Yeni bir çağ başlarken
Stanford Üniversitesi fizikçilerinin, NASA destekli gözlem evlerinden elde ettikleri verilere göre, güneşin manyetik alanın 4 ay içerisinde tersine döneceği, bunun tüm güneş sistemini etkileyeceği ve bunun sonucunda, hava durumundan başlayarak dünyada ciddi bir iyileşeme gerçekleşeceği savunuldu. Dünyanın belki de en çok ayaklanma, gerginlik, yıkım ve doğal afete tanıklık ettiği bir önceki dönemde, güneşin kutuplarındaki manyetik alan kuvvetinin azlığına dikkat çeken araştırmacılar, bu kez, kutuplarda bulunan manyetik alan kuvvetinin daha yüksek olmacağını, bu döngünün, felaketler zincirinin değil, aksine yeni bir dönemin işareti olduğunu vurgulayarak; “dünyada artık yeni bir çağ başlıyor ve anlaşılan o ki başlayan çağ bu kez bakır ya da tunç değil altın bir çağ olacak." öngörüsünde bulunuyorlar…
Dünyada yeni bir çağ başlayacağı, FİZİKİ olarak da görüldüğüne göre; insanlara bu çağı iyi anlamak ve (bu fırsatı) iyi değerlendirmek düşüyor… İNSAN olma yolunda ilerleyip; yaşadığımız coğrafyadan başlayarak, Ortak Evimiz dünya (ve hatta kirletmeyi sürdürdüğümüz uzay) ve tüm canlılara karşı koruyucu, anlayışlı ve sevecen olacağız; ya da “bana ne, ondan bundan, ben kendime bakarım” bencilliği ve tüketici barbarlığımızı sürdürerek YOKOLUŞ’a hizmet eden TERMİNATÖRLER oluruz…
Fizikçiler bu (fiziksel)döngünün başlaması için dört ay daha beklememiz gerektiğini söylüyorlar ama (sosyal) DÖNGÜ çoktan başladı dünyada...
Sonuçları beklentilerin çok uzağında kalsa da, Arap ülkelerinde yaşanan kitlesel ayaklanmalar; Köyü değneksiz bulan Kapitalizmin daha da arsızlaşması(ve kaçınılmaz olarak KRİZ doğurması) karşısında Avrupa ve Amerika’da yaşanan kitlesel DİRENİŞler ve Türkiye’deki GEZİ direnişi, bunun en net göstergeleridirler…
Seçim günü (28 Temmuz) Haberdar gazetesinde yayınlanan söyleşimde de bu konulara değinmiş; “Yeni dünyayı kuracak olanların yeni nesiller olduğunu; eski örgütçü, teşkilatçı, gettocu kafalarla bir yere varılamayacağını” vurgulamıştım…
Pazartesi, meclisteki törende bu farkındalığı ortaya koyan Doğuş Derya’nın okuduğu metnin, büyük (olumlu/olumsuz) tepki alması da bu döngünün göstergelerindendir.
Meclis salonunun terk ederek “Anayasaya bağlılıktan ayrılmayacağını; namusu(m) ve şerefi(m)ni kurtardığını sanan GERİ kafalıların(eylemi “ayrımcılık kokan aşırı feminist saldırı” diye niteleyip, “erkeklik gururu zedelenen” köşeyaTarı gibilerinin) yanı sıra, ilerici geçinen kimilerinin dahi, “DUYGUSAL ya da ŞOV amaçlı” diye küçümsemeye çalıştıkları bu duruşun; Yeni Çağ’ın DURUŞU olduğunu anlamalarını beklemezdim zaten…
Ama onlara yeniden hatırlatırım ki, DÖNGÜ çoktan başladı; Mecliste de, sokakta da (Dünyanın her köşesinde) Doğuş Deryalar (kırmızılı/siyahlı kadınlar, duranadamlar) hızla artıyor… Bağırıp çağırıp, küfrederek (coplarla, TOMAlarla) onları sindirmeye çalışmak boşuna… Köşenize çekilip; olan biteni anlamaya çalışsanız daha iyi edersiniz…
Hade size biraz yardımcı olayım…YENİ ÇAĞ’daki İNSAN’ın nasıl olacağını (altını çizdiğim küçük değişikliklerle) Doğuş’un o metninden bir kez daha okuyalım:
“Dünyada yaşayan her varlığın, dili, dini, ırkı, doğum yeri, sınıfı, yaşı, fiziksel durumu, cinsiyeti veya cinsel yönelimi dolayısıyla ayrımcılığa maruz kalmaması için çalışacağıma; tüm canlıların yaşam hakkını savunup; emeğin sömürülmediği herkesin ihtiyacına göre tüketip, gönüllü ürettiği eşit(likçi) bir düzen yaratmak içi uğraşacağıma, çatışma ve şiddet kültürünün yerine barış ve uzlaşı değerlerinin yerleşmesi için çaba göstereceğime, demokra(tik), ekolojist sosyal düzen ve doğa ilkeleri ve insan hak ve özgürlüklerine bağlı kalacağıma; Özgür bir Dünya kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğime insanlık onurum üzerine ant içerim.”
---------------------------
ŞİİR TELEVİZYONU
Şair dostum Ahmet Erhan’ı kaybettik 4 Ağustos günü… Henüz 55 yaşındaydı… Kanser onu da aldı aramızdan…
İlk kitabı "Alacakaranlıktaki Ülke" ile 22 yaşında Behçet Necatigil Şiir Ödülü'nü; sonraları da, Yunus Nadi, Cemal Süreya ve Halil Kocagöz şiir ödüllerini alan bu değerli dostu kendi şiiriyle anıyorum…
.
Diyor Ki, Ağlama...
Buruşuk ceketimi çekiştiriyor elleri annemin
Uçurumlar arasında burgaçlanan rüzgar
Kirpiklerimi yakıyor- diyor ki, ağlama
Az uzakta deniz, zeytinlikler uçsuz bucaksız
Annemin elleri tuz kokuyor, fesleğen, sabun
Kokular merdiveni doğurmuş beni
Durup durup tökezliyorum- diyor ki, düşme
Büyümüşüm, üzümüm şaraba dönüşmüş gibi
Kendimi içiyorum kan ve ter- diyor ki, içme...
2001
Ahmet Erhan