YEMEDEN, BİRBİRİMİZİ, GELECEĞİ...
Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin hükümette yer almasının önemini tüm toplum yaşadık.
Nasıl ki, “ne anladık bu hükümetten” dediğimiz nice sebep var.
Ve halen sinirlerimiz alt üst...
Eğitimden sağlığa, yasa dışılıktan kayırmacılığa, başıboşluktan sistemsizliğe kadar...
Tümünü eleştiriyoruz.
Öyle de ‘Su Anlaşması’nda hakkını teslim etmemiz gerekiyor.
* * *
Eğer UBP’ye kalsa, “su yönetimi”nde elde avuçta kalan da gidecekti.
“Tavla teslim”di ilk metin!
- İmzalayalım, demişti ilk günden UBP...
Gözü kapalı imzaya hazırdı.
CTP onca sancıya rağmen “Türkiye ile de müzakere yapılabileceğini” gösterdi.
Ayıbı yok bunun.
Hele “Türkiye karşıtlığı” gibi zorlama yorumlara hiç gerek yok.
CTP düşe kalka yürüdü bu yolda…
Tökezledi.
Kendi içinde kanadı, savruldu, yalpaladı.
Ama direndi.
İlla ki “ideal sonuç” arayacaksak, zor.
Ancak “toplumsal fayda” ileriye taşındı.
* * *
Yeterli mi?
Elbette değil!
Çünkü ortada bir “koalisyon” var.
Kimi zaman bu gerçeği unutuyor, “tek parti iktidarı” yanılgısına düşüyoruz.
Üstelik; Kıbrıs’ın kuzeyindeki koşullarda henüz “hükümet” olmanın “iktidar”la eş anlama gelmediğini bile bile…
* * *
Kimi alternatif siyasi yaklaşımların salt “CTP karşıtlığı” üzerinden ürettiği söylemler ya da risk almadan ve çözüm önermeden “sempati siyaseti”ne yönelmesi sürecin hepimize bir başka öğretisi oldu.
* * *
“Parti içi demokrasi”nin önemini de yeniden yaşadı toplum.
Eğer CTP Parti Meclisi’ndeki insanlar gerçek birer siyasi figür olmak yerine “çam yarması” rolüne bürünseydi, sonuç bu olmazdı.
Partiler, siyasi kararların farklılıklar zemininde tartışıldığı mecralardır, alışmadık, alışacağız.
* * *
Şimdi sırada “Ekonomik Program” var.
Türkiye ile yeni bir müzakere kapıda.…
“İmzalayalım, para gelsin, maaşları ödeyelim” kolaycılığı ve popülizmine yenilmeden, çok daha gerçekçi ve dirayetli, belki daha zor bir süreç hepimizi bekliyor!.
Kabul edeceğiz ki, yurdumuzun ciddi yapısal dönüşümlere ihtiyaç var.
Bu dönüşümler toplumsal varlığımızı yok etmeden ve büyük “alt üst”lükler yaratmadan yaşanabilmeli.
Bunun için de yine sabırla, kararlılıkla, toplumlun hassasiyetlerini masaya yansıtarak ve “statüko”yla da yüzleşerek hareket etmeliyiz.
Ne birbirimizi yiyerek...
Ne de geleceğimizi...