YENİ BİR GÜNÜ KUTLAMAK
Sabahlar güzeldir… En zor zamanların sabahlarında bile bir umut, bir başlangıç duygusu bulunur. Yeni bir gün başlamıştır ve neler getireceğini bilemeyiz. Olağanüstü sürprizler olmayacaktır belki, bugünün işaretleri dünden görülmüştür çoğu zaman ama yeni bir gün sonsuz olasılıklar demektir yine de. Hala hayattayızdır ve bir şeyleri değiştirebilmek elimizdedir.
Penceremden yeni bir sabahı izlerken yazıyorum bu yazıyı… Şehir yavaş yavaş uyanıyor ve hep birlikte günü karşılıyoruz. Aynı şehirde bulunmak ve yeni bir sabaha uyanmak ortaklaştığımız bir durum… Hava çok sıcak olursa hep beraber bunalacağız, yağmur yağarsa hep birlikte ıslanacağız, hep birlikte gözlemleyeceğiz şehrin başına gelebilecekleri. Böyle bir aidiyet duygusuna, temeldeki aynılık haline rağmen her bir hayatın farklı bir seyri, kokusu, tadı var… Herkesin kendi hikâyesi içinde bir devamlılığı, sayısız dünya gailesi, sevinci, kederi filan var.
Eskiden insanların küçük ölçekler içinde yaşadıkları toplumsal aidiyet durumlarını şimdi adeta bir küreyle, bir gezegenle birlikte yaşıyoruz. Dünyanın herhangi bir yerinde olan biten hemen bilgimize gelebiliyor. Kendi köşeciğimizde, kendi gerçekliklerimizin kabuğunda yaşamamız oldukça zor artık.
Yeni bir sabahın ilk saatlerinin verdiği heyecan genelde öğleye doğru kırılmaya başlar bende. Vakit geçmektedir ve olağanüstü bir şey yaşanmamıştır işte. Günün seyri az çok kendini belli etmiş, o pırıl pırıl ruh hali yavaş yavaş bulanmaya başlamış, sabahki uçuculuğun yerini bir ağırlık, bir gerçekle yüzleşme durumu devralmıştır. Yine de günün sürprizleri olasıdır ama… Bunun öğleden sonrası, istenirse uzatılabilecek bir gecesi vardır.
Beklediğin zaman bir dakika bile çok uzundur ya… Başka bir bilinçle baktığında bir gün de çok uzundur aslında. Onun içindeki gizli işaretleri okuyup, derinlerinde gizli yaşama sevincini bulup çıkarmak bize kalmıştır biraz da.
Çok karamsar, depresif insanlara dünyadaki sayısız ağaçlar ve çiçekler, meyvelerin tadından söz ederim bazen… Bunu garipsediklerini, fazla bir anlam vermediklerini hissederim ama hayat bütün bunlar ve başka şeyler yüzünden kendi başına muhteşem değil midir zaten… Bütün güzel manzaraların önünü kesen bir keder, damağında bütün diğer tatlara baskın gelen bir zehir olabilir tabii ki… Yine de o manzara ve o tatlar oradadır. İnsanın önündeki kederi bir an için def etmesi, ağzındaki zehri tükürmesi mümkünmüş gibi geliyor bana… Bunu yapmayı çok denemişimdir ben… Hayatımın en karanlık dönemlerinde bile bir hayal kurup o hayalin içinde bir yerlere doğru yol almışımdır zaman zaman. Kederle mücadele etmenin bir yoludur bu da…
İnsanın çok derin bir kalp acısı, aşamayacağı devasa engelleri olabilir. Yine de hiç bir şey hala hayatta olmanın, nefes almanın mutluluğuna engel değildir. Her şey olasıdır çünkü… Şimdi bizi kuşatan karanlığın yok olması, her şeyi değiştirecek bir ışığın görülmesi her zaman için mümkündür.
Yalnızlığımız, mutsuzluğumuz da geçici durumlardır çoğu zaman… Nice yerlerde sürünen insanı sonradan ne biçim mutluluk tabloları içinde gördüğümüzü hatırlayabiliriz. Neden aynı şey bizim de başımıza gelmesin?
İmkânsız gibi görünen pek çok durumun üstesinden gelinebileceğini, sakin düşünülüp olasılıklar değerlendirildiği zaman pek çok sorunun çözülebileceğini göstermiştir hayat. Bütün mesele bazı şeylere takılıp kalmamız, mutluluğu sadece bir adreste, çözümü sadece bir yerde sanmamızdır. Olmayanın yasını o kadar uzun süre tutuyoruz ki olabilecek olanın önünü kestiğimizin farkına varamıyoruz bu karanlık içinde.
Sabahları güzel hissetmemizin nedeni o tazeliğin, o başlangıcın çocukluğu ve gençliği anımsatmasıdır belki de… Sonra yavaş yavaş olgunlaşır ve kararır gün… Gece olgunluğun doruğudur ama… Geceye ulaşabilmek de bir zafer duygusu, bir dağın doruğuna varıp bayrağını dikmek gibidir. Gecenin bütün acıtan gerçekleri, çirkinlikleri örten bir örtüsü yeni bir güne dair bir vaadi vardır.
Her şeye rağmen hayata sımsıkı sarılalım derim ben… Her şey ters gittiğinde bile yapabilecek çok şey vardır çünkü… Yeter ki yeni bir günü umutla karşılayalım.