu. Ben şahsen onları takip ederim. Nasıl fır fır döndüglerini zevgnan izlerim.”

***

“Bir tarafta çözüm için görüşme, görüştürme çabaları diğer tarafta Rumların silahlanmaya devam etmesi. Bu ne lahana bu ne turşu.”

***


Anlayana

“Kişinin susması, her zaman, söyleneni onayladığı anlamına gelmez. Bazen, canı, aptallarla tartışmak istemiyordur.”  (Albert EINSTEIN)

 

Bu yazı toplam 2298 defa okunmuştur.
Önceki ve Sonraki Yazılar