Yemek ve aciliyet!
“Gayriresmî akşam yemeğinin herhangi bir gündemi olmayacak ve iki lider sosyal ortamda karşılıklı görüş alış verişinde bulunacak” şeklinde vermişti haberler New York’taki buluşmayı ama öyle olmadığı çıktı ortaya…
“Gayriresmî’ydi, masada gündem yoktu, sadece yemek yenecekti” derken 4+1 görüşme olacak olması, geçiş kapılarının artırılması gibi konularda varılan görüşbirliğiyle birlikte yendi yemekler…
Herhalde sadece bir yemek için davet etmemişti Guterres tarafları taaa New York’a…
*
Buluşmaların başına ‘gayriresmî’ sözcüğü konuyor, olacak olan buluşmaya da ‘gayriresmî’ sözcüğü öncülük ediyor belli kesimleri kızdırmamak için ama sonuca doğru gidilecekse benim için hiçbir sakıncası yok.
‘Gayriresmî’, sonuçta ‘Resmî’ olacaksa böyle devam edebilir bana sorarsanız…
*
Diyaloğun devam etmesi çok önemli… Türkiye ile Yunanistan arasında yeniden başlayan diyalog ve ortak sorunların çözümlenmeye çalışılması, bölgede var olan sorunlarda ve elektrik ile hidrokarbon iletiminde işbirliği gerekliliği Kıbrıs sorununa da olumlu anlamda yansıyacak gelişmeler olacaktır.
***
Kıbrıs’ın güneyinde yaşam kalitesindeki durum nedir, sorunun aciliyeti ne kadar önemlidir orada yaşamadığım için somut olarak bilemiyorum ama buradaki aciliyet, hayat kalitemize hergün yansıyan olumsuz gelişmelerle herhangi bir ankete gerek kalmadan belli oluyor zaten…
Ekonomik anlamdaki olumsuz, hatta korkunç gelişmeler ortada… Dünyaya kapalılık, sağlıkta ve eğitimde gerilemeler herkesin malumu… Bunların yanında sayısı belli olmayan nüfusun aşırı artışı, kimin nereden hangi sayıda geldiği, buralarda ne yaptığı da belirsiz durumlar sütununu doldurmaya devam ediyor.
*
Yaşam kalitemizin artmasını, hatta yerinde saymasını bırakın, günden güne düşen bir trend izliyor… Betonlaşmanın getirdiği yeşil alanların yokolması, kanalizasyon sorunu, çöp sorunu, park yeri sorunları yanında Türkiye’de tanık olduğumuz gecekondu mahalleleri görüntüsü vermeye başladı artık…
Bir evde birkaç ailenin yaşadığı aşırı kalabalık aileler, yollarda, sokaklarda, apartman altlarında “enerji atıyorlar” gerekçesiyle aşırı bir gürültü ile 7/24 koşuşturan çocuklar, yine gürültü ile günün her saati balkonlarda Kürtçe, Türkçe, Arapça, Rusça veya başka dillerde yapılan telefon konuşmaları, bu konuşmalardaki öznenin ‘para’ olması ve yine telefon konuşması sırasında nedense “Allaaahü-Ekber” nidaları yaşam kalitemizin yerlerde süründüğünün canlı yayın ispatı gibi…
*
Kafasını dinlemek düşüncesiyle birikmişlerini kullanarak yaptığı evinin etrafında yükselen apartmanlardan dolayı oldukça sıkıntı yaşayan, o evini satarak başka yere taşınmak zorunda kalan ama orada da kısa sürede yine betonlar arasında kalanların ruh halini düşünmek dahi istemiyorum.
*
Artık arabaları taşıyamayan yolların durumunu izah etmeme gerek yok herhalde… Trafik yoğunluğu olmayan bir saat yok artık… Günün her saati, her yer sıkışık. Farklı ancak geri kalmış kültürün hayatımızın başka taraflarında olduğu gibi trafik kültürümüze de soktuğu saygısız ve cehalet dolu bir sürüş karmaşası…
Dönemin zengin İslamcı kesiminin “buralar benim” edasıyla hem trafikte hem de yaşamın her alanında vurgulamaya çalıştığı ‘egemenlik’ kavramı…
*
Tatar, “egemen devlet” demeye devam etsin, bir çeşit egemenlik çoktan başkalarının ellerinde temsilcileri vasıtasıyla hayatımıza çoktan sahip oldu bile…
Onun içindir ki Kıbrıs’ın güneyi, Kıbrıs Cumhuriyeti “aciliyet yok” diyebilir ama bizim için o kadar büyük ki Kıbrıs sorununun çözümündeki aciliyet!
Bizim için varolan ‘aciliyet’ aslında Kıbrıs’ın tümünü kapsıyor ve 2004’de yapılan hatanın önümüzdeki süreçte de yapılmaması için taraflara düşen görevler var.